Güneşin yeryüzünü aydınlatan ilk ışıkları Lissa'nın odasının penceresinden içeri doğru süzülüp yüzünde dans etmeye başlarken o buna aldırış etmeden uyumaya devam etti. Ama bir süre sonra ışıkların yüzündeki dansından rahatsız olup gözlerini ovuşturdu. Yatağında doğruldu ve ilk iş olarak cep telefonuna baktı. Abisinden 3 cevapsız çağrı... İlk önce gördüğünün uyku sersemliliğinden kaynakladığını düşünse de elini yüzünü yıkadıktan sonra bunun doğruluğuna inanır oldu. Robert'ı şuan aramayı düşünmedi belki daha sonra olabilirdi bu. Pijamalarını değiştirmek için yastığının altından dolabının anahtarını alarak kilidi açmaya çalıştı. Ama dolap zaten kilitli değildi. Lissa hiç bir zaman dolabını kilitlemeden uyumaz ya da herhangi bir yere gitmezdi. Ayrıca dün dolabını kilitlediğine de yüzde 98 oranında emindi. Eğildi ve dolabın kilidini inceledi. Kilit hafif bir zorlamaya maruz kalmıştı. Bunu anlamak onun için o kadar kolay bir şeydi ki...
Artık yavaş yavaş bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştı. Dünkü saldırı, Maria'nın tuhaf davranışları, dolabının kilidinin şiddete maruz kalması... Peki tüm bunların sebebi neydi?
Hemen dolabını karıştırmaya başladı her şeyin yerli yerinde olduğunu görmek için. Ama garip olan hiç bir şeye rastlamadı. Aklında ki ortalığa saçılan düşüncelerini toplamadan üzerini değiştirdi, Kent markalı sigarasını yaktı ve üzerine bir ceket çekerek merdivenlerden aşağı indi. Yemekhaneye gitti, hemen bir fincan çay alıp Rupert Thompson'un odasına doğru rüzgar hızıyla ilerledi. Kapıyı çaldı ve büyük bir hızla odaya göz attı.
Rupert kafasını gömmüş olduğu bilgisayardan bir milim dahi kıpırdatmadan;
" Günaydın Aneco. Bugün nasılsın bakalım ?"
"Günaydın Bay Thompson. İyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
Rupert döner koltuğunu masaya doğru çevirdi ve en karizmatik gülüşlerinden birini Lissa'ya armağan etti.
"İyiyim ufaklık teşekkürler." dedikten sonra gözlerini Lissa'nın elindeki fincana devirdi.
Lissa bunu fark ederek fincanı ona doğru götürdü ve " sizin için almıştım sabah çayına hayır diyemeyeceğinizi bildiğim için" diyerek fincanı masaya bıraktı.
" teşekkürler Aneco. Peki ben bu kıyağının ne için olduğunu öğrenebilir miyim?" dedi ve hınzırca sırıttı.
"Dün için teşekkür etmek istemiştim size her şey için gerçekten." dedi Lisa.
"Ah sorun değil. Sizden sorumlu olmak zaten benim görevlerim arasında yer alıyor."dedi ve kaşlarını da kaldıraraktan gülümsedi. Lissa anladığını belirtircesine başını salladı ve Rupert'ın gülümsemesine tebessümle karşılık verdi. Odadan çıkmak için kapıya yöneldiği sırada Rupert arkasından seslendi:
"Aneco gerçekten dün neler olduğu hakkında herhangi bir fikrin yok mu ?"
Lissa hiç bir şey söylemeden hayır anlamında kafasını salladı ve odadan çıktı.Hızlı adımlarla yemekhaneye doğru yöneldi ve kendisine bir servis tabağı alarak açık büfenin önünde durdu. Üç dilim salam, bir dilim beyaz peynir ve beş yeşil zeytini özensiz bir şekilde tabağına doldurdu. Bir fincan çay ve üç dilim ekmek alarak masalara doğru yöneldi. Gözleri bir taraftan Maria'yı ararken bir taraftan da kendine bir yer seçmekle meşguldü. Sonunda pencere kenarındaki masaya yerleşti ve ceketini çıkardı. Maria'yı görmek umuduyla tekrar etrafa baktı ama göremedi. Kahvaltısını yaparken dün olanları ve bu sabahı düşündü. Aklını fetheden sorularla birlikte çayını yudumlarken Maria'yı gördü. Yurdun bahçesinde telefonla konuşuyordu. Lissa bunu çok garip buldu.
Garip olan Maria'nın telefonla konuşması değil, telefonla konuşmak için bahçeye çıkmasıydı. Yurtta o kadar sakin yerler varken neden dışarı çıkmayı tercih edebilir ki bir insan ? Yapacağı konuşma çok mu önemliydi acaba? Lissa bunları düşünürken Maria konuşmasını bitirmiş yurda doğru geliyordu.Lissa, onun yemekhaneye geleceğini tahmin etti ve hiç bir şey olmamış gibi kahvaltısına devam etti. İki dakika sonra Maria elinde kahvaltı tabağıyla Lissa'nın karşısına oturdu.
"Günaydın Aneco."
"Günaydın. Nerelerdeydin uyandığımda yoktun dostum" dedi Lissa. Yüzü hiç bir ifadeye yer vermiyordu.
"Ah evet biraz erken kalktım da bahçeye çıkmıştım."
"Bahçeye baktım ama göremedim herhalde seni" dedi Lissa kurnazca.
"Aaa şey aslında duş almak için tekrar odaya çıkmıştım, biraz bahçede koşmuştum da terlemişim. Biliyorsun terli bir halde bir dakika dahi duramam" dedi ve sahte bir gülümseme yolladı Lissa'ya. Ama gülümsemesine karşın Lissa'nın yüz ifadesi hiç bir şekilde değişmedi.
"Hmm... Saçların çok çabuk kurumuş ve hala yağlı istersen tekrar bir duş al" dedi Lissa ve fincanında ki bir yudum çayı da hızlı bir şekilde içti ve tabağını alarak masadan kalktı.
Odasına doğru hızlı adımlarla çıkarken fark etmeden Victoria'ya çarptı.
"Heyy dostum yaptığına bakar mısın? Resmen dengemi bozdun burada..." diyerek sinirli bir gülüş gönderdi Lissa'ya. Ama Lissa bunu duymazlıktan gelerek aynı tempoyla merdivenleri çıktı ve kendini odaya attı. Neler oluyordu böyle? Çocukluk arkadaşı, kardeşim dediği insan nasıl olurdu ona yalan söylerdi ?
" Lanet olsun neler dönüyor burada?" diyerek bir öfke patlaması eşliğinde elini ranzaya vurdu. Her şey üst üste binmeye başlamıştı ve bu Lissa'nın hiç hoşuna gitmiyordu. KENT markalı sigarasından bir tane alıp yaktı ve sırtını ranzaya yaslayarak yere oturdu. Bir süre gözleri oda da boş boş dolaştı. Küçük - çok küçük olmamakla beraber- kare bir odaydı burası. Beyaz şarap renginde, yer yer boyaları dökülen, biraz da eskimeye yüz tutmuş duvarlarını Lissa çok seviyordu. Her metre karesi yaşanmışlıklarla, sırlarla doluydu. İki gri renkli ranza ve dışarı yola bakan küçük bir penceresi vardı. Bir çok arkadaş gelip geçmişti burdan. Ama o buranın daimiydi Maria ile birlikte. Peki yılların kardeşliğinin, dostluğunun temeli mi sarsılıyordu ? Peki bunun nedeni neydi? Sigarasından iki kez art arda derin bir nefes çekti. Şimdi nikotini ciğerlerinde, beyninde hatta ve hatta sinir sisteminde dahi hissedebilmesi onu rahatlattı. Düşünmeye başladı. Saldırı, Maria'nın arabada ki adamla konuşması, dolabının kilidinin kırılması... Gizli telefon görüşmeleri, yalanlar... Peki sebep neydi ? Sigarasını sinirle söndürüken birden durdu. Gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu. Defter... Hayır bunun nedeni bu olamazdı ? Ama Lissa artık tamamen yanılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN RENGİ
Mystery / ThrillerÖlümün rengini daha önce keşfetmiş miydiniz ? Siyah mı ? Ve yahut alev kırmızısı ya da duman rengi ? Annesinin ölümünü mevsimsiz getirmişlerdi. O gün ölümün mevsiminin olmadığını anladı. Ve mevsimsiz ölümlere, ölümün rengini getirmeye ant içti !