4. BÖLÜM: Yeni Ev

13 1 1
                                    

Uçaktan ineli o kadar uzun zaman olmuştu ki gerçekten bir an midemin bulantısı yüzünden annemin üstüne kusacaktım. Bu kadar uzun bir yolculuğa çıkmayalı çok uzun aman olmuştu. "Anne ayıp olmazsa bir şey sorayım?" annem bana baktı ve, "Sor, bakalım nasıl saçma bir soru geliyor." annemin cevabı gülmeme sebep olmuştu. "Daha önce hiç bir erkekle flörtleştin mi?" annem o kadar şaşırmıştı ki dili lal olmuştu. "E-evet. Neden sordun? Hoşlandığın biri mi var? Hemen söyle de ayarlayayım." diyerek göz kırptı annem. "Ahh, o ruhsuz piçlerden birisinin bile düzgün çıkacağını sanmam. Üstelik o kadar uzun zamandır erkeklerle konuşmuyorum ki konuşsam kesin heyecandan altıma işerim. Yemin ederim artık onlarla konuşurken bir yerlerimi kolluyorum. Off, beni ne hale getiriyorlar." annem bana öyle bir bakıyordu ki sanki inanamamıştı. Ama alışmalıydı. Artık eski Asena yok. "Aslında o okulda çok zengin bir çocuk varmış. Adı Alev'miş. Belki iyi anlaşırsınız," göz kırptı. Yüzünde kocaman bir sırıtış vardı "Üstelik bu ana kadar yalnızca bir sevgilisi olmuş. Ne bileyim belki seversin." cidden benim böyle bir şey yapacağımı düşünmüş müydü? İçimden ah yiğidim ölüyorum sana dememi mi bekliyordu? Eğer çok düzgün birini bulursam belki de böyle şeyler yapardım. "Ya iki saattir buradayız bir taksi gelemedi. Yani anlamıyorum, sen o kadar para ver geç gelsin. Nedir bu çektiğimiz çile. Bir an önce bir yerde çalışmalısın anne. Yoksa bu taksilere binmek için kuyruk olacağı-" derken bir taksinin edepsizce bastığı kornanın sesini duydum. Yani hem edepsiz hem de hadsiz. Yav abi böyle it kopuklardan artık insan düzgün sokağa bile çıkamıyor. Neyse, bir tek laf edip bizi rahatsız edecek olursa ağzının payını vermekten çekinmezdim.

                                                                                                 ...

Bitmek bilmeyen sigarlar ve arabesk şarkılarla geçen bir yolculuğun ardından mavi boyalı bir bahçe kapısının önünde durmuştuk. Bahçe mi? Bahçeli bir ev biz mi? Annem ve bahçe mi? İçinde bahçe geçen her şeyden nefret ederim. O renk cümbüşünün içinde gözüm renk körü olabilir mesela. Hele ki anneme gelince o bahçelere küskün biri. Geçen yıl aldığı süsenlerin hepsi birer birer soldu. Ondan sonra ise bir papatya aldı. Ancak onu da soldurmayı başarınca bundan da vazgeçti. Yani annem ve bahçenin -özellikle çiçeklerin- bir cümlede bir arada olması imkansız gibi bir şeydi. Valizlerimiz arabadan inince annemin gerçekten de bir bahçeli ev aldığına emin oldum. Üstelik tek katlı değil 2 katlıydı ve müstakildi. Amerikan filminde falan mıyız? Bahçeli evler falan. "Sen ciddisin misin anne? Bahçeli ev mi? Hemde 2 katlı. Nerden geliyor senin bu Amerika aşkın?" annem kıkırdadı. "Amerika ile hiçbir bağlantım yok. Yalnızca nerde daha huzurlu hissedebileceğimizi düşündüm ve aklıma burası geldi. Yıllar önce sen doğmadan buraya yerleşmeyi düşünmüştük. Ancak demek bu yaşına kısmetmiş." demek o cehennemden önce buraya gelmeyi düşünmüşlerdi. 

' Ne kadar şanslısın. Benim acılarım böylesine güzel bir eve fazla gelirdi. Sevinmelisin. Koca bir enkazın altından çıkıp sana sığınıyorum. Belki o enkazı sende başlatabilirdin. Sevinmelisin. Hemde çok. '

"Müstakil ev falan. Bakıyorum da büyük değişikliklerde üstüne yok. Ama ne kadar dırdır etsem de eve bakarken bile huzur hissediyorsam kim bilir içinde nasıl hissedeceğim?" ,bir yandan konuşup bir yandan da 1 tonluk valizimi taşımaya çalışıyordum. "Bir el atsan fena olmaz."      "Ooo bakıyorum da şimdiden başladın yerleşmeye." diyerek kıkırdadı annem. Bir süre sonra evin verandasına valizleri yerleştirmiş dinleniyorduk. "İçeri girmeye ne dersin?" "Önden buyurun." kıkırdamalar. Kocaman bahçe kapısından sonra evde daha ufakça fıstık yeşili renginde bir dış kapı vardı -2 sn. sonra bizim olacaktı- Annem eski evin tümünü içine yerleştirdiği kabarık çantasının içinde yeni evimizin anahtarını aramaya başladı-daha çok can çekişiyor gibiydi- ve tabii ki bulamadı. "Evdeki düzenini sırt çantalarında da göstermiş olsaydın şuan valizimi boşaltıyor olurdum." annemin yüzünde belli belirsiz bir sırıtma belirdi. "Yeni evimizin anahtarını unuttuğumu düşünmen ne acı." elinde salladığı şeyden garip şıkırtılar gelince bunun yeni evimizin anahtarı olduğunu anladım. "Umarım kapıyı açmak gibi bir lütufta bulunursun." diyerek benimle alay etmesine kırıldığımı belli ettim. Annem daha fazla uzatmak istemiyormuş  gibi evin anahtarını deliğe soktu. Fıstık yeşili kapı gıcırdayarak açıldı ve halı döşeli merdiven gözlerimizin önüne serildi. "Odamı 1. katta yapacak kadar delirmediğini düşünüyorum. Şaşırt beni."

"Tabii ki de hayır Asena. Bunu nasıl düşünebilirsin? Ben ta başka bir şehirden gelmişim ve seni alt katta mı yatıracağım?"

"Bir an için öyle sanmıştım."

Valizimi merdivenlerin ilk basamağına çıkardım ve ardından uzun bir maraton başladı:

Kaldır.

Tık.

Diğer basamak.

Kaldır.

Tık.

Diğer basamak...

Bu işlem eğer sayımım doğruysa 24 basamak boyunca devam etti. O kadar yorulmuştum ki alnımdan terler damlıyordu. Ama annemde bir o kadar yorulmuştu. Elimizde nerdeyse 5 tane valiz vardı ve annem nerdeyse hepsini tek tek boşaltmıştı. Üstelik gelecek olan ev nakliyat aracının içindekileri annem ile birlikte boşaltacaktık. Son basamakta bittikten sonra valizimi aldım ve beyaz duvarlı koridorda odamı bulmaya çalıştım. Duvarlarda ki tablolar bana eski evimizde asla duvara tablo vb. asmamıza izin vermeyen iblisim geldi. Hayatımıza karışmaktan bazen işe bile gitmeyen iblisim. "Anne!" diyerek avazım çıktığı kadar bağırdım, "Benim odam bunlardan hangisi. En büyüğü mü yoksa en küçüğü mü?" diyerek bağırdım, sanki sabahtan beri annemle dalga geçmiyordum da. "En büyüğü, PRENSES!" annemin attığı çığlık artık sınıra geldiğinin göstergesiydi. Onu ne zaman kızdırsam bana böyle bağırır-daha doğrusu çığlık atardı-deliye dönerdi. "Tamam, sustum!" diyerek odalardan en büyüğü olarak düşündüğüm bir odaya girdim. Odada iki tane pencere ve bolca beyaz vardı. Bir de, benim genelde kafa dağıtmak için gireceğim bir balkonu bulunuyordu. İçinde tüm balkonu kaplayan kocaman pencereler vardı. Bir an eski evimizde küçük bir masamızın olduğu aklıma geldi. Aklımda şimdiden tasarımlar yapıyordum. Balkondan çıktım ve aşağıya indim. "Anne, tüm valizleri boşalttın mı?" diyerek seslendim anneme. "Yalnızca 1 valiz kaldı, gel de yardım et." diyerek azarladı beni. "Geliyorum!" diyerek hiç gezmeye fırsatım olmayan alt kata bir göz attım. Duvarlarda boy boy tablolar vardı. Ve -hiç şaşmaz-duvarlar beyaz renkteydi. Üst kata göre alt katta daha az oda vardı. Üst katta 2 yatak odası 2 banyo birde misafir odası vardı. Alt katta ise mutfak, salon, ve oturma odası vardı. Oturma odası ile mutfak Amerika usulü bir pencere ile birbirine bakacak şekilde yapılmıştı. Annem oturma odasını savaş alanına dönüştürmüş; kıyafetleri, şampuanları, evdeki küçük eşya figürlerini bir kenara ayırmıştı. Son valiz ise en kötüsüydü, takılar! Bir küçük valizin hepsini kendi takılarımla doldurmuştum. Ve annemde o valizin içinde nerdeyse kaybolmak üzereydi. Benim takılarım hiç kimsede olmadığı kadar çoktu. Ergenliğe girdiğimden beri yalnızca tek renk değil: siyah, rengarenk, sade, taşlı ve daha bir çok takı biriktirmiştim. Hepsi annemin bana gizli gizli aldığı takılardı. Çarşıya her çıktığında bana bir yüzük veya bir kolye alırdı. "Sen benim takılarımla baş etmeye mi çalışıyorsun?" sırıtarak anneme baktım. "Evet! Maalesef ki senin takı yığının içinde kayboldum! Ve bir el atsan çok iyi olur!!!" diyerek bana saldırdı annem. "Tamam, tamam sakin ol. Yardım edeceğim. Ancak bil isterim ki 1 saatten fazla sürebilir belki de 2!" dedim ve bu son sözüm oldu. Ardından takı yığınımın-Annem böyle hitap etmişti-içinde kayboldum.


Saat 8'e geliyordu. Nakliye elemanlarıyla birlikte tüm evi yerleştirmiştik. Ancak annem yalnızca kendi ailesinin aldığı veya kendi parasıyla aldığı eşyaları getirmişti. Aslan annem be! O pisliğin hiç bir malına elini dahi sürmemişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 06, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yanı Başımdaki KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin