İnsanlık, kendilerinin daha nasıl olduklarını bilmeden hayatta kalma dürtülerini ön plana sürmüş bir ırk. Rahat, bencil, güç peşinde dolanan ve bu gücü zevkleri için kullanabilen asılsız bir ırk. Zorlukların üstesinden birlikte gelebilen, birbirlerini kendi çıkarları için kullanabilen bir topluluk. İnsanların bu şekilde olması, tamamen kendilerinin istekleriydi. Ne bir tanrının eseriydi, ne de bir inancın... Ancak bir kesim vardı ki değerlerinin Ay üzerinden geldiğine inanmaktaydı. Ay, onlara mutlak güzelliği ve saflığı kazandırıyordu. Ay üzerinde farklı renkler taşımaktaydı ve bunların her biri ayrı bir anlam taşımaktaydı. En azından insanlık bu renkleri bu şekilde düşünmek istiyordu. Ay üzerindeki renkler birbirleri ile karışmıştı, bir uyum üzerinde birbirlerinin içine girmişti. Düzensizliğin uyumunu sembole etmekteydi bu karışıklık. İnsanlık bu duruma "Winfri-Seeth" demekteydi. Onlara göre bunun anlamı kusurdaki güzellik anlamını taşımaktaydı.
Ay'ın ilk renklerinden biri Turuncuydu. İnsanlara göre Ay'ın bu parçası İhtişamın, şöhretin ve ihtirasın anlamlarını taşımaktaydı. Güzelliği sembolize etmekteydi. Egoyu, rahatlığı ve şehveti betimlemekteydi. Kusursuz olmak ile ebedi olmanın aynı şeyleri ifade ettiğini ifade etmekteydi. Bu ifadelere inanlar daima güzel olmayı amaçlar ve bu amaçlarının bir gün doğru çıkacağını düşünerek ebedi olacaklarına inanırlardı. Ay'ın mavi kesimi ise Özgürlüğü, iradeyi ve gücü temsil ediyordu. Doğru yolun dayanıklılık ve iradenin verdiği azim ile güç üzerinden geldiğini düşünmekteydiler. Zayıf olmanın hayatta kalmana yaramayacak bir etken olduğunu ve daima başını dik tutman gerektiğini düşünmekteydiler. Son olarak yeşil renk, insanlara pek çok şeyin yanlış gidebileceğini ve bu kötü giden sonuçlar sonunda ufacık bir ödül alsan dahi daima kötü bir devamlılığı olacağını düşünmekteydiler. Yeşilin anlamını olumsuzluk, kötü şans ve hapis olarak belirlemişlerdi. Bu betimlemeler insanlık için bir denge olmuştu, kötü bir işe kalkıştığında "Dikkat et, ruhun kızıldan yeşile dönmesin." derlerdi. Ebedi kötülüğün bedende hapis kalabileceğini düşünmekteydiler. Bur renklerin düşünceleri ile bir farklılık ve bir düzen niteliğinin ardına saklanmaktaydılar. Ancak bütün bunların yok oluşunun başladığı tek bir an olmuştu. Ayın kendini parçalaması ve yer yüzüne inişiydi...Ay, gökte parçalanmıştı. Ayın her bir parçası parçalanmıştı, gök yüzünden aşağıya düşen sadece üç adet renk görünmekteydi. Turuncu, mavi ve yeşil taşlar. Başka hiç bir taş aşağıya doğru inmiyordu, sadece bu üç farklı renkteki taşlar dünyanın üstünde sanki bir gösteri yaparmış gibi aşağıya yani dünyaya gelmekteydiler. Bu güzel gösterinin arkasında, Aydan kalan taşların birbirine çarparak daha büyük patlamalara ve yıkılmalara sebebe olduğu bir kaos hakimdi. Sanki bir tiyatro sahnesi gibiydi. Mutlak güzelliğe kavuşmuş üç adet güzel kadının büyük bir savaş ortasında başka insanların düşüncelerini aldırmayarak dans etmesini anlatıyordu adeta... İnsanlar bu dansın şehvetine, tutkusuna ve korkusuna kapılmış bir şekilde iradelerini tamamen bu yok oluşa adamıştı. Dünyanın sonu mu geliyordu yoksa Tanrılarının verdiği bir ödül müydü? Bunları bilmezken aşağıya düşen üç küçük dansçıyı izlemekteydiler. İnsanlar ellerindeki tırpanları bırakmışlardı. Kılıçlarının sesleri bir kaosun başlangıcını anımsatacak kadar sert bir şekilde ses çıkaran ve ölümüne savaşan iki ordu, anlık olarak ellerindeki kılıçlarını yere doğru bırakmış ve gök yüzünde olan muharebeye odaklanmışlardı. Balıkçılar evlerine bu akşam kaç adet balık götürebileceğim diye düşünmek yerine gök yüzündeki tiyatroya odaklanmışlardı. Büyücüler, ayinlerini bırakmış ve kendilerine gelmekte olan muazzam büyü gücüne bakmaktaydılar. Bir Kaos gerçekleşecekti, bunu hissediyorlardı. Ancak bu hissin ardında bir mutlak güzelliğin yattığını da hissetmekteydiler. Bir yok oluş ardından bir yeniden doğuş gerçekleşecekti. Bir farklılık meydana gelecekti. İnsanlar değişecek ve yer yüzüne daha farklı bir biçimde gelmeye başlayacaklardı...
⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻⸻
Umarım okuduğunuzdan keyif alırsınız, bir iki adet şarkı paylaştım. Bu şarkılar eşliğinde okuduğunuzdan daha keyif alabilirsiniz. Keyifli okumalar...
(İlk İki paragrafın New Tokyo Streets - Pedro Camacho adlı sanatçının şarkısı ile nilenmesini tavsiye ederim.)
(Son paragrafın da Audiomachine - The Dance of Death adlı şarkı ile okunmasını önermekteyim.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzul Diyarı - Üç Küçük Taş
FantasyDünya üzerinde üç farklı kıtaya düşen, üç farklı taşın kıtalar arasındaki değişkenliklerini anlatan bir hikayedir. Kıtaya düşen bir taş ile etrafın aşırı soğuk olmasını ve vücutlarının buna adapte olma sürecini anlatan bir hikayedir. Yaşanan süreçt...