01

102 13 17
                                    

Aynada son kez kendime hayranlıkla baktım. Saçlarımı, alnımı açık bırakacak şekilde taramıştım, ilk kez kravatımı düzgün takmış ve uğur getiren bileklerimi de bileğime geçirmeyi ihmal etmemiştim. Aynadaki kendime göz kırpıp gidecekken geri döndüm ve yansımamı öptüm, acayip derecede yakışıklı olduğumu söylemiş miydim?

Çantamı tek koluma geçirip hoplaya zıplaya kocaman evin merdivenlerinden inmeye başladım. Bugün çok mutluydum umarım sorunsuz geçerdi günüm ve son yılım.

"Düşersen çok gülerim Beomgyu" annemin söylediklerine takmadan dans ede ede merdivenlerden inip, hemen ilerimde, masada yemek yiyen annem ile babama baktım ve ceketimin yakasından tutup acayip çekici bir poz verdim.

"Nasılım?" diye sordum çekici ses tonumla.

"Eh" diyen anneme göz devirdim, hatta biran gözlerim yuvalarından çıkacak sandım.

"Bu karizma nerden geliyor?" babamın konuşması ile tekrar havaya girerek saçımı geriye attım.

"Senden geliyor"

"Peki benden?!" gözlerimi kısarak anneme döndüm. Dolgun dudaklarını büzerek acındırmaya çalışıyordu.

Yüzüme memnun olmayan bir ifade yerleştirdim "Eh, belki biraz senden de gelmiştir."

Burun kıvırıp kahvaltısına dönmesiyle gülerek bir sandalyeye oturdum. Geç kalma ihtimalim vardı ve yeni okulumdaki ilk günümden geç kalmak istemezdim ama aç açına da okula gidemezdim sonuçta, ağzımın acı tatını alsa yeterdi. Bu yüzden birkaç peynir ve sosis ağzıma tıkıp, daha bir dakika bile olmadan oturduğum sandalyeden kalktım.

"Nereye?" dolu ağzımla anneme döndüm ve kaşlarımı çatarak ve anlam veremeyerek baktım.

"Okula" ağzıma tıktıklarım her an fışkıracak gibiydi bu yüzden hızla çiğneyip yutmaya çalıştım.

"Daha bitirmedin yemeğini ama. Aç aç gitme, bitir bunları öyle git" elime bir tane krep alıp içine peynir koydum ve göstermek için anneme doğru uzattım "yolda bunu yerim baba sen taksiyi arasana"

Elimdeki krepi bir peçeteye sarıp kapıya ilerledim. Bir süre elimdekini nereye koyacağımı bilemeden etrafa bakındım ama ardından ayakkabılığın üstüne temiz olduğuna inandığım bir yere bırakıp ayakkabımı giydim.

"Taksiyi boşver ben seni götürürüm."

Üstüne ceketini geçiren adamı izledim. Zar zor yuttuğum lokmadan sonra öksürük krizine girdim ve ellerimi 'sakın' der gibi babama doğru uzattım, bir yandan da öksürmeye devam ediyordum.

"Hayır. Gelmek yok. Ben giderim." öksürük arasında zar zor konuşabilmiştim sonunda.

"Merak etme çok okula yaklaşmam" aslında kabul etmezdim ama geç kalıyordum.

"Tamam ama çabuk" ve ayakkabılarımı giyip dış kapıda beklemeye başladım. Beş dakika. Yedi dakika. On dakika... Ve tam on dakikadır kapıda dikiliyordum. Acaba başına bir şey mi geldi diye düşünmekten alamadım kendimi. Çünkü çağırıyordum ama ses seda yok.

Merakla kafamı kapıdan içeriye doğru uzattım ve ne göreyim?! Çabuk ol dememe rağmen sanki hiç öyle bir şey dememişim gibi, on dakikadır öpüşerek vedalaşmaya çalışan annem ile babam. Hala nasıl bu kadar sanki ilk günkü gibi heyecan dolu olabiliyorlardı? Hala nasıl sanki ilk öpüşmeleriymiş gibi tutkuyla öpüşüyorlardı?

Kendimi bildiğimden beri ilk gün heyecanıyla yanıp tutuşuyordı. Birbirlerinin gözüne, yirmi yıllık evliliklerindeki her saniye, öyle baktıklarında yemin edebilirim.

my family is a porn star | soogyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin