Önündeki pastadan bir çatal daha alıp attı ağzına Halil. İş ilanlarının olduğu uygulamada gezinirken sayfayı aşağı indirmeyi sürdürdü. Lokması bitince çikolatalı sütünden bir yudum aldı. Tatlı şeylere duyduğu zaaf ne yazık ki bir parça mecburiyetten geliyordu.Herkesin etrafını çevreleyen kötü enerjinin damağında bıraktığı acı ve kekremsi tadı bastırmak içindi her şey.
'Sinestezi... Bir duyunun başka bir duyu ile algılanmasıdır. Yani, görülen bir şeyin sese çevrilmesi, duyulan bir sesin ise görsele çevrilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Sinestezi olgusuna sahip olan kişiler sesi koklar, şekilleri tadar ve renkleri duyar. Bu rahatsızlığa sahip kişilerde vücut mekanizması bu şekilde çalışır' demişti doktoru geçirdiği kaza sonrası.
Bu bir lütuf mu yoksa bela mı bilemiyordu. Hayatını etkileyen bir olguydu ve buna göre hareket etmeden duramıyordu. Bu sebeple güç bela bulduğu işlerde dahi tutunamıyordu. Üstelik dış görünüşü de cabasıydı. Genelde insanların bakışlarından rahatsız olduğu için siyah filmli gözlük takardı. Gerçi ona bakıp havalı göründüğünü söyleyen bir kaç ergen olmuştu ancak bu kadardı. O kazada bir gözü neredeyse %75 oranında görme yetisini kaybetmişti. Üstelik yaş aldıkça bu tamamen körlüğe doğru da gidecekti. Kelimenin tam anlamıyla sefil bir haldeydi.
Hesabı ödeyip kalkarken dahi halen ne yapabileceğini düşünüyordu. Aslında aklına gelen bir şeyler vardı ancak zorda kalmadıkça yapmak istemiyordu. Yine de düşününce pek de iyi bir durumda sayılmazdı. Otobüs durağına doğru yürürken aradı o numarayı,
"Allooo!" uzun zamandır görüşmediği adamın telefonu açma tarzına şaşırmamıştı.
"Hakan, benim Halil."dedi kendini tanıtma amaçlı.
"Haaa, ne diyorsun, duyamıyorum." Muhtemelen bir bardaydı ve arkadaki yüksek sesli müzik her şeyi açıklıyordu. Derin bir nefes verip etrafa şöyle bir baktı Doğu ve kimsenin olmadığını görünce bağırdı bu kez.
"BENİM DİYORUM, HALİL!"
"Ha? Halil sen misin lan?"
Sinirle gözlerini yumdu Halil, 'evet aptal herif, az önce söyledim ya!'diye sitem etti içten içe.
"Evet."demekle yetindi.
"Oooo kedeşim, nerelerdesin ya. Arayıp sormuyorsun hiç?"
"Hakan, seninle konuşmam lazım. Yarın müsaitsen buluşalım."dedi onun sözlerini yok sayarken.
"Yarın? Olur. Bizim mekana gel, konuşalım. Adresi hatırlıyor musun?"
"Evet."
"Tamamdır. O zaman görüşürüz."
"Görüşü-"daha kelimesi bitmeden kapanmıştı telefon. Dudaklarını birbirine bastırırken bir of çekti ve otobüsün gelişini beklemeye devam etti. Umarım o salakla konuşmasına değerdi. Başına zamanında az bela açmamıştı o Hakan pisliği.
"Hayırlısı." diye mırıldandı, arkadaki demir banka otururken.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Karşısındaki izbe bara tiksintiyle baktı. Her türlü bokun döndüğü korkunç bir yerdi.
İçeri girerken de, sözde arkadaşını ararken de suratındaki tiksinmiş ifadeyi silmemişti. Hakan ya bunu farketmemiş ya da aldırmamış olacak ki sırıtarak yanına gelmiş ve onu bir köşeye çekiştirmeye başlamıştı.
Kim bilir üzerinde kaç tane insanın DNA ve vücut sıvılarının bulunduğunu bilmediği koltuğa oturdu. Midesini yerinde tutmak her ne kadar zor gelse de yumruklarını sıkarak direndi. Ufak nefesler alıyor ve olabildiğince onları ciğerinde tutmaya çalışıyordu. Şimdiden ensesinde ince bir ter tabakası oluştuğunu hissedebiliyordu.
Hakan masa üzerindeki boş ya da yarılanmış şişeler arasından bir tanesini aldı ve içmeye başladı. Kim bilir, hangi ayyaşın artığıydı. Bu arada Halil'in önüne de bir şişe iteledi.
Yumruklarını sıkmaktan terlemiş avuçlarını pantolonuna silerken konuştu Halil,
"İş var mı?"
Hakan az ilerideki esmer kadının kalçalarından gözlerini ayırmadan mırıldandı,
"Off karı da karı hani."
Halil onu yakasından tutup kendine çekti,
"İş var mı dedim!"
Hakan'ın yüzündeki sapık ifade solarken kaşları havalandı,
"Bıraktın sanıyordum."
"Ben de öyle, ama hayat şartları."
Sırıttı Hakan,
"Bilmez miyim. Hatta şu an hayat şartları bana şu hatunu altıma almamı söylüyor."
Tepkisizce ona baktı Halil. Bu herif gerçek bir gerizekalıydı ve onun çürük kokusuna katlanmak her saniye ciğerini solduruyordu.
"Neyse. Bana göre bir şeyin var mı?"
Keyifle geriye yasladı,
"Olmaz mı? Züppe bir concon var şu sıra dikkatimizi çeken. Herif yumuşağa benziyo zaten, vur kafasına ekmeğini al türden."
"Eee? Evini mi soyucaz, arabasını mı çalıcaz, detay ver bana."
Başka bir şişeye uzanırken devam etti Hakan,
"Eeesi, Bunlar emlak zengini. Bir sürü evleri ve arazileri var. Para bok yani. Bizim Sami var, kız kardeşi bunların evde hizmetçi, ha işte o görmüş bir kez. Evdeki kasada bildiğin tuğla gibi kilo kilo altın varmış. Eve girişine yardım edecek. Ne kadar olduğunu biliyor ona göre" dedi aç gözlü bir bakışla.
Gözlerini devirdi Halil,
"Yarı yarıya?"
Gülerek cıkladı Hakan,
"Çeyrek."
"Ne demek çeyrek."
"Sami'nin payı, kardeşinin payı,benim payım, senin payın. Kapiş."
"Hay sikeyim!" Diyerek kısacık asker traşı saçlarını ovuşturdu.
"Ee? Ne diyorsun? İstemiyorsan, isteyeni buluruz, sıkıntı yok."
Sinirle dudakları bir an kıvrılsa da başını salladı Halil,
"Adres?"
Hakan ekran camı çatlaklara dolu telefonundan bir kaç tuşa bastıktan sonra, Halil'in telefonu titreşmişti.
"Attım. Ulan Halil, sakat falansın ama işin ehlisin, biliyosun bu işiii."
Halil, o an ona öyle bir bakmıştı ki, Hakan yerinde dikleşirken, yüzündeki sırıtış kaybolmuş ve özür dilemişti. Ancak Halil onu duymamazlıktan gelmiş ve mekandan çıkmıştı. Şimdi halletmesi gereken daha önemli bir işi vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİNESTEZİ (GAY)
General FictionHalil bir lütuf mu yahut bir ceza mı olduğunu bilmediği bir yeteneğe sahiptir. Sinestezi... Yaşadığı trajik bir kaza sonucu kendisine bahşedilen bu nadir komplikasyon sonucu, insanların enerjilerini renkler halinde görüyor ve tadabiliyordu. Bundan...