Tarihi oldukça net hatırlıyorum. 8 Ocak, Perşembe günü ve saat 14.36 idi. Doktorun karşısında, elimdeki kağıtlarla ona bakıyordum.
Ölüm belgelerim? Bu deyiş doğru olurdu sanırım.
Kanser, akciğer kanseri. Elbette, tüm o sigaraların bir sonucu olacaktı fakat bu kadar erken etki etmesini beklemiyordum açıkçası.
Bana en fazla iki ayım kaldığını söylüyor, yüzü üzgün. Beni tanıyor ve bunu bana söylemek canını acıtıyor gibi görünüyor, tuhaf.
Ne de olsa ölecek olan benim, değil mi?
Her neyse, müjdeli haberimi aldıktan sonra evimize geri dönüyorum. Rosie okulda, sen ise çalışıyorsun.
Her zaman ki koltuğuma oturuyorum ve düşünüyorum. Hayır, hayır yanlış anlama. Kendimi veya ölecek olmamı düşünmüyorum, onlar umrumda değil.
Sadece bunu sana nasıl açıklayacağımı düşünüyorum.
Çünkü bunu sana ikinci kez yapmak, canımı daha önceden hiç olmadığı kadar acıtıyor.
Sana çok fazla şey yaşattığımı biliyorum ve John, her biri için senden özür diliyorum. Tekrardan.
O andan nefret ediyorum, tüm benliğimle. Seni ve Rosie'yi bırakmak zorunda olmamdan, başka seçeneğim olmamasından ve bütün her şeyden, midem bulanıyor.
Bu yaşanan olayın doğa anayla bir ilgisi var mı, bilemiyorum. Belki bu kadar düşüncesiz davranmasaydım durum bu kadar ciddi olmazdı.
Akşam oluyor, eve geliyorsunuz, yemek yiyoruz ve vakit çok hızlı geçiyor. Küçük kızımızın uyku vakti geliyor.
Uyumanızdan nefret ediyorum. Sizinle geçirebileceğim zamanımı kelimenin tam anlamıyla çalıyor, sinir bozucu.
O gün de her zaman ki gibi geçip gidiyor, senden belirtilerimi elimden geldiğince saklamaya çalışıyorum ve normal davranıyorum.
Sana söylememeye kararlıyım. Sona yaklaştığımda, yeterince cesaretim olursa ancak belki o zaman öğrenebilirsin.
Yani, benim planım buydu.
Durumumu öğrendikten birkaç hafta sonra giderek kötüleşiyorum ve bir gece, uykumda öksürmeye başlıyorum.
Uyanıyorum ve elime peçete alıyorum ama kendimi durduramıyorum. Tüm peçete kana bulanıyor, sen de sesimi duyup geliyorsun. Meraklı, uykulu ve ufak adımlarla.
Belirtilerimi sana o kadar mantıklı yalanlarla açıklamıştım ki, beni o durumda görünce şok geçiriyorsun.
Kaybettiğimi hissediyorum, oturuyorum ve sana hepsini anlatıyorum.
Gözlerin doluyor, ağlamamak için ne kadar uğraşsan da gözyaşlarına engel olamıyorsun. Sana sarılıyorum, bu beni parçalıyor.
O gece birlikte uyuyoruz çünkü sen beni bırakmak istemiyorsun ve ben de senin gitmeni istemiyorum.
Mycroft'a en başta söylediğim için bizi rahatsız etmiyor, sadece benden son haberi bekliyor.
O her zaman iyi bir kardeşti, ona çok şey borçluyum.
Bu geceden sonra günler geçiyor, davalarımızı çözüyoruz ve her şey normalmiş gibi hayatımıza devam ediyoruz. Rosie'ye söylememekte ikimiz de hem fikiriz.
Fakat onun bir şekilde anladığına eminim. Zeki kızım benim, elbette fark etmiştir.
Haftalar birbirini kovalıyor. Durumumu başka kimseyle paylaşmıyorum. Diğer insanların bize ayak bağı olmasına ihtiyacım yok.
Haklıymışsın, yaşananları bir yere yazmak insanı gerçekten rahatlatıyor.
Doğrusunu istersen, en sonuna kadar dayanabileceğimi sanmıyorum. Bunu yaparsam acı içinde öleceğim ve bunu görmeni istemiyorum, özür dilerim.
Bunu tek başıma yapmalıyım, en doğrusu bu. Merak etme, hızlı ve acısız bir şekilde halledeceğim.
Tüm her şeyden önce, sana söylemem gereken çok önemli bir şey var.
Ben saçma sapan bir adamım, John. Duyguları anlamakta zorluk çekmeme rağmen hepsini en zirvede yaşamayı başardım.
Ancak hiçbiri sana karşı hissettiklerim kadar kuvvetli değildi.
Yaşadığım şeyin adı ne, bilmiyorum. Aşk, muhtemelen? Her ne olursa olsun bu hissi birkaç kelimeyle ifade edebilmem mümkün değil.
Sen benim hayatımın dönüm noktasıydın. Beni tüm o kaosun, kendimle olan savaşımın ve acının içinden çekip kurtaran kişiydin.
Beni ben yapan, dengede kalmamı ve hayatıma devam etmemi sağlayan insan sendin, John.
Yaptığım tüm her şey, senin içindi. Mutluluğunu ve huzurunu görmek için, lanet bir binadan atlamayı bile göze aldım. Ölümden dahi döndüm ve evet, bunu yaptım.
Hiçbir zaman da pişmanlık duymadım. Senle geçirdiğim her bir saniye benim için bir lütuftu ve hepsi için minnettarım.
Başıma gelen en iyi şeydin desem abartmış olmam.
Bir sürü şey yaşadık. Acı dolu, mutlu veya birbirimizi kırdığımız zamanlar oldu. Umarım yaptıklarımdan sonra beni bağışlayabilmişsindir.
Birbirimize açtığımız yaraları, birlikte kapatabildiğimizi düşünüyorum. Ne de olsa önemli olan bu, değil mi?
Mary'nin ölümünden sonraki zamana gelecek olursak, hepsini affettim. Sana öfke veya kin asla duymadım, duymam da. Hayatıma son vermiş dahi olsaydın, seni affederdim. Hiçbiri sorun olmazdı.
Çünkü bunlara değersin, her birine.
Sadece senden tek bir isteğim var, yapmanı istediğim son şey.
Mutlu ol ve hayatına devam et, John.
Yas tutacaksın elbette, bu en doğal hakkın fakat bu acıyı tüm hayatına dağıtmanı istemiyorum.
Sen güçlü bir adamsın. Muazzam bir babasın ve bir insana verilebilecek en mükemmel hediyesin, abartmıyorum.
Böyle şeyleri abartmam, biliyorsun. Her ne kadar bana drama kraliçesi desen de.
Her şeyin üstesinden gelebilecek bir yapın var ve bunu yapabilirsin, seni tanıyorum.
Kendini yıpratmayacağına ve kendine zarar vermeyeceğine dair söz vermeni istiyorum. Ne pahasına olursa olsun, kızımıza, kendine ve evimize göz kulak olmalısın.
Ayrıca Rosie'ye onunla gurur duyduğumu ve onu çok sevdiğimi de söylemeyi unutma. Kemanım zaten artık onun. Kim bilir, belki ileride bestelerimi bulur ve onları senin için çalar.
Öldükten sonra, birkaç eşya hariç her şeyim sana kalıyor. Hatta çalışmaya bir süre ara bile verebilirsin, tüm o para size birkaç ay yetecektir.
Ayrıca, kâğıda damlamış ve birkaç yeri mahvetmiş aptal gözyaşlarımı görmezden gel, lütfen. Duygular cidden kafamı karıştırıyor.
Düğünün benim için en zor günlerden biriydi fakat oradaydım ve gülümsedim, senin için.
Bunu neden aniden söylediğimi sorgulayabilirsin. O gün, düğünündeki cesur bir adamın dediği şeyi hatırlatmak istiyorum sadece.
"Bir asker, yeri geldiğinde ölümü kucaklamalıdır."
Bu sefer asker olacağım.
Her şey için son kez teşekkürler, John Hamish Watson.
Sevgilerimle, William Sherlock Scoot Holmes
<3 <3 <3
━ yine, yine ve yine angst hehe
ki mektubu yazmadan önce zaten oturup john ile konuşuyor ve bu, o konuşma anında söyleyemediği şeyleri içeren ufak bir not bir şey,
bundan dolayı çok uzun değil~ayrıca onun son vedası..
umarım güzel olmuştur <<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my note | sherlock [tamamlandı]
Fanfiction━ "bir zamanlar cesur bir adamın dediği gibi, şimdi asker olma vakti." : sherlock'un ilk ve son mektubu 'kurgu bana aittir !!