Üniversitenin koridorlarında zekasıyla bilinen profesörlerin gözdesi Jeon Jungkook, itiraf sayfalarında arsız kişiliğiyle nam salmıştı. Bu seferki hedefi ise basket takımının kaptanı Kim Taehyung'tu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Jeon Jungkook. Dalgalı kahverengi saçları, koyu kahverengi irisleri, siyah gözlükleri, lacivert ceketinin içine giydiği beyaz tişörtü, altına giydiği sarılı beyazlı eşofmanı ve beyaz Jordan ayakkabılarıyla her zaman dikkatleri üzerine çekmeyi başaran biri olmuştu. O üstündeki bakışların ve bunun beraberinde gelen popülaritesinin farkındaydı. Hem de çok farkındaydı. Her insan gibi o da aldığı bu ilgiden memnundu. Sadece dış görünüşüne hayranlık duyup onunla ilgili ıslak rüyalar gören bu insanların ilgisi onu memnun etmekle beraber egosunu da tatmin ediyordu.
Şimdi ise bu insanların bakışları üzerindeyken okulun en uzun koridorlarından birini yürüyordu. O, omuzlarını dikleştirirken bazıları ağzı açık onu izliyordu. Dedim ya, Jeon Jungkook aldığı ilgiden memnundu. Jungkook koridorun sonundaki amfiye girdiğinde birkaç basamak aşaği inmiş, sırtındaki kırmızı ve siyah renklerindeki çantasını orta sıralardan birine bırakmıştı. Üzerindeki gözler azalmıştı.
"Hey, naber?" Dalgalı siyah saçlı çocuk Jungkook'un yanına geldiğinde yüzünde bir gülümseme belirdi. Bunun samimi mi sahte mi olduğunu kendisi de bilmiyordu. "İyi, senden?" Mark gülümseyerek omuz silkti. "Bende iyiyim. Şey diyecektim sana. Bu dönem sonu, finallerin bitiminde Jackson'un yılbaşı partisi var. Gelmek ister misin?"
Jungkook her ne kadar ilgi arsızı da olsa parti insanı olduğunu düşünmüyordu. Kalabalık yerler tercihi değildi. İçki içmeyi de sevmezdi. O, başını döndürüp aklını kaybettiren hiçbir şeyi sevmezdi. Mark ise Jungkook'u birkaç aydır tanıyordu. Bunu bilmemesi çok normaldi.
"Hangi gün, saat kaçta?" Mark kısa bir süre duraklamış sonra cevap vermişti. "Cuma günü olacak. Dokuzda başlayacak." Jungkook'un aklına o günku kursu geldiğinde yalan uydurmaktan kurtulduğu için memnundu. Mark anladığını belirtmek için hafifçe kafasını sallamıştı. "Ah, yazık oldu. Seni partide görmek hoş olurdu." Gülümsedi "Eğer fikrini degiştirirsen bana yazmayı unutma." Jungkook kısaca tamam dediğinde Mark en arka sıralara doğru ilerlemişti bile. Ders saati yaklaşıyordu. Amfi yavaş yavaş doluyordu. Bu aralar herkes ders dinleme ve ders çalışma havasındaydı çünkü finallere bir hafta kalmıştı. Kısacası herkesin götü tutuşmuştu. Jungkook için ise sorun yoktu. Sonuçta o başarılı ve hocaların gözdesi olan bir öğrenciydi.
Ders başladığı andan itibaren sınıftaki herkes bu dersin bitmesini istemeye başlamıştı bile. Kimsenin bu profesöru sevdiği yoktu özellikle de finallerden önceki cuma, boş olmasına rağmen ders koyduktan sonra. Bugünkü tek dersleri sabahın köründeki bu lanet dersti.
Bazılarının ders grupları oluşturduğunu ve ders bitiminde kütüphanede çalışacaklarını biliyordu. Jungkook ise ne yapacağından emin değildi. Dersten sonra yapacak hiçbir şeyi yoktu. Eve gitmek istemiyordu pek. Ev gözüne sıkıcı gözükmüştü. Ne yapmak istediği konusunda kararsızdı taa ki ders bitiminde okul grubuna gelen okullar arası basketbol finalinin bugün öğlen okulun açık sahasında olduğunu duyuran mesaja kadar.