"Louis'nin hakkınızda dedikleri hakkında ne söyleyeceksin?"
Onlara bu konu hakkında soru sormamaları için yoğun bir ödeme yapmış olsak da, şu an canlı yayında soruyorlardı ve cevaplamaya mecbur bırakıyorlardı. Yüzümün gergin görünmemesine özen göstererek konuştum.
"Louis ne söyledi bilmiyorum. Açıkçası haftalardır onunla konuşma fırsatı da bulamadım, ikimiz de inanılmaz yoğunuz."
Toparlayabildiğim kadarıyla kurduğum cümlenin tepki çekmemesini umdum. Louis'nin ne söylediğini harfi harfine biliyordum, ancak bunu elbette gizleyecektim.
"Bu ten uyumu mevzuunda neyi kastettin Harry?"
Kısa bir kahkaha attım ve gözlerimi kaçırıp cevapladım.
"Kesinlikle bunu değil."
Tüm seyirciler benimle birlikte gülerken ben de gülümsedim.
"Bilirsin, hayranlarımız One Direction zamanlarından beri ikimiz hakkımızda farklı düşüncelere sahipler. Bunun gerçek olmadığını biliyorlar, ama hayal etmek onları mutlu ediyor."
Stüdyoda birkaç ıslık sesi yükselince bir şey kanıtlamış gibi onları işaret ettim.
"Louis şu an ne düşünüyor bilmiyorum, dediğim gibi konuşma fırsatımız olmadı. Ama ben hayallerin önünü kesmeye hiçbir zaman çalışmadım, çalışmam da."
Güzel toparladığımı düşünüyordum. Körü körüne inkar edersem bu tepki çekerdi, böylesi daha uygundu.
"Konu hakkında yaptığım ufak bir şakayı ciddiye alanlar olmuş. Bana kızmazlarsa iki gündür o tweetlere bakıp fazlasıyla eğlendiğimi söyleyeceğim."
Gülümseyip söylediğim zaman herkes benimle beraber güldü.
"Yani Louis ile aranızda, hayranların hayal ettiği türde bir şey olmadığını söylüyorsun."
Yine kısa bir kahkaha attım.
"Eğer bizi, beşimizi daha yakından gözlemleme şansınız olsaydı bu fikrin ne kadar komik olduğunu görürdünüz."
Eğer bizi, beşimizi daha yakından gözlemleme şansları olsaydı, Louis için ne kadar delirdiğime emin olurlardı. Ancak bunu bilmelerine gerek yoktu.
"Louis ile şu aralar aranız nasıl?"
Omzumu silktim.
"Çocuklarla çok sık görüşemiyoruz. Ama ne olursa olsun Louis benim sonsuza kadar dostum, kardeşim olarak kalacak."
Bu acımasız canlı yayına bir süre daha katlanmak zorundaydım, pozitifliğimi koruyarak bir sonraki konuya geçmelerini bekledim.
× × ×
Kendimi arabaya attım ve derin bir nefes aldım.
"İyi miydim?"
Yandaki şu şişesini kapıp büyük bir yudum aldım.
"Bir doğaçlama konuşmaya göre süperdin. Sanırım bu konu sonsuza kadar kapandı. İkinizin sayesinde."
Son iki kelimeyi bastırarak söyleyince suyumu yuttuktan sonra kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Ne demeye çalışıyorsun?"
Omzunu silkti ve telefonuyla hızlıca mesaj yazmaya devam etti.
"Hiçbir şey demeye çalışmıyorum. Zaten şüphe altındayken başka bir risk almayacak kadar zeki olduğunu biliyorum."
Tahmin ettiğini biliyordum, ama onunla buluşmak isteyen ben değildim.
"Louis ile görüştüğümü ima ediyorsan..."
O anda telefonum çalınca ekrana göz attım. Louis'nin adını görünce yutkundum ve oyuncu bir ifadeyle menajerime döndüm.
"...yanılıyorsun. Onunla senelerdir görüşmedim."
Yazdığı mesaja ara verdi ve çalan telefonumu işaret etti.
"Bakmayacak mısın?"
"Kız kardeşim arıyor ve cevaplamak için arabadan inmeni bekliyorum."
Tekrardan telefonumu işaret etti.
"Açabilirsin, şu sunucu adam hakkında avukatlarla görüşmeleri tamamlayıp gideceğim."
Meydan okuduğu zaman aramayı yanıtladım.
"Harry."
Sesini duyduğum an boğazımı temizledim.
"Selam Gemma. Nasıl gidiyor?"
Oldukça rahat bir tavırla konuşmaya çalışmıştım, bir şeyleri çaktırıp dikkat çekmek istemiyordum.
"Ah, yanında biri var. Kapatmalı mıyım?"
"Şimdi stüdyodan çıktım, konser alanına geçiyordum."
Hızlıca cevabı yapıştırmıştım, kapatmasına gerek olmadığını yeterince vurgulayabildiğimi umdum.
"İzledim. Güzel idare ettin."
Gülümsedim. Hemen peşine gözüm yan koltuğa kayınca kendimi toparladım.
"Evet, senin fularındı. Teşekkür ederim, senin kadar yakışamaz."
"Güzel fulardı. Neyse, varış noktanı değiştirmek ister misin? Sana söylemem gereken bir şey var."
İstemsizce kaşlarım çatıldı. Söylemek için yanına uğramamı gerektirecek bir şey vardı. Bunun ne olduğu hakkında kafa patlatmak yerine ona sormayı tercih ettim.
"Neden hayatım, sorun nedir?"
"Sadece... gel."
Yutkundum ve menajerime göz attım. Elini havaya kaldırdı.
"Selam söyle."
Kafamı salladım.
"Tamam. Görüşürüz aşkım."
Telefonu kapatıp geriye yaslandım. Sabırsızlanıyordum, ama ne için sabırsızlandığımı bilmiyordum. Parmaklarımla arabanın deri koltuğunda ritim tutarken başımı geriye yasladım. Yan tarafa doğru döndüm.
"İn artık, erken gidersem belki biraz kestirebilirim."
Kafasını salladı ve arabadan indi. Konuştuğum kişinin Gemma olduğuna ikna olduğu için rahattı.
O inince ani bir enerjiyle arabayı çalıştıran şoföre doğru eğildim.
"Konser alanına değil, dün uğradığım otele gidelim."
"Tabii efendim."
Araba seyire devam ederken, Louis'nin beni neden çağırdığını düşünmeye başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skin Harmony | Larry Stylinson
Fanfiction"Tom ve Patrick arasındaki ten uyumunu kendi hayatlarınızda hiç deneyimlediniz mi?" Sunucunun sorusu bittiği anda Harry aklından geçen ilk şeyi, mantık süzgecinden geçirmeden öylece söyleyivermişti. "Louis ile her gece deneyimlerdik." Sunucu, stüdyo...