Sabah kalktığımda saat 10.00 gösteriyordu. Hemen duş alıp üstümü giyindim. Bugün Eylül le buluşacaktık. İki lokma bir şey yedikten sonra telefonumu elime alıp sokağa çıktım. Eylülü aradım: "Alo... Eylül, günaydın. Bugün senle buluşacaktık hatırladın mı? Evet,evet. Neresi? Manolya Cafe . Tamam, hemen geliyorum." diyerek bir dolmuşa atladım. Eylül cafenin önünde beni bekliyordu. Sarıldık. Bana mutlu gözlerle bakıyordu. Herhalde teklifini kabul edeceğimi düşünüyordu. Eylül: " Eee... Düşündün mü?" dedi. Ona doğru gülümseyerek evet dercesine başımı salladım. Sevinçten ellerini çırparak: "Ne karara vardın peki?" dedi. Bende: "Çok düşündüm ve benle kalmanın bir sakıncası olmadığını anladım. Yani, evet benle kalabilirsin." dedim gülerek. Ellerini babası istediği şekerden almış küçük kızlar gibi çırptı:" Çok teşekkürler. Hayatımı kurtardın! Senle çok iyi anlaşıcaz emin olabilirsin. Seni hiç rahatsız etmem. Herkes çok konuştuğumu söyler ama ben çok konuşmuyorum hatta konuşabileceğimin 1/1000 ini konuşuyorum bence. Sence de öyle değil mi?" Gülümseyerek: "Tabi, tabii. Bence de çok az konuşuyorsun." dedim. Sonra da: "Hadi bir şeyler yiyelim. Karnım kazınıyor valla." dedi. Bir şeyler atıştırdıktan sonra AVM ye gittik. Ev için: temizlik, yiyecek, içecek aldık. Eylül: "Ben kaldığım otelden eşyalarımı almaya gidiyorum. Bir bilemezsin bir buçuk saat sonra gelirim." diyerek yola koyuldu. Ben de eve gittim. Saat beş olmuştu. Yatağıma uzandım. Sonrada kalkıp üstümü değiştirdim. Eylül birazdan gelirdi. Ve ding dong. İyi insan lafın üstüne gelirmiş. Kapıyı açtım. Elinde bavulla Eylül beni karşıladı. Hem gülümseyerek hem de söylenerek içeri girdi. "Ay Deniz... Otelin görevlisini dövesim geldi. Adama diyorum ki ben eşyalarımı alıcam gidicem. Adam suratıma bakıp 'Ama hanfendi daha gününüz bitmedi.' adama diyorumki kardeşim iptal ederiz yoook... Akıl yok ki. Neymiş iptal edemezmişiz. Adamın suratına çakasım geldi de neyse dedim içimden başıma dert açmayayım." Bunları söylerken o kadar heyecanlandı ki. Konuşurken heyecanlanyor ve ne diyeceğini unutuyordu. Buda onu komik duruma sokuyordu. İçimden kıkır kıkır güldüm. "Eee... Sen ne yaptın?" dedi. Harbiden ben ne yapmıştım? İnsan bir yemek hazırlardı değil mi? Ah aptal kafam ah! Hemen bir koşu mutfağa gidip tencereye makarna koydum. "Şey... Bende yemek hazırlıyordum." dedim bir telaş. "Ne yapıyorsun?" diye tam mutfağa giriyordu ki kapıyı kapattım. "Yapıyorum işte bir şeyler." dedim. Eğer beni böyle görseydi gülme krizlerine girerdi çünkü. "Açsana şu kapıyı." diyerek kapıyı açtı. Ben hemen: "Sen uzansana. Uzun yoldan geldin sonuçta." dedim. "Pekala." gözlerini devirerek dışarı çıktı. Ben de hızlıca makarnamı yaptım. Süslü görünsün diye de harika bir salata. Annem beni böyle görseydi kim bilir nasıl benle dalga geçerdi. Neyse hemen sofraya oturup." Eylül! Hadi gel. Yemek hazır!" dedim. Eylül den ses gelmedi. Bir daha bağırdım. Yine ses yok. Ay ne oldu bu kıza. Acaba banyoda mı diyerek yukarı çıktım. Banyonun kapısını tıklattım:" Eylül. Burada mısın?" Ses seda yok. Korkmaya başlamıştım. Kesin başına bir şey geldi diye düşünerek bütün odaları gezmeye başladım. Yok! Yok! Sonra dışarı çıkmıştır diye geçirdim içimden. Tam kapıdan dışarı çıkıyordum ki evde bir çatırtı sesi duydum. Korkuyla irkildim. "Kim var orada?!" diyerek var gücümle bağırdım. Sonra da sesin yukarıdan geldiğini hissettim. Hemen yukarı çıktım. Daha önce hiç fark etmediğim bir odanın kapısının çok az aralık olduğunu gördüm. Yavaş yavaş elimi kapının koluna götürürken kapı ani bir şekilde açıldı. Çığlığı bastım. Benim çığlık attığımı gören Eylül de çığlık atmaya başladı. İkimizde çığlık çığlığaydık. Bağırmayı kesip: "Eylül iki saattir seni arıyorum. 'Yemek hazır' diyorum ses çıkarmıyorsun. Ödümü patlattın." dedim nefes nefese. Eylül de korkmuş: "Kızım evi gezerken duvarda bir poster gördüm. Ama bu poster duvara tam yapışmamıştı. Bende elliyim derken birden poster yırtıldı. Ardında bu minik kapı ortaya çıktı. Kapının anahtarı üstündeydi. Bende kilidini açıp içeriye girdim. Burası minik bir odaydı. Bir yatak bir de çalışma masası vardı. Çalışma masasının her yerini aradım ama bir şey bulamadım. Sadece bu kitabı bulabildim." Kitabı bana doğru uzattı. Sonra konuşmasına devam etti. "İçini biraz karıştırdım. Bir günlüğe benziyor. Ay ne kadar gizemli!" dedi bana bakarak. Elimdeki kitabı evirip çevirdim. Evet, bu bir günlüktü. Eylül e baktım. Bir sorun mu var dercesine bakıyordu. Sonra: "İlk önce yemeğimizi yiyelim. Sonra da bu günlüğü iyicene inceler sırını çözeriz." dedim. Hemen: "Yaşasın! Kendimi Harry Potter da hissettim. Heyecan, korku, bilim kurgu. Üçü bir arada. Tam benlik." dedi. Oysa ben Eylül kadar sevinmiyordum. Çünkü bu işin sonunun kötü olacağını düşünüyordum. Yemeğimizi yedikten sonra Eylül eline kitabı alıp: "Hadi gel Deniz! Şu kitabın sırrını çözelim." dedi. Geldim ve yanına oturdum. Kitabın kapağını açtık ve ilk sayfadaki yazıyı okuduk. A-o işte bu kötü oldu.
NOT:Multimedia =Eylül