"kapı çalıyor!"
taehyung, uzandığı yerden jungkook'a seslendiğinde cevap alamaması sebebiyle iç çekmiş ve başını kapıya çevirmişti. kapının arkasında kim varsa oldukça inatçı olmalıydı çünkü durmadan zile basmaya devam ediyordu.
ancak taehyung daha inatçıydı.
bugünkü pratikte hiç zorlanmadığı kadar zorlanmıştı. her zamankinden daha yoğun çalışmışlardı ve mola nerdeyse hiç vermemişlerdi bile. bu yüzden taehyung pratikten çıktıktan sonra kendinde hiçbir şey yapacak enerji bulamıyordu. öyle ki eve geldiklerinde odasına giden merdivenleri çıkmak bile gözüne korkunç gelmiş, salonda uzanmaya karar vermişti. bu haldeyken kapıyı açmak için kalkmayı da planlamıyordu.
"jungkook!" yüksek sesle bağırdığından kısa sürede merdivenleri koşarak inen bedeni gördü. aceleyle taehyung'un yanına geldiğinde yüzünde panik dolu bir ifade vardı. "bir şey mi oldu? iyi misin sen?"
jungkook, bir yandan iki elini taehyung'un yüzüne sarıp bir şeyi var mı diye kontrol ederken konuştu. taehyung ise çattığı kaşlarıyla beyaz tenli adama baktı sadece.
"kapı çalıyor."
üst kattan buraya neden çağrıldığını fark eden jungkook omuzlarını düşürerek ellerini geri çekti ve dış kapıya doğru yürüdü. arkasından meraklı gözlerle bakan taehyung ise yerinden hafifçe doğrulmuştu. normalde evlerine kimse gelmediği için kapıyı kimin çaldığını merak ediyordu.
jungkook ise kapıyı açarken eve sık sık uğrayan sinir bozucu satıcılardan birini görmeyi planlıyordu. her hafta gelip işe yaramaz bir ürün satmaya çalışır ve jungkook onları zorla gönderene kadar gitmezlerdi.
ancak beklediğinin aksine kapıyı açar açmaz gördüğü tanıdık beden gözlerini büyütmesine sebep oldu. anında saygıyla önünde eğilirken "hoşgeldiniz efendim." demişti.
jungkook'un omzunu sıvazlayıp eğilmesine gerek olmadığına dair bir şeyler mırıldandı ve koltukta oturan ve kendisini dolmuş gözleriyle izleyen oğluna baktı. gülümseyerek kollarını açtığında ise taehyung enerjisini kazanmış gibi yerinden fırlamış ve kapıya doğru koşmaya başlamıştı.
"babacım!" bay kim kendisine doğru koşan oğluna sarılıp kolayca kucağına aldığında taehyung başını anında babasının omzuna yaslamış, havada kalan ayaklarını ise sallamıştı.
bay kim, kucağında oğluyla birlikte salona yürürken jungkook'a bagajından valizlerini getirmesini söylemiş, ardından koltuğa yerleşmişti. taehyung babasının kucağından inip yanına oturduğunda heyecanla konuştu "gösterimi izlemeye mi geldin?"
"gösterin?" bay kim kaşlarını çattığında oğlunun üzgün bir şekilde dudaklarını büzdüğünü görmüş, durumu toparlamak içinse "tabi ki gösterin için geldim. kaçırır mıyım bu fırsatı!" demişti.
"biraz erken gelmişsin ama şapşal." taehyung kıkırdadı "daha üç hafta var gösteriye."
"oh." bay kim sadece 2 gün kalmayı planlarken oğluna 3 hafta sonrası için söz verdiğini fark ettiğinde yutkundu "ufak birkaç işim daha var, onları halletmek için gitmem gerekiyor. ama gösterinin zamanında gelirim."
"olur." taehyung heyecanla konuştuğunda babasının söylediği yalanın elbette ki farkında değildi. bu yüzden babasının yanağına öpücük kondurmuş, karşılığında saçlarına ufak bir öpücük almıştı.
"çok kilo vermişsin." bay kim oğlunun tek eliyle rahatça sarabildiği bileğini tuttuğunda şaşkınlıkla konuştu. taehyung'u her gördüğünde biraz daha inceliyordu ve bunun ne zaman biteceğini bilmiyordu "erimişsin resmen, bir deri bir kemik kalmışsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonborn | taekook
Fanfiction"eğer yapabilseydim kendimi senin ceplerine sığdırabilmek isterdim" texting + düzyazı 22.11.2022