Arkadaşlar merhaba :) Öncelikle yazdığım bölümleri yayınlayıp yayınlamama konusunda kararsız kaldım ama yayınladım. Yorumlar voteler o kadar çok az ki insanın ister istemez güveni sarsılıyor. LÜTFEN AMA LÜTFEN GÖRÜŞLERİNİZİ BENİMLE PAYLAŞIN !!! BUNA GERÇEKTEN ÇOK İHTİYACIM VAR VE BUNA GÖRE YAZACAĞIM YA DA BIRAKACAĞIM. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM SİZLERİ SEVİYORUM.
_________________________________________________________________________________
Nacha Kütüphanesine doğru, ölüm sessizliğiyle yola koyuldu. Oraya vardığında, dolunayın gölgesi altında sessizce sinmiş kütüphaneye, bir dakika boyunca baktı. Her şeyi kafasında tartı. Olacaklardan endişe duysada bu korkmasına bir sebebiyet vermiyordu. Kafasını eğdi, kapşonunu gözlerine kadar çekti. Kendine büyük gelen kıyafetleri almasının ilk sebeplerinden biride buydu.
"Oyun başlasın beyler !" dedi ve kütüphaneden içeri girdi. Etrafa kısa süreli bir göz attı, ardından bodrum katına doğru yol aldı. Bodrumun soğuk, karanlık havasına adım attı. Burası bir çok eski eşyanın kendine yurt edindiği, eskimiş ve yıpranmış kitapların cesetleriyle dolu olan bir odaydı. Lissa etrafı daha iyi görebilmek için çantasından el fenerini çıkardı. Örümcek ağlarına takılmaktan ve bir örümcek ile burun buruna gelmekten korkarak oda da yavaş yavaş ilerledi. Üzeri çürümeye yüz tutmuş kitaplarla dolu olan masanın üzerinden atlamaya çalıştı. Atlarken adını tam okuyamadığı bir kitap da onun peşinden geldi. Tam arkasını dönüp gideceği sırada, belki daha sonra okurum diyerekten yere düşen kitabı da alıp çantasına attı. Odanın en son penceresine yöneldi ve ses çıkarmamaya çalışarak pencereden dışarı çıktı. Büyük çınar ağacına doğru yöneldi.
Kütüphanenin arkasına geçmek için bodrum katından gitmesi şarttı. Eğer doğrudan önünden dolanıp gitseydi hem çok dikkat çekecek hem de sokak köpeklerinin bir sonraki öğünü olacaktı.
Çınar ağacının hemen arka tarafındaki uçurumun başına geldi ve durdu. Burdan düşerse ne kadar sürede öleceğine hesapladıktan sonra -ki bu 29.6 saniye- aşağı inmek için çantasından ipi çıkardı, koca yaşlı çınar ağacına bağladı. Diğer tarafınıda kendi beline bağladı ve aşağı doğru sarktı.
Hedefe ulaşmak için üç koca adım atarak sivri kayanın üstünde durcaktı. Eğer yanlış hesaplama yapmışsa bu onun küçük bedeninin parçalara ayrılması, sonra da kurda kuşa yem olması demekti. Derin bir nefes aldı ve ciğerleri aldığı oksijeni emerken, kendini uçurumdan aşağı üç adımlığına bıraktı. Nefesini geri verdiğinde sivri kayanın ucunda dengede duruyordu. Beline bağladığı ipe daha da sıkı tutundu ve sağ ayağını çürümekte olan ağaç dalına koydu. Sol eliyle zulasına doğru uzandı ve gediğe koyduğu taşı çekip attı. İki saniye boyunca taşın karanlıkta düşüşünü daha doğrusu parçalara ayrılışını izledi. Sonra da siyah poşete uzandı ve aldı. Poşetin ağzını, dişlerine kenetledi. Artık yukarı çıkma aşaması gelmişti. İki eliyle ipe var gücüyle asıldı ve ayaklarıyda destek vererek kendini yukarı çekti.
Yaşlı çınar ağacının yanına varıp uzandığında poşet hala ağzındaydı. Saçlarının uçlarından küçük ter damlaları akıp boğazından aşağı süzülüyordu. Elleride hafiften kanamıştı. Bir süre gökyüzündeki küçük dostlarına baktıktan sonra, inleyerek yerinde doğrulup bağdaş kurarak oturdu. Poşeti açtı ve içindeki uzun uzun baktı. İşte oradaydı.. Birilerinin kaderi elinin altındaydı... Siyah kapağıyla orada duruyordu. DEFTER...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN RENGİ
Mistério / SuspenseÖlümün rengini daha önce keşfetmiş miydiniz ? Siyah mı ? Ve yahut alev kırmızısı ya da duman rengi ? Annesinin ölümünü mevsimsiz getirmişlerdi. O gün ölümün mevsiminin olmadığını anladı. Ve mevsimsiz ölümlere, ölümün rengini getirmeye ant içti !