⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
"Söyleyecek çok şeyiniz var belli ki."Gün ışığını gözlerimde acıyla duyumsarken, bugün işleyecek olduğumuz derslerin kitaplarını düzenlemeye çalışıyordum.
Rüzgârın şiddeti, ağaçların hışırtısına yön veriyorken yanıtladı söylemimi.
"Affedersiniz?"
"Dün geceden bahsediyorum... Söyleyecek çok şeyiniz vardı belli ki. Dışarısı aydınlanana kadar mırıldandınız."Gülümsemesi güzeldi. Dağınık saçları tekrardan belirdi görüş açımda. Yaşadığı pişmanlık yüzüne vurmuş olacak ki, gülümsemesi bir süre sonra soldu. Yaptığı şeyi onaylamıyormuşçasına kafasını iki yana salladı ve tekrar gülümsemek istedi. Yorgundu basbayağı, o da kitaplarını düzenlemeye çalışıyordu. Üzerinde atması gereken bir yük vardı ve, bunun için çabalamıyordu.
Chenle, gizemli birisiydi."Affedersiniz."
Bir şey eklemek istedi ardından, ancak tekrardan suskunlaştı. Gözleri adeta haşin dalgalarını karaya vuran deniz misali titriyor, dudakları ise kepenk vurulmuş gibi susuyordu.
Derin bir nefes verdim."Rahatsızlık vermediniz. Kendinizi kötü hissetmeyin lütfen."
Düzenlediği kitaplarını eline aldı ve kapıya yöneldi. Omuzlarını tamamen öne doğru bükmüştü, vaktinde sulanmamış uzun bir bitkiyi andırıyordu. Rengi solgundu. Bir yandan gülümsüyor gibiydi.
"Ahlaksız demek." Sesi bariz şekilde kısık çıkmıştı.
"Efendim?"
"Unmoralisch... Ahlaksız demek."Kapıyı çarptı ve gitti.
_
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Çan her zamankinden daha gür bir şekilde çaldığında, Sanat Tarihi sınıfımdaydım.
Vakit fazlasıyla uzamıştı. Belli ki dersi öğretmek adına bir başkası gelecekti.Kafamı bir süreliğine kitaplarımın üzerine yerleştiriyorken saçlarımı hafiften karıştırmaya başladım. Karmakarışık düşüncelerim, bedenimi, eylemlerimi daha sık ve daha kaba uygulama eğilimine zorlarken, bunda zorlandığımı fark ediyor ve derin nefesler alıp vermeye çalışıyordum.
Bitkin düşmeye yeltenen ruhumu toparlamaya çalışırken, gürültü ile ayağa kalkıyor ve sınıfa giren eğitmeni karşılıyorduk.
Chenle yanımdaydı. Ona danışmak istediğim onca şeyi şimdilik içime atacak ve susacaktım.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Dersin yirminci dakikasına yaklaşıyorken kitaplarımı toparladım ve neredeyse altmış kişinin bulunduğu bu bunaltıcı sınıftan çıkabilmeyi umdum.Sağ tarafta bulunan pencerelerden esen şiddetli rüzgâr bazılarının kağıtlarını uçurdu. Odaklanmakta sorun yaşayanların mırıltısını kulaklarımda duyumsadığımda gülümsedim ve rüzgârın beni onlardan biri yapmadığını anımsadım.
Düşüncelerimde kaybolmayı pek yeğlemez ve pek kendime yakıştıramazken, diktim gözlerimi uçuşan kağıt parçalarına.
Mektubumu almış olduğun geldi aklıma.
Belki de sen almamıştın. Ancak şimdilik senin aldığına inanmak istiyordum.
Manzara olarak denizi seçmişken kendine, ve taşlara otururken mi okudun satırlarımı, yoksa okumamayı mı tercih ettin...
Bedenin fazla mı rahatsız olmuştu, yoksa âna mı bırakmıştın kendini...
Düşüncelerimin her biri istemsizce gülümsetirken dudaklarımı karşıya diktim gözlerimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mektuplardan geriye kalan, markhyuck
Fanfiction"fazla mı hüzünlüydü gözleriniz bana bakmak adına?" "gözlerinizin kahveliğidir beni çekindiren. korkarım ki toprağa, ölüme olan korkumdan... ondan yaşarır gözlerim. toprakların en kuytusunu siz de görmekteyim." ve bir ekim akşamıdır vakit. "biliyor...