.
'' İşte isteklerinize uygun çocuklar bunlar efendim. Hepsi sekiz yaşında ve hiçbiri birbirinden salise olarak bile büyük değil. Kilolarına ve boylarına kadar hepsi aynılar efendim! Aralarındaki tek fark hepsinin farklı ülkeler ve eyaletlerden olması.
''Güzel birazdan aşağı ineceğim onlarla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Fakat ben gelmeden önce tüm çocukların saçlarını bir numara yapın ve hepsinin göz çevresinden elmacık kemiklerine düşen siyah boya sürün. Çocukların ilk halini bu şekilde görmek işitiyorum ve son hallerini görmek için ise aşkla ve şevkle bekliyor olacağım. Eğer bir çocuk gözüme farklı görünürse çavuş bedeli ağır olur! ''
Çavuş korkmuş ve yutkunmuştu.
'' Emredersiniz efendim! ''
........
Asker korkunun verdiği acelecilikle Aldbaron aşağıya inmeden tüm isteklerini yerine getirmek için çırpınmaya başlamıştı. Tüm çocukların saçları bir numaraya vurulmuştu ve herkesin göz çevresi siyah boya ile boyanmıştı. Herkes hazırdı. Albaron geldiğini gören askerler tüm çocukları sıraya dizip sonra hazır vaziyette selam durarak bekletiyordu. Tüm ihtişamı ile merdivenlerden aşağı iniyordu. Siyah deri uzun bir palto, siyah yuvarlak çerçeveli bir gözlük; siyah bir eldiven giyiniyordu. Elinde ise bir baston vardı fakat bu çok farklı bir bastondu. Bastonun başında siyah bir leopar kafası vardı. Gümüşten gözler ve o gözlerin içinde kan kırmızısı bir göz bebeği vardı. Çocuklar hayranlıkla onu izliyordu. Fakat diğer çocuklar korkunun ve boyanın verdiği rahatsızlıkla titriyorlardı. Hemen sıranın solunda duran bir çocuk gözlerini ovalamaktan boyasının yarısını silmiş ve duruşunu bozuyordu. Ovalamaya devam eden çocuğu oradan bir asker fark edip yanına gelmişti ve çocuğa '' Sen ne yaptığını sanıyorsun ahmak! '' deyip vurmuştu. Aldbaron herkesin karşısına geçip durduğu yerde bastonunu yere sertçe vurmuştu. Resmen yankılar oradaki herkesin kulaklarını tırmalamıştı. Asker o sırada arkasına yavaşça dönüp bakmıştı. Aldbaron direk o çocuğa vuran askere bakıyordu. Onu keskin bakışlarıyla yanına gelmesini emretmişti. Asker koşarak büyük bir korku ile yanına gelip hazır vaziyette durup tam üç kez ''Aldbaron!'' diyerek gür bir sesle bağırmıştı. Bunu onlar şu şekilde anlamlandırmıştılar: Baba, efendi ve albay demekti. Burada her şey gizliydi. Burası başka bir dünyaydı. Dış dünyadan kopmuş bir kuruluştular ve dış dünya onlarla ilgili hiçbir bilgiye sahip değildiler. Şimdilik!
'' Yo.. Yo.. Olamaz, bunu kabul edemem. O, çocukların ne kadar kıymetli olduğunu hiç fark etmemişsin zavallı asker.''
'' Efendim yüzündeki boyayı siliyordu. ''
Aldbaron gözlüğünü yavaşça çıkarmıştı ve çok sert bir ifade takınmıştı. Askerin göğsüne sert bir darbe vurup askeri geri itmişti ve estetik bir dönüş hareketiyle bastonunun ucuyla askerin boğazını kesmişti. Çocuklar çığlık atmaya başlamıştı. Aldbaron ise sakinlikle tokat atılan çoğunun yanına gitmişti. Çocuğun başını ve yüzünü okşamaya başlayıp konuşmaya başlayınca çocuklar korkunun ve endişenin verdiği panikle sakinleşmeye ve susmaya başlamıştı.
'' Buradaki yetmiş çocuk tüm dünyadaki tüm askerlerden daha özel ve değerliler. Hiç kimse onlara burada zarar vermez ve aşağılayamaz. Onlar kış karanlığının çocukları! Onlar buz dağının oğulları! Bu dediklerimi sakın unutmayın! ''
Kış Karanlığı! Buz dağı bu sözcükler bazı çocukları güçlü hissettirmişti ve ilk defa değerli! O anda Aldbaron çocukları için bir koruyucu melek olmuştu. Tüm çocukları bu kargaşadan sonra iyi bir duş alıp harika yemeklerle beslen dirilip, temiz; dört kişilik koğuşlara götürülmüştü. Koğuşlara girdikten sonra biri kız olan iki çocuk uyumuştu. Rold ve diğer çocuk ranzalarında otururken birbirlerine bakıp tebessüm etmişti. Bu tebessümün içinde; korku, acı ve umut vardı. Askerler her çocuğa özel olarak koğuşlara girmeden: '' Asla adını kimseye söylemeyeceksin, sana verilen numara dışında! '' uyarılar yapılmıştı. Rold ve diğer çocuk ranzalarından aşağı inip ortada oturmuştu. diğer çocuk Rold'a: '' Hola! ¿Quieres conocer (tanışmak ister misin?) '' demişti. Fakat, Rold onu hiç anlamamıştı ve çocuğa öylece üzgün bir ifadeyle bakmıştı. '' Seni anlamıyorum, adın ne?'' sonra çocukta ona öylece bakmıştı. Böylece aynı dili konuşamadıklarının farkına varmıştılar. Yüzlerinden düşen bin parçaydı. Sıkıntı, endişe bu onları strese sokuyordu. Diğer çocuk Rold gülümseyerek baktı ve el hareketleri ve mimikler yapmaya başlamıştı. Arından Rold da aynı şeyleri yapmaya başlamıştı. Bu onları güldürmüştü. Bu şekilde birbirleriyle ilk iletişimlerini kurmayı başarmıştılar. Saatlerde sessizce gülüp eğlenmiştişler. Daha sonra diğer çocuk Rold'un kulağına doğru yaklaşıp adını söylemişti. ''Salazar Andrea'' Bu onun adıydı. Rold da ona yaklaşıp kulağına adını söylemişti. ''Rold Roner'' ve o anda ikisi de işaret parmaklarınu dudaklarına doğru yapıştırıp '' ŞŞŞşş '' yapmıştılar ve uyumak için ranzalarına sessizce uzanmıştılar. İlk gecelerinde artık dost olduklarını anlamıştılar. Biraz olsun içlerinde huzur olmuştu ve bu küçük huzur bu iki arkadaşı birbirlerine bağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M A T
Action. Aldbaron sekiz yaşında evsiz çocukları buzul bir dağda oluşturduğu üsse toplattırır. Bunun üstüne on yedi yaşlarına kadar inanılmaz, insanüstü bir eğitim verir. Asıl amacı mükemmel savaşçılar yetiştirip, Albay kimliğini ondan alanların canına kast...