Mezarlıklardan korkardı çocuklar.Ölülerden korkarlardı,fısıltılardan,çığlıklardan,kandan,karanlıktan...Gülmeyi mutluluk sanarlardı,uçurtmayı severlerdi büyümeyi başaran çocuklar.Anneleriyle sarılırlar,birbirlerini öperlerdi sevmeyi bilen çocuklar.Yalnızlığımın örttüğü sevgisizliğimi kınarlardı.Ben böyle değildim.Mezarlıklar ruhumun nefes almayı başarabildiği tek yerdi.Çığlıklar beni rahatlatan tek çareydi.Ve fısıltılar, geri gelmeyen umutlarımın mazideki tek hatırasıydı...
Tek korktuğum şey sessizlikti.Hayatımda hiçbir şeye sessiz kalmazdım.Çok nadirdi.Birincisi babamın cenazesindeki sessizliğimdi.Umutlarımın yandığını gösteren bir kanıt,bir daha benim için güneş doğmayacağının sembolüydü bu sessizlik.İkinciside sanırım bu andı.Arkamda kim olduğu beni korkutmuyordu.Fakat arkamı dönerkenki sessizliğim beni korkutmaya yetiyordu.
Döndüğümde,tıpkı benim gibi simsiyah giyinen bir adam beni karşıladı.Uzun bir kızım demiştim ama bu adam benim 2 katımdı.Korumalardan biri olmalıydı.Ama daha önce hiç görmemiştim bu adamı.Zaten evin etrafında çok koruma vardı bu yüzden büyük ihtimalle gözden kaçırmıştım.Ama şuan bunu düşünmemin bir anlamı yoktu.Yakalanmıştım.Ama inanılmaz rahattım.Bana bu rahatlığı verenin ne olduğunu merak ettim.Belimdeki silah mı?Dövüşebiliyor olmam mı?Gerçi çok iyi dövüşsemde bu adamı dövemezdim sanırım.Vursam sinek ısırığı falan zannederdi.Gözleri keskin bakıyordu.Yüz hatları sertti.Korkutucu bir tipi vardı.Koluma elini attı ve sıkmaya başladı.Ceketinin hafif kalkmasıyla silahlı olduğunu gördüm.Silahımı çıkarırsam yavaşça sanırım kaptırırdım ve adam beni öldürebilirdi bu yüzden silahı belli edemezdim.O benim şu anda tek dayanağımdı.Adam hızlıca beni iteklemeye başladı.Fizik olarak zayıftım bu yüzden ileriye doğru gidiyordum fakat zekama güveniyordum.Kaçmaya çalışmak veya adamı durdurmaya çalışmak büyük aptallıktı ve gereksizdi.Bu yüzden sesimi çıkarmadım.Beni az önce içinden para çaldığım çalışma odasının içerisine soktu.Koltuğa oturmam için işaret verdi, oturdum.
"Sesini çıkarma,kaçmaya çalışma,buraya girmek gibi bir aptallık yaptığın için zaten hayatının en büyük hatasını yaptın,ölmek istemezsin diye düşünüyorum."Tabiki de kaçmayacaktım.Ama bunu bu adam söylediği için değil babamın isminin o not defterinde ne işi olduğunu ve şu yer altının en güçlü adamının yüzünü merak ettiğim için yapacaktım.Yavaşça kafamı salladım.Nisa'yı merak etmiyordum.Çünkü ona söylemiştim 5 dakika içinde orada olmazsam git diye.Bunu normal şartlarda olsa asla yapmazdı.Ama bu planlıydı.Planı bozarsa zaten bana ihanet etmiş olurdu.
Nisa'nın babası o küçükken vefat etmişti.Annesi ise kızını önemsemeyen sarhoşun tekiydi.12 yaşımda bir gün okuldan dönerken kaldırımda bir kızın ağladığını gördüm.Asla dönüp bakmazdım ama ben ağladığımda kimsenin beni önemsememesi ile kendimi hep savunmasız hissederdim.Bu yüzden yanına gitmiştim benimle aynı yaşlarda olan kızın.Ne olduğunu sorduğumda annesinin onu evden attığını, bir daha gelmemesini söylediğini ve annesi için onun hiç değerli olmadığını söylemişti.Ağlamaktan konuşamıyordu.Bende kollarımı ona sardım.İstemsizce gözlerim dolmuştu ve bunu normal zamanlarda engellediğim gibi engelleyememiştim.Benim annem hiç olmamıştı.Ben hiç anne dememiştim.Anne sevgisi denen duyguyu ve bunun sıcaklığını hiç hissetmemiştim.Ve o gün son kez ağlamıştım bunun için.Bana babam ve babamın sevgisi yetiyordu.Babam annemin eksikliğini hep doldurur,beni eğlendirmek için o kadar çaba sarf ederdiki babamla hep gurur duyardım.Ama babamın gidişi...Babam toprağın kokusunu çok severdi.Bende hep toprağı hiç sevmediğimi söylerdim.Babam öldüğünde nefret ettiğim toprağa aşık oldum.Ve sadece babamın toprağını gördüğümde gerçekten nefes alabildiğimi fark ettim.
Adam 1 metre uzağımda dimdik,bir eli ani bir hareket yaparsam diye silahında duruyordu.
"Bana ne yapacaksınız?"
"Abim gelsin bunu ona sorarsın."
Abisi mi var bide bunun?
"Öldürecek misiniz beni?"
"Genelde abim hırsızların elini keser."
Gülümsedi.
Gülümsedim.Gözlerinin tam içine baktım.Benim gülümsememi beklemiyor gibi bir an afalladı fakat hemen eski hâline büründü.Acaba ne kadar bekleyecektim?Beklemekten nefret ederdim.Babam hep bu huyumun anneme benzediğini söylerdi.Annemi tanımıyordum.Tanımama fırsat olmadan annem ölmüştü.Hemde beni doğururken...Annemsiz hayat yaşadığım için ve hiçbir zaman annem olmadığı için sitem etmezdim ama annem beni doğururken öldüğü için hep içten içe kendimi sorumlu tutardım.İşte bu eşsiz bir acıydı...1 saat kadar bekledik ve en sonunda birinin adım seslerini duydum.Koridordan geliyordu bu adım sesleri.Yaklaşıyordu gittikçe.O yaklaştıkça boğuluyor gibi oluyordum ama dışarıya kesinlikle yansıtmıyordum.Karşımda duran adam bunu garipsiyordu fakat o da yansıtmıyordu.Kapının kolu aşağı indi ve içeriye tıpkı karşımdaki adamın boylarında bir adam girdi.Yakışıklıydı.Tapılası bir güzelliği vardı açıkçası.Yavaş hareket ediyordu.Gözleri bana değmeden korumaya işaret verdi.Çatık kaşları çok sinirli bir yapısı olduğunun kanıtıydı.Koruma kapıya yöneldi.Kapıyı açtı,çıktı ve gitti.Adam bana yaklaştı.Koltuğun hemen önündeki masanın ucuna oturdu.Yüzüne bakıyordum.Yüzümde hiçbir ifade yoktu.Emindim.Onda öfke vardı.
"Evime girdin.Şifremi girip çalışma odama girdin.Çekmecelerimi,dolaplarımı karıştırdın.Kasamı boşalttın.Peki bu cesareti nerden buldun?"
Boş boş yüzüne baktım.Ruhsuzluğum yine yüzümü,bedenimi heryerimi kaplamıştı.Hiçbir his yoktu.Cevap vermeyecektim.Cevap vermediğimi görünce gözleri kısıldı.Çatık olan kaşları daha da çatıldı.
"Cevap ver."
Direnmek saçmaydı fakat verecek bir cevabım yoktu.
"CEVAP VER!"
Yaşadığım süre boyunca hiçbir insandan korkmamıştım bağırarak beni korkutacağını sanıyorsa yanılıyordu.Yüzüne yaklaştım.Ruhsuzluğumla derin bir nefes aldım ve verdim.
"Söylediklerinin hepsini yaptım."
"Buraya kadar gelmişsin,hırsızlık yapan elini kesmeden göndermem."
Daha yeni içerideki korumaya gülümsediğim gibi gülümsedim.Kaşları yine çatıldı.Şaşırmıştı.Gülecek ne olduğunu merak ediyor gibiydi.
"Fiziksel acıya alışkınım."
Yüzümdeki gülümseme dondu.Ve gözleri dudağıma değdi.Sonra yine gözleri gözlerime tırmandı.İçimde bir yanardağ patlamıştı ve lavları her yerimdeydi.Yanıyordum.Ama dışım.Dıştan bakınca gerçekten ruhum yoktu.İyi rol yapardım.
"Buraya girmeden kim olduğumu araştırmadın mı?Bunları yapacak,benimle böyle konuşacak cesareti nereden alıyorsun?"
Tabiki de biliyordum.Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.
"Bilmiyorum kim olduğunu.Denk geldin."
"Tanış o zaman.Ben YİĞİT ÖMER ERDEN.Türkiye'nin en zengin iş adamlarından biriyim."
Normal bir şekilde tanışsak ve bunu söylese inanırdım.Gözlerine baktım.Gözlerinin derinliklerine indim.Kahverenginin koyusu gözleri toprağı anımsatıyordu.Toprak...Huzur...
"YAĞMUR DEMİRHAN.Kolumu ne zaman keseceksin?"
"Korkuyor musun?"
Damarıma bastı.Alayla güldüm.Samimiyetten uzaktı bu gülümseme.Şuan gözlerime bakan birisi gözlerimden ateş çıkacağını fark ederdi.Yere baktım.Gülmem bir tebessüme dönüştü.Ve bana ciddiyetle bakan gözlere yeniden gözlerimi diktim.
"Hiçbir şey...Hayatım boyumca hiçbir şeyden korkmadım.Keseceksen çabuk kes."
Gözlerinin rengi koyulaştı.Yine gözleri kısıldı.Yüzümün her yerini inceledi.
"Cesaretin nereden geliyor merak ettim.Benim karşımda nasıl böyle konuşabilirsin?"
Omuzlarımı dikleştirdim.
"Çok sevdiğim bir cesetten aldım cesaretimi."
Ağzımdan baba kelimesi çıksaydı oturur saatlerce ağlardım.En hassas noktam değil tek hassas noktamdı babam.Ona olan sevgim,bir köpeğin özgürlüğe olan sevgisi gibiydi.Şuan hissettiğim şey ise,köpeği bir zindana koymalarıydı.Köpek hâlâ özgürlüğü seviyordu.Ama özgürlük denen şey artık köpeğin hayatında yoktu.