Günlükte yazanlar pek de iyi değildi. Kapağında; "bu günlükte yazanlar tamamen gerçektir ve bu lanetli evle ve diğer görünmez canlılarla ilgilidir" yazıyordu. Açıkçası korkudan çişimin geldiğini bile söyleyebilirim. Eylül ün halini görmek lazımdı. Korkudan bembeyaz kesilmişti. Birden kendine geldi ve bana korkuyla baktı. "Deniz bu ne böyle? Bu ev lanetli mi?" dedi. Ben de ona:" Bilmiyorum. Ama lanet diye bir şey yok ki. Yani bunlar bir uydurma olabilir mi?" dedim. Aslında kendime yaptığım bu açıklama çok mantıklı gelmiyordu. Evet, bana göre lanet diye bir şey yoktu ama... Evde gizli bir oda bulmuştuk ve bu odada sadece yatak, çalışma masası ve bu günlük vardı. İnsan tabi ki de korkardı. Ama nasıl söylesem. Görünmeyen canlılar, lanetli ev, bu gizemli günlük... Pek hayra alamet değildi. Biraz kafayı dağıtmak gerek. Hemen dışarı çıktım. Biraz temiz hava almak lazımdı. Düşündüm. Bence eskiden burda oturan birisi vardı. Sonra bu evden bişey yüzünden gitti ve buraya başka birisi oturmasın diye böyle bişey yazdı. İnsanları korkutmak amacıyla. Vay be. İki dakikada roman yazdım. Ama bunlar olabilecek şeyler. Hmmmm... Peki neden eskiden burada oturan insanlar buraya başka birisinin oturmasına izin vermedi ki? Bu evde gizli bişey mi vardı? Kendimi korku hikayesinde hissettim. Eylül ün yanına koştum. Koltukta oturmuş derin derin düşünüyordu. Geldiğimi bile fark etmedi. Sonra birden: " Deniz. Sen bu olanlara inanıyor musun?" Omuzlarımı kaldırdım ve dudağımı aşağı büktüm. O da başını iki yana salladı. Sonra günlüğü inceledik. Çok garip içinde sadece " korkmayın. Lanet ve görünmeyen canlı yoktur. Sadece bu evde çok önemli bişey var. Bunu kötü insanların bilmesini istemiyoruz. Bu sayfayı çevirdiğine göre size söyleyebiliriz. Bu evde anatika bir tablo var. Milyonlara değer. Bu evde. Ama nerede olduğunu söyleyemeyiz. Lütfen onu bulduğunuzda müzeye teslim edin. Biz yapamadık. Görevimizi size veriyoruz." yazıyordu. İlginç. Çoooooooook... ilginç. Eylül bir koşu odasına gitti. Büyük bir kutu getirdi. İçinden uzun bir sopa ucunda tabak gibi bir metal vardı. Hemen konuşmaya başladı. "Deniz bu bir hazine bulma aleti. Bunu yere tutuyosun. Altın ya da elmas gümüş gibi madenleri bulanca ses çıkıyor. Bunla tabloyu bulabiliriz. " dedi. Gerçekten Eylül böyle şeylere inanıyor muydu? " Kızım böyle bişey olmaz ki! Bunu insanları kandırmak amacıyla yapmışlardır. Şimdi buna dünya kadar para vermişsindir." "Yoo... Bu çok işe yarıyo. Bak şimdi." Diyerek uzun metal sopadaki düğmelere basmaya başladı. Napıyo bu kız? Yere tutarak bütün evi gezdi. Sonunda mutfakta kiler olarak kullandığımız yere gelince kesik kesik sesler gelmeye başladı. Bna dönerek gördünmü bak bakışı attı. Harbi ben bile biraz umutlanmıştım. Eylül: " Burayı kazmamız gerek." dedi. Ben izin verir miyim. "Kızım olmaz. Toz toprak olur buralar. Hem burası kiler. Yiyecek şeylerin içinede toprak dökülür. Yapmayalım bence." dedim Eylül: "Lütfen Deniz. Nolursun. Bak herşeyi ben toparlarım. Yiyecekleride başka bir yere koyarım. Bişey olmaz. Lütfenn." dedi. Çok yalvardı, bende napıyım izin verdim. Hem macera olurdu. Annem bu laflarımı duysa kim bilir nasıl kızardı. Hii. Birden aklıma bir şey geldi. Annemler yarın evi temizlemek için buraya geliyorlardı. Burayı görmemesi lazımdı. Eylül e: "Eylül annemler yarın buraya gelecek. Yarına burayı temizlemeyi bitiremeyiz." dedim. Eylül: "Sen o işi bana bırak. " diyerek dışarı koştu. İçeri girdiğinde... O kürek miydi?