TUZAK

4.2K 230 17
                                    

Herkesin beklediği ilk bölümle geldim.👋

(Kendi halimde yazıyorum bunu bilerek okur ve yorum yaparsanız sevinirim.)

Ve kitabımla ilgili Dreame'den teklif geldiğini bunu düşüneceğimi söyleyerek size kısa bir bilgi vermek istiyorum. Hayalim kitabımın yardımcı editörlerin elinden geçip kitaplaşması ama ne olacağını bu zamanın şartlarında nasıl ilerleyeceğimi bilmiyorum. Bu bilinmezliklik içerisinde bölümleri yazıp atacağım. Bakalım...🗝

Keyifli okumalar.

.
.
.

Kimden ne zarar geleceğini bilerek büyüyen bir adamdı Mahsun. Büyüyüp gördükçe kaşlarını daha derin çattı, daha korkusuz baktı. Yıllarını koca bir dağın tepesinde herkesi izleyerek geçirdi. Mahsun Dağdeviren hiçbir zaman çocuk olamadı ama. Kaderiyle yüzleştiğinde daha küçük bir çocuk toy bir babacıydı. Babasının belinde silahı elinde kömür karası tesbihi İstanbul’un bile önünde ceketini iliklediği bir Dağdeviren’di. Mahsun adını anasından almıştı ama soyadının hakkını küçük bir çocukken vermeye başlamış yaman bir adam olacağını kendisine kaş çatan koca adamlara aynı şekilde karşılık vererek göstermişti. Babasının gururu, anasının biricik evladıydı.

Kaş çatmayı kundakta öğrenen Mahsun büyüdü toy bir delikanlı oldu olmasına ama bir heybeti vardı dağı bile gölgesinde bırakırdı. Kara kaşı kara gözü güneş yanığıyla esmerleşen teni ipe boncuk dizer gibi güzelliğini katlamıştı. Yiğitliği, korkusuz oluşu yedi düvele sığmaz Mahsun Dağdeviren adı dilden dile nam yürütürdü.

Bakanın canını yaktığı Mahsun’un canını bir gecede yaktılar, ocağını söndürdüler. Atasını, toprağını kanlı bir geceye kurban vermişti. Gözyaşı nedir bilmeyen Mahsun her bir gözyaşına bin yemin etmişti. Her bir düşmanın toprağına bir karış kan ekecek, baş biçecekti.

Baba yadigarı bir tespih bir de emaneti vardı avucunda. Ettiği yeminlerin üstüne uyumadı akıtacağı kanların haddi hesabı yoktu. Yüreğinin yangınıyla yakmaya giderken pusu yemişti. Ne var ki babasının dostu Abdullah Bey, elini omzuna atmış çakalların elinden almıştı. Evine alarak çakalın itin kopuğun dilini bir de kendi öğretmişti belki bu dünyadan kendini kurtarır diye nasihatler dizmişti. Olmadı. Abdullah Bey, bir gece yatağından uyandırıldığında İstanbul değil Türkiye’nin birçok yerinde başsız köpeklerin haberini aldı.

Mahsun Dağdeviren babasının kanını yerde bırakmamış, ülkenin her bir karışına düşmanlarının kanını dökmüştü. Bıyıkları yeni terleyen adamın elinde kömür karası tespih, belinde baba yadigarı emanet ayaklarının dibinde onlarca baş. Korkusuzdu. Abdullah Bey korksun istedi. Anası vardı, yarın bir ailesi olacaktı. Mahsun Dağdeviren ismini dört duvara hapsetmek istediklerinde ses etmedi, ta ki bir seneye kadar. Elindekilerinin kıymetini bilir sandı ama o genç adam yeri göğü sarsan heybetiyle çıktığı gün babasının koltuğuna oturmuş, atalarından kalan yüzüğü parmağına geçirmişti.

Mahsun Dağdeviren, kundakta kaş çatmasını öğrenen adam ülkenin en yüksek dağıydı.

Dağının eteklerine birçok adam yağmak istedi. Kapısını açardı ama hemen hanesine almazdı. Adına silah tutacak adamın gözlerinin içine bakar oradaki niyeti çok iyi görür ve parçalarına ayırarak gizlisini saklısını ortaya dökerdi. Sadece yaralı adamların kan dökeceği bir ocak verirdi. Para ve nam edinmek için kapısını çalan hiçbir yüreksizi kabul etmezdi hanesine. Alınlarında terle kan, kimsenin duymak istemeyeceği işleri kanlı gömlekleri vardı. Bütün bu işleri yüreği olan kaldırırdı. Yüreği olanlar da canından bir parça koparılanlardı. Eskisinden daha güçlü daha korkusuz bir hamurla yoğrulan yanı başına varırdı.

Mafyanın Barbi Bebeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin