Hayallerin arkasına saklananlar, hayallerle birlikte bir adım öne çıkanlar.
Hayaller hayatta kesmediğimiz tek şeylerden biridir belkide. Kimine göre hayaller bir perde kimine göre kırık bir cam. Hayallerimiz ışığımız umutsuzluğumuz karanlığımız dır. Karanlığı çok sevsen bile hayalin vardır herkes en azından bir hayalle birlikte bir yerlere gelmiştir. Aydınlıkta çok kalanlar ise artık gözünü açamaz olurlar. İyilik meleği gibi. Karanlıkta yüzenler en az bir mumla boğulurlar. Kötülük karamsarlık gibi. Kim isterdi karamsar olmayı? Hayat ve şartları kimi insanları boğar. İnsan kürek çekmezse kapkara suda boğulur. Bazen elinde bir kürek yoktur ama her zaman bir imkan vardır. Yüzerek aydınlığa kavuşmaya çalışabilir çünkü çıkmak isterken bir mum daha yanar sonra teker teker bir iyilik meleği gibi aydınlanır. Bazen ise çıkamaz. Her gün boğulur boğulur susar. Karamsarlığı içine de alır çünkü o kara suya alışmıştır aydınlık ona korkutucu gelir. Küçük bir mum bile.
Korkutucudur karanlık. Alışmayana tabi.
Gittiğim karanlık yollar ve aydınlık yollar. Her ikisini de seçiyorum. Yollarım beni aydınlığa götürüyor. Elimdeki kadehimle karşımdaki adam sayesinde dilediğim her şeyin amaçlarına ulaşmasını istiyorum.
"Seni hiç affetmeyeceğim" Dedim. Pamir bana inanamıyormuş gibi baktı.
"Zamanımız mı var?"
"Vardır 1, 2 gün. Geciksek ne olacak?" Odamın kapısını açtım. Arkamdan içeri girdi. Periyi elimde saklıyordum ama kavgalarımıza şahit olmaması için onu banyoya koyacaktım. Banyoya giydim ve periyi oraya koydum. Peri hiçbir şey demedi. Kapıyı çektim. Bakışlarım Pamir'e kaydı.
"Beni oraya götüreceksin!" Kollarımı göğsümde birleştirdim ona meydan okurcasına baktım.
"Öylemi? Yanılıyorsun Ada. Hiçbir yere gitmiyoruz"
Kavgamızın tüm sebebi beni karanlığın balosuna götürmemesi idi. Girişte siyahlara bürünen Diba'yı görmüş ve nereye gittiğini sormuştum. Karanlığın balosu deyince tüm ilgi odağım ora olmuştu. Kapkaranlık bir baloyu kim istemezdi? Ben isterdim ama cahil prens istemezdi.
"Senle gitmem bende o zaman." Dedim ve dolaba yürüdüm. Oradan gördüğüm ilk siyah elbiseyi elime aldım. Yanındakini de alıp elimde tuttum. Birisi upuzun straplez elbiseydi. Diğer isi mini elbise gibi taşlı kadife bir elbiseydi. "Hangisi en güzeli sence?"Pamir'e doğru tuttum.
"Hiç biri güzel değil. Otur oturduğun yerde. Bak acele etmemiz lazım diyorum." Omuz silktim direk men "Ada kaç dilde anlatayım!"
"Bağırma be bana" Onu umursamadan uzun olanı aldım. "Bunu tercih ederdin kesin"
"Hiçbir şeyi tercih etmiyorum ben" Ben yanlış anladım o doğru söyledi.
"Pis Prens! Ben özgürüm"
"Benle anlaşma yapamadan önce" Gözlerimi büyüttüm ve ona baktım
"Haklarımı kısıtlıyorsun!" İkna olmayacaktı. Elbiseyi kenara bıraktım. Ona doğru yürüdüm. Kafamı kaldırıp ona aşağıdan baktım. "Lütfen. Sadece bir saat. Hem sensiz ben burada bir yere gitmem. Biliyorsun öldürürler beni belki de"
"Korkak" Diye fısıldadı. Şimdi sinirli bir tavır gösterirsem ikna olmazdı.
"Korkuyorum gerçekten bu acımasız kazmakovdan" Ona bakmaya devam ettim
"Senin nazını çekemem. Gitmeyeceğiz. Evde boş her ne varsa buluruz belki bugün bile yıkabiliriz" Omuz silktim ve bıkkın bir nefes verdim
"Çık Pamir." Dedim sakince ve gülümseyerek.
![](https://img.wattpad.com/cover/317820992-288-k662372.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taç Savaşı
FantasyHedeflerinin, amaçlarının peşine düşen Ada, Legoryanın prensini büyüleyip tacı almayı düşünüyordu. Planlarını tersine çeviren Prens Pamir, onunla birlikte kötü krallıkları yıkıp büyük tacı almak istiyordu. Bakılırsa ikiside aynı amaç için savaşacakt...