c.h.eve gitmek istemiyordu.
kapıdan girdiği zaman üzerine karanlık bir örtü gibi çökecek yalnızlığı hissetmek istemiyordu. kendisiyle yüzleşmekten kaçmak için kaçacağı uyku diyarından hiçbir şeyin değişmediği sabaha tek başına uyanmak istemiyordu. yarının daha iyi olacağını düşünüp aynı döngüye devam edeceği bir gece daha geçirmeyi istemiyordu.
ama aklına yapabileceği başka bir şey de gelmiyordu.
sigarasını son kez içine çekerken saate baktı.
23:57
akşamın son trenini kaçırmak istemeyen birisi için çok yavaş hareket ettiğini kabul etmeliydi, belki de bu rahatlığı da eve gitmeyi hiç istememesinden geliyordu.
"dışarıda diğer insanlar gibiyim, insanlar yanımdan geçerken sadece bir saniye kadar hakkımda düşünüyorlar, önemsiz biri oluyorum. diğer insanlar gibi biri oluyorum. ancak tek başıma kaldığımda.."
kendine bu cümlenin aynısını kurarken merdivenlerden hızlı trene doğru inmeye başladı. floresan ışıklarının mermer zemin üzerindeki görüntüsü garip bir şekilde huzur vericiydi. soğuktan kaskatı kesilmiş olsa bile, bu görüntüden tatmin olmuş, kendisini telaşla koşturan bir grup insanı izlerken bulmuştu.
bir saniyelik tereddütünden sonra ayakkabılarının çıkarttığı iç gıdıklayıcı ses eşliğinde trenin duracağı noktaya doğru yürüdü.
bir eliyle telefonunu montunun cebinden çekip çıkarttı ve saati son kez kontrol etti.
23:59
gözü istemese de yukarıdan gelen bildirimlere takıldı. mesajları açmak yerine uzun süredir yaptığı gibi bildirim çubuğuna göz gezdirdi.
junkyu (16:04)
hyung finallerin iyi miydi?
yedam son sınavda seni görmemiş, başka sınıfta mı girdin?junkyu (17:32)
seni merak ediyoruz hyunsuk hyung
lütfen ortadan kaybolma.mashiho (19:52)
iyi misin?
trenin raylardan gelen tiz çığlığını duyduğu an telefonun ekran kilidi tuşuna bastı. göz ucuyla etrafa bakınırken bu saatleri neden diğerlerine tercih ettiğini tekrar hatırladı. günün yorgunluğu üzerine çökmüş, gideceği yer aşağı yukarı belli olan insanlar.
hyunsuk insanları izlemeyi bu yüzden seviyordu. bazen gözlerini kapatıp içinde bir daha görmeyeceği bu yabancıların olduğu senaryoları kafasında oynatıyordu. hiçbir zaman kendini katmadığı hikayelerdi bunlar. bir oyun gibi, tekrar ve tekrar.
trenin içine adım atarken çoktan oturacağı yere karar vermişti bile. sırt çantasını omuzundan indirip dizlerinin arasına sıkıştırdı. artık ellerini rahatlıkla kullanabileceği için ilk yaptığı şey çantanın kenarına sıkıştırdığı kahve termosuna uzanmak oldu. kahvesinden bir yudum alırken, içeriye doluşan insanlara şöyle bir göz gezdirdi.
bir süre sonra, gözleri bu akşam hikayenin kahramanı olacağına karar verdiği bir çocuğun üzerine kitlendi.
çocuk kesinlikle kendisinden daha uzundu, siyah saçları hafifçe dağılmış halde cama dönerek oturuyordu. yaşı konusunda fikir sahibi olmak zordu çünkü yüzünde sadece gözlerini açıkta bırakan maskesi vardı. iki koltuk çaprazında oturuyordu, bu yüzden camdan yansımasını görebiliyordu.
hyunsuk, çocuğun kendinden büyük olduğuna karar verdi. ve oyun başlamıştı.
bu akşam, klişe bir aşk hikayesi yazmak istediğine karar verdi. baş oyuncusu olan bu çocuk, hoşlandığı kızla görüşmeye gitmişti. sabah erken saatte uyanmış, buluşma saati gelene kadar beklemek üzere hazırlanmış, ve kızı beklemeye başlamıştı.
görüşmeleri nasıl geçmişti? bir süre düşündü.
çocuk mutsuz görünmüyordu, yüzünü göremediği için böyle varsaymak daha kolay olmuştu. belki de bu gecenin ana karakteri olan bu çocuk, kıza hislerini anlatmakta başarılı olamamıştı.
kafasında senaryoyu buna göre oynattı. bütün gün gezindiklerini, güzel bir kafede tatlı paylaştıklarını, arkasından da sokakta yan yana yürüdüklerini düşündü. insanlar onları çift sanmıştı. belki de çocuk da insanların öyle düşünebileceğini göz önüne almıştı. bu birini mutlu edebilirdi.
biraz daha detay eklemek için başını tekrar kaldırdığında, kalbinin merdivende bir basamak atlamışçasına durmasına sebep olan bir şey yaşadı. çocuk, ona geri bakıyordu.
bakışları adeta ne yaptığını biliyorum der gibiydi, ruhunu okuyorum. bunun mantıksız olduğunu da biliyordu, ama bu başından aşağı buzlu bir kova su dökülmüş gibi hissetmesine engel olamamıştı.
birden, küçük oyunun sadece kendine ait olduğunun rahatlatıcı inanışı artık o kadar da kesin gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
midnight rain. | hoonsuk
Fanfictiono gün ışığı, ben gece yarısı yağmuruydum. o aynı kaldı, benim her şeyim gece yarısı gibi değişti. hyunsuk, insanlardan izole bir hayat içinde kendi ufak ritüellerinde kaybolmuş, aslında tanımadığı insanlara yarattığı hikayelerde yaşıyordu. ancak...