Mia Walker
Yazın en sıcak günlerinden biriydi. Yakıcı güneş tenimi bronzlaştırıyordu ve ben sıcaktan bunalıp balkonda uyuyakaldığımın farkında değildim. Tenimdeki güneş yanıkları sızlarken bunu hissediyordum fakat gece hiç uyuyamadığım için gözlerim yorgunluktan açılmıyordu. Dördüncu katta oturuyordum ve aşağıdaki sabah saatlerinde sakin olan sokaktaki insanların konuşmalarını, arabaların kornalarını, motor seslerini, bazı satıcıların bağırışlarını duyabiliyordum.
İki odalı küçük evimizde dış kapının açılma sesini duyduğumda birinin sonunda eve uğramayı akıl edebilmesine sevindim ve artık uyanmak istediğime karar vermişken kalkamadığımı fark ettim. Başımın altına destek olarak kullandığım kollarımı şimdide kalkmama yardımcı olamaları için çözdüm ve dirseklerimden yardım alarak yarı doğruldum.
Gözlerimi açtığımda görüş alanıma ilk giren şey koyu kırmızı bedenimdi. Gözlerimi ancak uzanabileceğim büyüklükteki küçük dikdörtgen balkonun büyüklüğünden sonra sevmediğim bir başka kısmı olan kahverengi pimapenli sürgülü cam kapısına çevirdim. Melanie elinde sıkı sıkı tuttuğu anahtarı ile balkon kapısına bir iki adım kalmışken donmuştu ve kısa bir çığlık attı. Bu beni uyuşuk halimden kurtardı ve Melanie elinde tuttuğu anahtarı bir kenara fırlatırken kızarmış bedenime bakarak şok geçirdim. Melanie topuklularını umursamadan kalkmama yardım etti ve beni içeri taşıdı. Balkon kapısının hemen sağındaki L koltuğumuzun kısa tarafına yayıldım.
Küçük ve çok şirin bir evimiz vardı. Dış kapının hemen solunda minik bir amerikan mutfak ve önünde bar tabureleri vardı. Taburelerin hemen arkasında lila rengi bir L koltuk vardı. Koltuğun hemen solunda küçük bir balkon ve eve hiç yakıştıramadığım, kaba duran, kahverengi kalın pimapenlerle çevrelenmiş büyük camları olan sürgülü kapısı vardı. Bu kapının yanında ancak bir boy aynası sığan duvar ve diğer yanındaki duvarda ise fotoğraflar, resimler gibi şeyler asılıydı. Çerçevelerin bulunduğu duvar küçük bir koridora kıvrılıyordu. Bu koridorda karşılıklı iki oda ve en uçta banyo vardı.
Küçük evimizde dört dolanarak yanıklarım için krem arayan Melanie'yi izlerken inceleme yapmak bana kendi acımı unutturmuştu. Kısa bir süre sonra Melanie soldaki odanın kapısını sertçe çarptı ve elindeki krem kutusu ile hızla yanıma geldi.
Yanıklarıma krem sürerken bir yandan söyleniyordu. "Sürekli sana göz kulak olmalı mıyım Mia? Artık sana güvenemiyorum son zamanlarda çok dalgınsın." Kızgın bir surat yapmaya çalışınca elimde olmadan güldüm ve gerilen derim canımı yaktı. Melanie ciddi bir ifadeye bürünerek gözlerime baktı.
"Çok ciddiyim Mia. Şu haline bak, kızarmış bir tavuğa benziyirsun! Şimdi doktora gideceğiz ve senin yüzünden azar işiteceğim!" diyerek sitemlerine devam etti.
"Sanırım yalnızlık başıma vurdu Mell! Maalesef güneşin konumunu istediğim gibi ayarlayamıyorum." Güldük ve Melanie kocaman yanıklarıma krem sürmeye devam etti.
Ben garip bir hastalığa sahibim. Güneşte fazla duramıyorum. Kalp atışlarım olması gerekenden çok yavaş ve hızlandığında aniden yorgun düşebiliyorum. Hiçbir zaman uzun süre enerjik olamıyorum. Örneğin bir süre ayakta durunca birden yere kapaklanabiliyorum. Melanie' de benimle aynı hastalığa sahip olsada onun problemleri daha az. Doktorumuz Bay Dante benden daha dayanıklı olduğunü söylüyor.
Melanie "Bitti. Daha iyi misin?" diye sorunca kollarıma dokunarak test ettim.
"Artık acımıyorlar. İyiki her tarafımı yakmamışım." Diyerek kendimi teselli ettim.Melanie ayağa kalktı ve soldaki odaya giderken bana "Hazırlan Mia randevumuz yaklaşıyor gitmeliyiz."dedi ve bende hazırlanmak için onun peşinden soldaki odaya girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOMBER
FantasyTalih es geçti onları. Kendi hallerine bıraktı Tanrı. SOMBER dedi ölüm onlara. Sonsuza dek SOMBER kaldılar...