''Ben çıkıyorum anneee'' çok mu bağırmıştım, sesimin kontrolü yoktu bende çok kontrollü sayılmazdım ama neyse ''Tamam kızım kendine dikkat et çok geç kalma'' hala küçücük çocuğuymuş gibi davranıyodu bana ''Çocuk değilim anne 16 yaşımdayım artık ve tamam zaten Çağlayla Bade' de geliyor bay bay'' diyerek evden çıktım ve arabaya doğru yürümeye başladım.'' Normalde yürüyerek giderdim her yere ama bu sefer uzaktı gideceğimiz yer o yüzden şoförümüz bırakacaktı.
*****
Araba durduğunda kapıyı yavaşça açtım ve otoparkın içinde Lunaparka doğru yürümeye başladım. O sırada elim yanlışlıkla kafama taktığım gözlüğüme gitti ve saçımın bozulmuş olma riskine karşı ilk gördüğüm arabanın camına baktım. Daha sonra içinde sırıtan erkek bir genç görünce utancımdan yerin dibine girebilirdim. Ama tabii ki o genç erkek arabadan indiğinde tüm özgüvenimi topladım. "Bu güzel gözlerde her kız saçını düzeltemez" Ne sanıyordu bu kendini. Ego yığını. " Ne saçmalıyorsun sen. Arabada biri yok sandım. O yüzden saçımı düzeltmek istedim. Ama arabada bir Ego prensi oturuyormuş. Şans(!) " Arkamı dönüp yürümeye başladım.
*****
Sonunda Lunaparka girdiğimde gözüm Çağla ve Bade'yi aradı. Hiç bir yerde yoklardı. Tabii ki her zamanki gibi geç kalmışlardı. Derken arkamdan gözlerime uzanan iki elle beraber yerimde sıçramam bir oldu. "Biz kimiz" Bu soru üzerine gülerek ''İki gerizekalı kardeş'' dedim. Sonra gözlerimi açıp önümde dikilip her an kahkahaya boğulacakları yüzlerini ciddi tutmaya çalışarak ''Ayıp'' dediler sonra kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar sonraysa kahkahaya karışık ''Çok ayıp yavrum gelinlik yaşına gelmişsin küfürler ediyorsun. Evde kalırsın bak benden söylemesi. Terbiyesiz'' diye taklit etti geçen gün alış veriş merkezindeki kadını Çağla. Sonra tabii ki hepimiz gülmeye başladık. Zaten girmiştik artık Lunaparka sonra birden Bade ''Taş avına çıkıyor muyuz bugün gençler.'' dedi. Sonra Çağlayla beraber ona ciddi görünmeye çalışarak ve sanırım ilk kez ciddi görünmeyi başardığımız şekilde ''Salak'' dedik. Sonra onu arkamızda bırakarak biletlerin satıldığı yere doğru gitmeye başladık. Peşimizden koşturuyordu tabii biz normal yürüdüğümüz için bize yetişmişti. ''Trip mi atıyosunuz siz bana şimdi'' dedi sesi üzgün mü çıkmıştı bana mı öyle gelmişti anlayamamıştım. Yüzüne baktığımda yüzünün düştüğünü fark ettim. Ağlamazdı değil mi? Yine duygusallığı tutmazdı herhalde. Böyle bir şey için ağlar mı ya ağlamaz. ''Kız sen ağlıyacak mısın ne tribi ya kızım şakalaşıyoruz saçmalama huuuu Bade'' dedim ciddi bir şekilde sonra Bade birden gülmeye başladı. Ne yani rol mü yapmıştı. Şimdi gel de dövme bu kızı. Sonra Çağla da gülmeye başladı. Sonra bende güleyim bari dedim sonra Çağla birden yine ciddileşip ''Yürüyün artık ama ya'' dedi ve önden önden yürümeye başladı kuzu ya bizde ona yetişip biletlerimizi aldık. ''Neye biniyoruz'' dedim o kadar zaman sırada biletler için beklemiş bıkkın halimle. Sonra Bade ''Korku Tüneli'' dedi gülerek. Çağla da ona katılarak bence de dedi. Delirtecekler beni ya. Bende hemen lafa atladım ''Hayır ya lütfen'' diye. Sonra kollarımı tutup çekiştirmeye başladılar. Bende '' Çok sıra yok mu orada. Güneş geçer başımıza sonra uğraşırız bence atlı karıncaya binelim çok tatlı bakmıyorlar mı sizce de'' dedim en tatlı ses tonumla konuşmaya çalışarak. İkiside göz devirdiler bu söylediklerime karşı. Kardeş değiller mi aynılar ne olacak. Israrlarına karşın pide kuyruğu gibi olan o sıraya geçtik. ''Offf''' diye isyan ettim o kadar sıkılmıştım ki. Bu kadar mı meraklı ülkemiz çığlık atmaya, bu kadar mı meraklısınız akşam rüyalarınızda içeridekileri görmeye nefes nefese uyanmaya. "Deniz" dedi canım Badeciğim. Sonra devam etti "Şimdi sen çok mu korkuyorsun" dedi. "Çok akıllısın canım ya sonunda anlayabildin" dedim hepinizden iğreniyorum ses tonumla. O sırada sıranın bayağı ilerlediğini fark ettiğim için korkum daha da arttı. Saymaya başladım önümüzde kaç kişi var diye. Bir iki üç dört beş altı ... Saydığım kadarıyla 30 kişi kalmıştı. Hesaplarıma göre her tren 4 kişilikti. Yani bundan sonrası beni aştığı için hesap kitap işleri benlik olmadığı için bu iş burda biter. Elinde pamuk şeker gördüğüm çocuğun pamuk şekeriyle gözleri arasında gözlerim ölümcül bakışlar atıyordu. Çocuk korkup koşmaya başladı. Etrafıma bakındığımda Pamuk şekerlerin satıldığı temiz olduğunu düşündüğüm bir yer gördüm. Hemen kızlara "Ben iki dakika şuradan pamuk şeker alıp geliyorum size yok siz cezalısınız" diyerek hemen koşturmaya başladım. Pamuk şekeri kaptığım gibi abiye parayı verip sonra sıraya yine koşturucakken son anda kafama dank eden ' Niye koşuyorsun çok mu meraklısın tünele girmeye' düşüncesiyle olabildiğince yavaş yürümeye ve yürürkende tadını çıkara çıkara pamuk şekerimi yemeye devam ettim. Sonunda sıraya vardığımda kaç kişinin kaldığını bir daha saydım. Pamuk şekerdense çok az kalmıştı. Bir de önümüzde 14 kişi. Şimdi bir daha trenlere baktığımda pardon pardon trenler 4 kişilik miydi? "Kızlaaar" dedim samimi ses tonumla. "Bence ben korktuğum için ikinizden biri yanıma oturmalı" "Çok beklersin canım şu önündekiyle oturmaya ikimizde meraklı değiliz" dedi Çağla. Önümde tırnaklarını yiyen üstündekilerin marka olmadığı çok belli ve pis kokan bizim yaşlarımızda bir erkek vardı. Çok önyargılıydılar sinirlenmiştim. "O da insan sizin gibi kendinizi onun yerine koyun biraz" dedim en sert ses tonumla. Sonra devam ettim. "Herkesin size iğrenerek baktığı bir hayat düşünün çok mu güzel çok mu istiyordur o öyle olmayı" dedim. Sıranın bitmesine sadece 7 kişi falan kalmıştı. Birden önüme geçti bir kişi. Ama arabasının camında saçımı düzelttiğim erkekti bu. "Yine mi sen" dedik ikimizde aynı anda. Normalde sorun çıkartır onu sıranın sonuna gönderirdim ama bu sefer benimde işime geldiği için susmayı tercih ettim. Dört kişi daha eksilmişti. Önümdeki çocukla binmek zorunda mıydım? Sıra bize geldiğinde önümdeki çocukla beraber trene bindim. Çocuk birden konuşmaya başladı "Çığlık atmazsan iyi olur hele kusarsan seni trenden atarım korkup sarılmak serbest" diyerek yaramazlık yapmış haylaz çocuklar gibi güldü. Tren yavaş yavaş ilerliyordu ve kuru kafalar görünmeye başlamıştı. Ve sonunda güneş ışığı kesildiğinde titremeye başladığımı fark ettim. Çok korkuyordum. Kahkaha sesleri ve yanan kırmızı ışıklar vardı. Çağla ve Bade arkamızda oturuyorlardı surat ifadelerini merak ediyordum ama arkamı dönmeye korktuğum için vazgeçtim ne halleri varsa görsünler. Yanımdaki donuk donuk bakıyordu önüne hiç mi korkmuyorsun oğlum sen. Sonra birden çığlık seslerinin ve örümcek ağlarının olduğu bir yere girdik. Birden kucağıma bir ağ düştü ve korkudan çığlığı bastım ve yanımdaki çocuğun kolunu tutarak sıktım. Çok korkmuştum ve hala korkuyordum. Ardından gördüğüm yukarıdan sarkıtılmış olan iskelet bir daha çığlık atmama ve bu sefer yanımdaki çocuğun omuzlarına kafamı gömmem ile sonuçlandı. Çocukta "Çok mu sevdin beni" dediğinde. "Tabii ki hayır, parfümün çok güzel kokuyorda markası Paco Rabanne mi? Onu merak ettim tahmin etmeye çalışıyordum" dedim. Kesinlikle anlamıştı yalanımı yalan söylemek pek benlik değildi. "Tahminin doğru ama saf değilim ya çok korkuyorsun ya da diğer kızlar gibi çıkarcısın" Hop hop hop orada duracan kardeş. Başka kızlar gibi mi dedi bu bana. " Ne saçmalıyorsun sen. Diğer kızlar falan. Korktuğumda yok ayrıca. Şu iskelet birden düşünce bir anlık panik oldum, ondan yani" durumu düzeltme çabalarındaydım. Acaba arkada oturan Badeciğim(!) ve Çağlacığım(!) beni görebiliyor muydu? Gerçekten görüyorlarsa eğer rezillik. Aslında rezillik değil de ben ve bi erkeğe sarılmak bile en uç noktalarda olan kişiliğim şuan erkeğin koluna yapışmıştı. Hala ellerimi çekmediğimi fark edip sonunda bana yakışan bir pozisyona geçtim. Çantama koyduğum fularım ile gözümü kapattım ve korku tünelinden çıkıncaya kadar öyle kaldım.Korku tünelinden çıktığımızda birbirimize hoşça kalma bile demeden ayrıldık. Ne ayrılması, sanki çok sevdiğim biri.
*****
Eve geldiğimde gerçekten çok yorulmuştum. Lunaparktan sonra yemek yediğimiz için aç değildim ve kendimi yatağıma bıraktım. Banyo yapıp üzerime de pijama giymek isterdim ama şuan sadece yatağımdaki yumuşak yastığa sarılıp hayal kurabilecek gücüm vardı. Veya sadece o yastığa sarılıp uyumaya.
*****
Aniden yatağımda doğruldum. Gördüğüm rüya garipti dünkü çocuğu görmüştüm rüyamda. Kesinlikle bir kabusta değildi. Saat altı elli sekizdi. İlk kez erken kalkmıştım ve bunu değerlendirmek için formalarımı giydim ve babamın sabah erkenden uyanıp yaptığı kreplerden yemeye başladım. Bunlar çok güzeldi. Sonra rutin işlerimi yapıp bu sefer okula saçlarımı toplayarak gitmeye karar verdim. Mısır örgüsü yaptım kumral saçlarımı. Okula arabayla gitmiyordum. Servis daha eğlenceliydi. Radyoda çalan şarkılarla ve şöför abinin esprileriyle o yola katlanılırdı zaten. Hala rüyayı düşünmeden edemiyordum. Neden görmüştüm ki ben Bay Ego'yu. Servisin gelmesine bir kaç dakika kala çantamı da alıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. Ayakkabılarımı giyerken annemin sesini duydum " Yarın akşam bir iş yemeği olucak. Ve sanırım yemek yeni ortaklarımızla gerçekleşecek. Senin yaşında bir oğlan çocukları var. O gün o çocukla ilgilenirsen iyi edersin Deniz." Annemin ciddi konuşmasından sonra " Tamam annecim yeni ortaklarımızın çocuğuyla oyuncak oynarız odamda." dedim ve evden çıktım. Servise bindim ve radyoda çalan şarkıya karşı her zamanki gibi kulaklığımı takmadım. Kesinlikle şöförümüzün radyo seçimi çok güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huysuz
HumorAşkın sadece türün hayatta kalması ve soyunu devam ettirme ihtiyacı olduğunu düşünen Deniz, peri masallarından çıkan yakışıklı prensini bulduğunda neler olacak? Deniz aşka olan düşmanlığını yenebilecek ve aşka uyum sağlayabilecek mi? • Tüm Hakları S...