Sevgisiz kalan bir çiçeğim,sonu belirsiz hayatımda.Büyümemiş bir çocuktaki veya öleceğini hisseden bir yaşlıdaki hüzün var içimde.Dibi görünmeyen bir kuyuyum,kuyu ormanın en ıssız yerinde.Burada bulunmam kadar imkansızım.Ay ışığı var...Peki ya umut?Umut yok...Karanlıktan çıkmamın imkanı yoktu,bende zifirde kaybolmayı seçtim.Mutlu değilim ve hiçbir zaman olmadım.Ben...Ben nefes almayan ölülerin,nefessiz kalana dek attığı çığlıklarım...
Heyecanlı mıydım?Hayır.Yine her zamanki olacaktı.Ruhsuzlukla gidecektim,ruhsuzlukla gelecektim.Beni besleyende buydu.Ruhsuzluk...
Bacaklarımı uzatmış koltukta oturuyordum.Kahvemi yudumluyor ve küçüklük fotoğraflarıma bakıyordum.Küçükken çok gülen bir kız olmamakla birlikte kimseyi sevmez, somurturdum.Okulda çok sevmezlerdi beni,benimde onlar için aşırı bir sevgim yoktu açıkçası.Oyunlarda dışlanırdım,zorbalık görürdüm.Ama akşam babam okulda ne yaptın kızım diye sorunca mükemmel rol yeteneğimi kullanarak arkadaşlarımla çok eğlendiğimi,yeni oyunlar keşfettiğimizi,onları çok sevdiğimi ve odamda tek başıma çizdiğim çokta mükemmel olmayan resimlerimi arkadaşlarımla çizmiş gibi anlatır,mutluymuş gibi yapardım.Babam gülünce gözlerim dolardı,gözlerimi kırpıştırıp tebessüm ederdim.Aklıma babamla olan anılarım gelince yine tebessüm ettim fakat yaşadığım ana döndüğümde ettiğim tebessümü ruhsuzluğumla örttüm.
Adım sesleri duymamla solmaya yüz tutmuş bir çiçeğe su verildiğinde canlandığı gibi,canlandım.Zaten küçük olan salonun kapısında Nisa belirince rahatladım,geriye doğru yaslandım.
"Evet?"
"Akşam gideceğiz değil mi?"
"Gideceğiz."
"Biraz solgun gibi duruyorsun bişey mi oldu?"
"Ne olabilir?Hazırlan ve gidelim.Biraz heyecanlıyım.Ne zamandır bu işi planlıyoruz.Heyecandan bayılmak üzereyim."
"Peki."
Geldi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.Sarıp sarmaladı.Sevildiğimi sadece bu kız sayesinde hissediyordum.Sevgiyi derime işlemiş ve üstüne dikişler atmıştım ama bu kız yaramı kazıyor daha da derinlere iniyordu.Sanırım şu hayatta sevgiyi hakeden bir o vardı.Birde altında ruhumun yattığı kara toprak.Bende kollarımı ona doladım.
"Tamam.Boğacaksın beni.Ölmek için daha çok gencim."
Hemen geriye çekildi,yüzüme korkuyla baktı.Korkmana gerek yok güzel kızım,benim ölmem yaşamamdan farksız.Eğer ölürsem en azından bedenim rahatlığa kavuşur.Zorlada olsa gülümsedim.Ne kadar içten olduğu hakkında bir fikrim yoktu.O da gülümsedi,kalktı ve odasına doğru yürümeye başladı.Her zamanki gibi yüzümde dondurduğum gülümsemeyi hemen bozdum.Önümdeki silaha baktım.Bu silah benim herşeyimdi,beni koruyan,kollayan,savunmasız bırakmayan tek şey silahımdı.Ama bu silahı kullanan ben olduğumdan,yine beni benden başka koruyan kimse yoktu.(4 saat sonra)
Hazırdık.
Siyah botlarımı giymiştim.Altımda siyah bir kot pantolon,üstümde siyah boğazlı kazak vardı.Siyah montumu da giydim.Nisa zaten çoktan hazırlanmıştı.Dışarıda beni bekliyordu.Kar maskemi taktım,eldivenlerimi ellerime geçirdim.Her zaman belimde olan silahımı yine belime geçirdikten sonra tamamlandığımı hissettim.Beni karanlık tamamlıyordu;ışıksız,umutsuz ve zifire mahkum bir yoldaydım.Boy aynasından kendime bir göz gezdirdim.Ruhsuz gözlerim,bedenimle uyumluydu.Renkler bana küsmüştü fakat ben,hâlâ yeşili gördüğümde huzuru kucaklıyordum.Severdim yeşili,turuncuyu;siyah kadar.Ama şimdi geriye dönüp baktığımda bir tablo görüyordum.Yeşil ve turuncunun hakim olduğu rengarenk tabloyu siyahla kaplamışlardı.Renkleri örtmüş;gündüz renklerinin mutluluklarını,gecenin hüzün ve intikam dolu siyahına bırakmıştı.
Küçükken ay ışığını gerçekleşmeyecek umutlarıma benzetirdim.Ve şimdi farkettim ki benim tablomda ay yoktu...Arabayı tercih etmek aptallıktı.Her yeri kamera olan bir eve girmek için bütün esnekliğimizi kullanacaktık.Nisa kamera odasına girecekti ve kameraları işlem dışı bırakacaktı ve ben işimi bitirinceye dek orada duracak,yakalanma gibi bir durum olursa sadece ben yakalanacaktım en azından o güvende olurdu.Korumalar vardı.Şuan yer altının en güçlü adamlarından birinin evinin arkasındaydık.İsmini herkesin duyduğu ama yüzünü sadece intikam aldığı kişilerin ölmeden önce gördüğü adam.Çok güçlüydüm.Gücüme güvenirdim her zaman.Nisa'nın zekasına güvenim tamdı. Fakat bu adam da çok güçlüydü.Düşmanı hafife almak büyük aptallıktı,buraya araba ile gelme düşüncesi kadar.Hava soğuktu.Ama sanırım Nisa hava soğuk mu diye sorsa yok sıcak der dalga geçerdim.Bunu düşündükten sonra gülme isteğim geldi ve Nisa'ya baktım.O da bana baktı ve gülümsedi.Düşüncelerimi okuyan bir kız kardeşim olduğu için şanslıydım...
Korumalar ön tarafa alınmıştı.Geceleri hep ön tarafta dururlardı.Birkaç kez evi incelemek için gelmiş,bahçedeki her yeri santim santimine ezberlemiş,araştırmalar yapmıştım.Nedenini öğrenemesemde korumaların geceleri neden ön tarafta bulunduğunun kesinlikle bir nedeni olduğunu tahmin edebiliyordum.Sigaramı son kez içime çektikten sonra yere fırlattım.Kısılmış gözlerimle yeniden Nisa'ya baktım.Gözlerini kırpıştırdı.Duvara tırmanmaya başladı.Duvardaki bazı çıkıntılara basmasını söyleyerek sessizce komut veriyordum.Sonunda çıktığında etrafı kontrol etti.Bana döndü ve ağzıyla bir işaret yaptı.Bu kimse yok anlamına geliyordu.Ben de onun bastığı yerlerden tırmandım duvara ve atladım.Kollarımı açtım ve o da atladı.Çocukken kayısı ağaçlarından çok düşmüştüm,alışkındım.Yükseklik korkum yoktu.Zaten çok bişeyden korkmazdım.Babam beni korkusuz kızım diye yetiştirdi.Cesaretim babamdan bana kalan tek huydu.Babamla huylarımız çok benzemezdi ama gözlerimiz aynıydı.Gözlerimizin ne anlattığı bile aynıydı.Sanırım bu yüzden gözlerimi çok severdim...
Sessiz adımlarla arka pencereye doğru ilerledim.Nisa'nın arka kapıdan geçip kamera odasına gitmesi gerekiyordu. Zaten tespitlerime göre arka kapı hiç kullanılmıyordu,sadece hizmetliler girip çıkıyordu müştemilat arkada olduğundan.Ama şuan çalışma saatleri dolmuştu ve dinleniyorlardı.Bu yüzden Nisa'nın yakalanması imkansızdı.
Pencereye ulaştığımda yanda ağaç vardı ve fırsattan istifade ağaca tırmanmaya başladım.Tabiki bu da planlıydı,ağacın burada olduğunu biliyordum.Pencereye yakın olan ve tabiki sağlam olan dala bastığım gibi direk pencereye atladım.Bu pencere hep açıktı.Sanırım hep havalandırıyorlardı.Bununda bir sebebi vardı ama bilmiyordum.Zayıf olduğumdan içeriye girmem kolay oldu.Zayıftım fakat diğer kızlara göre biraz uzundum.1.72 boyundaydım.İçeriye girdiğim anda ilk dikkatimi çeken kitaplardı burayı kütüphane olarak kullanıyorlardı.Güzel.Kitap okumayı seven insanları severdim normalde,çünkü bende çok severdim kitap okumayı.Özgürlüktü kitap okumak.Ve ben her anlamda özgür bir kadındım.Özgür ama ruhsuz,bir o kadarda cesaretli bir cesettim.
Kütüphaneden sessiz adımlarla çıktım.Sessizliği her zaman sevmişimdir.Çıkınca beni ıssız bir koridor karşıladı.Çalışma odasını bulmam gerekiyordu.Kasa çalışma odasındaydı,bundan emindim.Bütün odaları deneyip kendimi yakalatmak yerine zekamı seçtim.Çalışma odasında kasa varsa kesinlikle çalışma odasına girmek için şifre koymuştur.Odaların kapılarına baktım ve gökte aramadığımı kapıda buldum.Şifre vardı.Şifre vardı.Düşün Yağmur düşün.
Herkesin ilk aklına gelecek şeyi yaptım.Doğum gününü girdim.04.04.96
Yanlış mı???
Offf!Düşün zaman kısıtlı.
Bunun tuttuğu takım neydi??
Fenerbahçe.1907.Hemen aklıma gelen bilgiyle şifreyi girdim.
Kapı açıldı.Bu mallığına sonra gülecektim.Şuan gülmek için zaman yoktu.Hemen içeriye girdim.Masa vardı ve bir sürü dolap...Hemen dolapları açmaya başladım, bunlar aradığım şey değildi.Çalışma masasına yaklaştım ve onunda çekmeceleri olduğunu gördüm hepsini açtım ve kasayı buldum.Şifre yok.Ne?Bu kadar basit olacağını beklemiyordum. Kasa açıldı ve içinde ki paraları gördüm,hemen yanımda getirdiğim çantaya doldurmaya başladım.Kasayı yerine geri koydum ve etrafı kontrol ettim,kimsecikleri bırak etrafta çıt yoktu.Nisa'nın işini halletmesi biraz daha sürecekti bu yüzden azıcık oyalanmaya karar verdim.Masanın üzerindeki dosyalara baktım.Gereksiz şirket işleri.Nefret ederdim hep.Küçük bir not defteri vardı.Ne olduğunu merak ettim açıkçası.Açtım.Babamın isminin ne işi vardı.Nasıl?Neden?Kalbim istemsizce yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ne olduğunu bilmiyordum.Babamın ismiyle birlikte birkaç isim daha vardı.Anlamıyorum.Tamam.Şehirdeki tek Mehmet benim babam değildi.Ama babam iki isimliydi.Soyadı bile aynı olamaz değil mi?MEHMET KADİR DEMİRHAN.Sanmıyorum.Bu kesinlikle babamdı.Nisa'dan mesaj geldiğini anladığımda kağıdı yırtıp cebime sıkıştırdım.Bunu araştıracaktım.Nisa dışarıya çıkmıştı ve arkada beni bekliyordu.Soğukkanlı tavrımla dikkatlice çıktım ve geldiğim yere kütüphaneye geri döndüm.Kapıdan içeriye girdim ve pencereye doğru yavaş adımlarla ilerledim.Sessizlik hakimdi.Ve ben adım seslerime küçük yaştan beri alışıktım.Nedenini bilmediğim bir şekilde içimi bir hüzün kapladı.Umursamadım.Durdum.
Duvardaki gölgeme baktığımda arkamda birisi vardı.Kahretsin.Nefes almadığımı farkettim.Derin bir nefes çektim içime.Omuzlarımı dikleştirdim.Belimdeki silaha da kendime de güvenim tamdı.Gerekirse ölüm.Hiçbir şey benim özgüvenimi zedeleyemezdi.Bu hep böyle olmuştu.Ben ölene dekte hep böyle olacaktı.Son kez arkamdaki gölgeye baktım.Ve yavaşça arkama döndüm...Benim her zaman olan umudum,
Artık karanlığa mahkum~...