Karanlık, rutubetli hücrenin duvarları ve garip şifreyle başbaşa kalmıştım. Duvardaki saat çıkardığı tik tak sesleriyle beni resmen öldürüyordu. Kafamı eğmiş bir şekilde garip ve anlamsız şifreye bakıyordum. Hiçbir şey yapmadan. Zaten ne yapabilirdim ki? Hapisteydim. Parmaklıkları kıramazdım. Gücüm yetseydi belki. Yeri de kazamazdım. Metalden yapılmış bir zemini hangi güç aşındırabilir?
Hiçbir şey yapmadan şifreye bakmaya devam ettim. Bir oraya bir buraya kafamı hızlı hızlı çevirerek bakıyordum. Sonra yeniden şifreye dönüyordum. Ben bu zımbırtıyla ne yapabilirim?
Saat tik taklamaya devam ediyor. Ben de yine hiçbir şey yapmadan çaresizce şifreyi inceliyordum. Bir an için gözlerimi kapayıp sakinleşmeye çalıştım. Gözlerim kapalı. Sadece bir boşluk görüyorum. Simsiyah bir renk boşluğu. Saat tik taklamaya devam ediyor.
Tik tak tik tak tik tak tik tak...
Sonra bir anda aklıma arkadaşlarım geliyor. Hepsi orada. Twilight, Fluttershy, Rarity, Applejack ve Dash... Gayet mutlu görünüyorlar.
Tik tak tik tak tik tak tik tak...
Onlara katılmak istiyorum. Koşmaya başlıyorum. Ama ben onlara yaklaştıkça yüzlerindeki mutlu ifade yavaş yavaş siliniyordu. Giderek daha üzgün bir hâl alnaya başlıyordu yüzleri. Giderek üzgünleşiyorlardı. Ve renkleri kayboluyodu. Yaklaştıkça şeffaflaşıyorlardı. Onların yanına vardığımda geriye onlardan bir iz, bir belirti kalmamıştı.
Tik tak tik tak tik tak tik tak...
Görünürde kimse yoktu. Ama ağlama sesleri geliyordu. Artık korkmaya başlamıştım. Etrafıma bakındım. Hâlâ kimse yoktu. Ağlama sesleri giderek yükseliyordu.
Tik tak tik tak tik tak tik tak...
Artık delirmenin eşiğine gelmiştim. Hem ağlama sesleri geliyordu, bilmediğim bir yerden veya birinden; hem de saat tik taklıyordu.
Tik tak tik tak tik tak tik tak...
Bir anda aklıma şifreyle ilgili bir şey geldi. Belki de onu yazan kişi harflerin yerlerini değiştirerek yazmıştı. Mesela direk "a" yazmak yerine bir harf öne kaydırıp "b" yazmıştı. Tabi ya! Bu çok mantıklıydı. Gözlerimi açıp şifrenin yanına gittim. Bir bakalım ne yazıyordu.
Zşoycz üyjlğv cçfhjöhl. Zhj ih öyly üyocğk çcçzhjhojço. Zşlşl hbhl öycçaç rş öyüğüy hgshüağl uyo: 136908417
Şimdi yapmam gereken tek şey buradaki harfleri kaydırıp şifrenin ne dediğini bulmaktı.
Önce geriye doğru kaydırarak denedim. Çünkü büyük bir çoğunluk ileri kaydırarak deneyecekti. Bunu yazan kişi de sadece akıllıca düşünenlerin bu şifreyi öğrenmesini istiyor olmalıydı.
Baştaki "z" harfini bir harf geri kaydırdım. Ortaya "y" harfi çıktı. Değişik bir başlangıçtı. "Y" harfi ile başlayan kaç tane kelime vardı? Evet, baya vardı. Ama bir cümleye başlamak için çok iyi bir seçim miydi ondan pek emin değildim.
Sonra da "ş" harfini bir harf geri kaydırdım. "S" harfi geldi. Garip. Bir ünsüzden sonra başka bir ünsüzün gelmemesi gerekiyordu. Yine de çözmeye devam ettim.
Sırada "o" harfi vardı. Bir harf geriye kaydırdım. Bir harf geride "p" harfi vardı. Şimdi ne elde etmiştik bir bakalım:
Ysp
Ysp? Bunun anlamlı bir şey olması mı gerekiyordu? Ya da ben yanlış yapıyordum. Belki bir değil iki harf geri kaydırmam gerekiyordu. Belki de geriye doğru değil ileri doğru kaydırmam gerekiyordu. Sanırım bu şifreyi çözmem sonsuza kadar sürecekti. Ama madem ki sonsuza kadar burada kalcaktım, en azından bu şifreyi çözmeye çalışmak can sıkıntımı giderecekti.
Bu sefer iki kere geri kaydırmayı deneyecektim. İlk harfimiz neydi? Ah, evet "z". Z'yi iki kere geri kaydırıp "v" harfini elde ettim. İkinci harfimiz "ş". Onu da iki geri kaydırdım ve "r" harfini buldum. Yine iki ünsüz yanyana gelmişti. Ciddi misin? Bu şifre resmen benim bulamamam için yapılmıştı. Ya da ben fazla ciddi düşünüyordum. Belki de bunu yazan kişi o kadar da akıllı değildi ve harfleri ileri doğru kaydırarak yazmıştı. Hayır, kesinlikle böyle olamazdı. Bu kadar kolay yazılmış olamazdı bir şifre.
Kafamı şifreyi çözmeyle bozmuşken bir gıcırtı duydum. Kapı açılmıştı. Beni bırakacaklar mıydı? Benim masum olduğumu anlamışlar mıydı? Artık gidebilir miydim? Özgür müydüm? Arkadaşlarımı görebilecek miydim? O heyecanla kafamı kaldırıp gardiyana yarı bağırırbir sesle sordum:
-Ne zaman eve gidiyorum?
Ama bu hayatımın en büyük utancından biri olmalıydı heralde. Sadece önüme bir tepsi yemek konulmuş ve kapı kapatılmıştı. Ayrıca gardiyan tam kafasını çevirekken yerdeki benim bulamamam için yapılmış şifreyi gördü. Sinirli bir sesle "Akıl hastası..." dedi ve ayrıldı.
Teşekkür ederim ama bir dahaki sefere bilmediğim bir şey söylesen? Sakin olmalıyım. Burada uzun bir süre kalacağım. Buradaki şeylere karşı nefret beslememeliyim. Önümdeki tepsiye baktım. Nefis. Bir parça kuru ekmek ve su. Gerçi ne bekliyordum ki? Sonuçta bir saray değildi burası. Onlarca çeşit tatlıdan tuzludan içecekten bulunmasını beklemiyordum. Ama daha güzel şeyler vermelerini isterdim. Ne bileyim, en azından sandviç gibi bir şeyler verselerdi keşke. Sonra bir anda düşüncelerim çok komik gelmeye başladı. Burada, bu karanlık kokuşmuş hücrede açlıktan kuruyup gitmek üzereydim ve hâlâ sandviç istiyordum.
Ekmeği ve suyu alıp şifrenin başına döndüm. Bunu çözmemin mutlaka bir yolu olmalıydı. Ama nasıl? Yine bunu yazan kişinin harfleri ileri kaydırarak oluşturduğunu düşündüm. Belki pek de mantıklı değildi. Ama denemeden geçilemeyecek bir olasılıktı.
İlk harfimiz "z" idi. Bir kere ileri kaydırıp "a" harfini buldum. Hadi, bu sefer olacaktı!
İkinci harfi de bir ileri kaydırarak "t" harfini buldum. Evet! Evet! Bir ünlü ve bir ünsüz. İşte sonunda düzgün bir sonuç bulmuştum! Devamında üçüncü harfi de bir ileri kaydırarak "ö" harfini buldum. İşte oluyordu! Sonunda bu şifreyi çözmeyi başaracaktım! Bu hevesle devam ettim. Dördüncümüzü de bir adet kaydırıp "z" harfini elde ettim. Şimdi elde ettiğimiz bütüne bir bakalım:
Atöz
Bu da neydi şimdi? Oysa ki gayet güzel gidiyordu. Ama herhangi bir anlamı yoktu-bildiğim kadarıyla-.
Ama hevesimi kırmamalıydım. Bu şifreyi mutlaka ama mutlaka çözmek zo-run-day-dım.
Bu sefer ileri doğru iki kere kaydıracaktım. Belki bu sefer olacaktı. Bu sefer olacağı içime doğmuştu. Yeniden ilk harfimiz "z"yi iki kere kaydırdım. Elde edilen harf "b" idi. İkinci harfimiz "ş"yi de iki ileriye kaydırdım. Elde ettiğim harf "u" idi. Evet, "bu" kelimesinin anlamı vardı. İşaret zamiri. Kullanılfığı yere göre sıfat da olabiliyor. Ama şimdi şu şifre zımbırtısını çözmeye devam etmeliyim.
Sonraki harfimiz "o"yu da iki ileri kaydırdım. Elde edilen harf "r" idi. Güzel. Anlamlı şeyler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.
Bu şekilde baya uzun bir süre bu şifre üzerinde çalışmsya devam ettim. Tam ilk cümlemin son kelimesini bitirecekken uyku saatinin geldiğini söylediler. Ne kadar da güzel bir anaokulu (!)
Hücredeki yatak dedikleri, duvara zincir ile bağlanmış olan kırık dökük tahta parçasına baktım. Tatlı kâbuslar!
Oraya yerleşip tavana baktım. Yıldızlar yoktu belki, ama onların yerini tutabilecek beyaz lekeler vardı. Bir anda şifreyi çözmek için yanıp tutuştuğumu farkettim. Tam da o anda ışıkları södürdüler. Ama ben şifreciğimi çözmek istiyordum! Gerçi bir yere yazmadan hayalimden de çözebilirdim şifreyi. Şifrenin son çözülmüş hâli "Burada yaln" şeklindeydi. Hayalimden bütün hepsini çözemezdim, fakat ilk cümlenin bütün harflerini ezberlemiştim. Yani ilk cümleyi gayet rahat bir şekilde çözebilirdim.
Bir yere yazmadan yaptığım için bir gıdımcık daha zordu. Ama sonuç gayet tatmin ediciydi:
Burada yalnız değilsin.
______________________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prison ∇ my little pony
Fanficya pinkie, rainbow dash'i öldürmeye çalışırken yakalansaydı? ya tam onun kalbini yerinden sökecekken hapse atılsaydı? (Cupcakes Creepypasta'sının alternatif devamıdır.)