what color is the sky ai mi amor ai mi amor

274 16 58
                                    

böö.

-Drizella ile gerçek hayatta anlaşabileceğini düşünüyor musun?

hayır. sanırım onun gibi birine yaklaşmazdım bile.  korkardım. uğraşamazdım. efor gerektirir

-Drizella'yı yazarken ilham aldığın birileri var mı?

en başta. hikayeye dair aklımda mana içeren bir plot yokken. zevkine öylesine yazma alıştırması olsun diye yazmaya başladığımda drizella tamamen 'ben hogwarts'a gitsem nasıl olurdu, neler yapardım'dan çıkmış bir karakter. bu yüzden başta kendimden ilham aldım sayılır, ama şu an benimle alakası yok.

-Drizella karakteri aklına nasıl geldi? Zaman içinde nasıl değişti?

tıpkı yukarıdaki gibi. zaman içinde yaşadıklarına tepki olarak değişti. şöyle bir düşünüldüğünde seri boyunca epey travmatik şeyler yaşadı. bu onu güçlendirdi. drizella hırslı biri. aynı zamanda açgözlü. kıskanç. sinirli. güvendiği nadir insanlar dışında gardını asla indirmiyor. liderlik huyu var, farkında olmadan sürekli birilerini yönlendiriyor. katı kalpli, çünkü başta kırılmış bir kız. çocukluğunda annesinin ayrımcılığına içerlediğinde üzgün hissetmeye çare bulamayıp kendini hissizleştirmeye çalışmış biri. çok genç yaşta duygularından bıkınca bu ona baya sert bir imaj veriyor. ilk yıllarında drizella'nın düşüncesiz ergen hareketlerine daha çok izin verirken, daha sonra olgun davranmak zorunda kalıp aptallığa düştüğü gençliğini okuduk. şimdi ise bir yetişkin. artık daha merhametli ve daha sağduyulu olduğunu düşünüyorum. hak edene.

-Kurgu ilk olarak nasıl aklına geldi? Nelerden esinlendin?

kurguyu ilk yazmaya başladığımda barty kurgularının dibini sıyırmıştım. ne günlerdi. barty çok bilinmeyen bir karakter, bu da bu sarışın deli adama istediğimiz kişiliği atfedebileceğimizi söylüyor. ben onu çok içselleştirdim. okuduğum birçok fic onun gençliğini kırılgan yazıyordu. ben başından beri sorunları olmasını seçtim. çünkü birden villain kişiliğine değişemezdi, babasının istismarı da onu kırılgan değil etrafına saran bir insana dönüştürmüştür diye düşündüm. ilk gençliğinde öyle olmasa da, zamanla iyice serserileşti.

burada slytherin prensesi diye bir kitap var, melissa-black'in yazdığı. sirius black odaklıydı. o okuduğum en kaliteli ficlerden biri. slytherin'e dair hayal gücüne hayran olmuştum, seride gölgede kalmış karakterlere de onun kadar önem veren görmemiştim daha önce. ondan ilham aldığımı söylemeliyim. bölümlerinin uzunluğu hoşuma gidiyordu, başta bölümlerimin uzun olmasını isteme sebebim de buydu. gerçi melissa çok asil yazıyor, belki kitaplarımıza baktığınızda uzaktan yakından alakamız yok ama neyse işte, ben ondan ilham almıştım.

-Seride olan ama hakkında çok az şey bildiğimiz karakterlerin kişilikleri nasıl oluştu?

bana gelenler geliyor. bir karakterin tipi kafamda oturduğunda birkaç özelliği de onunla birlikte yüklenmiş oluyor. hiçbirinin üzerinde fazla düşünmedim. her insan farklıdır. insanları incelerseniz hepsinin birbirine benzediğini ama küçük kalıtsal hareketlerle birbirinden ayrıldığını görürüz. ne bileyim. herkesin ayrı vibe'ı vardır. herkesin tepkileri kendine göredir. hakkında çok az şey bildiğimiz karakterlerin bir kişiliği olduğunu düşünüyorsanız bu azıcık sahnelerindeki kendine has duruşlarındandır. herhalde.

christian avery. biraz tutuk bir karakterdi. sarışındı, patronusu aslandı. devamlı kasılı bir çenesi, ürkütücü olma çabasına rağmen ne yazık ki tatlı bir yüzü vardı. az konuşurdu. sanki hiçbir şey hissetmiyormuş gibi wednesday addams tarzı pokerface takılan biriydi. louisa fawley'e sırılsıklam tutuktu. ilk aşkı, ilk crushı, ve sonunda sevgilisi. sevdiği şeylerden ayrılması zor olan, yeniliğe açık olmayan biri.

et cetera, et ceteraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin