"Ne dedin?"
Bulundukları mekanın gürültülü müziğine rağmen arkadaşının sesi kulaklarına kadar ulaştı. Damarlı elinde tuttuğu viski dolu bardağını hafifçe salladı. Masada oturan üç arkadaşına da doğrudan bakmadı, aptal yüz ifadelerini görmek istemedi.
"Hyunjin, afedersin ama sen aptal mısın?" dedi yanında oturan arkadaşı.
Kendisi ise yalnızca başını salladı. "Evet, Chris, aptalım. İstediğin cevabı aldıysan konuyu kapatabilir miyiz?" Gözü hala elindeki bardaktaydı. Uzun zamandır içmiyordu, eskisi gibi buna alışık değildi. Şimdi ise ona durmasını söyleyen biri yoktu. Bu biraz ağrıtacaktı.
"Kapatamayız kardeşim. Hangi kafayla verdin bu kararı?" Karşısında oturan diğer arkadaşının ima barındıran sesine karşılık kayıtsız kalmak istedi.
Öteki taraftan, yanında oturan bir diğer arkadaşı kendisi gibi tepkisiz kalmadı. "Changbin bunu sorgulayacak kişi sen misin?" Kendisi attığı büyük kahkaha ile Changbin'i kızdırmayı başardı.
"Beni kışkırtma Minho."
Umursamadı, Minho. Sadece omuzlarını silkti. "Bence iyi yapmış. Hyunjin'in her şeyine karışıyordu. Ayrıca önüne gelene de yol yapıyordu."
"Jisung'u aldatıp, yedi ay sürünmemiş olsan yol yapma lafını ciddiye alırdım." Christopher'ın masaya bıraktığı laf Minho'ya ağır geldi.
"Kes sesini. O sarışın bizim aramıza girip, sevgilime baskı yapmamış olsaydı Jisung beni aynı gün affetmiş olurdu. Yedi ay geçmesinin sorumlusu ben değilim."
"Felix kendince Jisung'u koruyordu. Onu bunun için suçlayamazsın. Hem Jisung'u aldatan sendin." dedi, Changbin. Cümle bittiğinde tepkisini görmek için Hyunjin'e döndü.
Hwang, çok sakindi. Her ne kadar onları umursamıyor gibi görünse de eski sevgilisi hakkında dönen sohbetin bir saniyesini bile kaçırmıyordu. Tepkisiz kalıyor ama oturduğu yerden izliyordu. Onun bu duruşu üzerine masada beş saniyelik bir sessizlik oldu. Minho da ona döndüğünde göz göze geldiler. Bu Minho'ya asıl konuyu hatırlattı.
"Her neyse, konumuz bu değil zaten. Konu, onun Hyunjin'i değiştirme çabası."
Derin bir nefes verdi Chris. Farkı anlamıyor olmalarından bıkmıştı artık. "Değiştirme değil, iyileştirme." Sesinde artık yorgunluk vardı. Hwang ve Lee söz konusu olduğunda sabrı tükeniyordu.
"Bu Hyunjin'i kısıtladığı gerçeğini değiştirmez. Ayrılmakla tehtit ediyordu."
Changbin öfkeyle yüzünü sıvazladı. "Chris, sustur şunu. Yemin ediyorum dağıtacağım o suratını." Chris, omuzuna dokunup, hafifçe sıktı. Kendince 'Sakin kal' mesajı veriyordu arkadaşına.
"Hyunjin'i kısıtladığı falan yoktu. Tanıştıkları günü hatırlamıyor musunuz? Hyunjin aldığı alkol yüzünden önünü göremiyordu o gün, berbat durumdaydı. Buna bizzat şahit oldu yine de bir şeyleri sürdürmeye devam etti. İlişkileri yavaştan başladığında ondan sadece alkolü azaltmasını ve geleceği için çalışmasını istedi. O, olgun biriydi. Aynı zamanda bu güne dek Hyunjin'in başına gelmiş en güzel şeydi. Durum bu iken Felix'in de kendisine layık olanı istemeye hakkı vardı. Hyunjin'in başlarda Felix'i dinlediğini gördüğümde her şeyin düzeleceğini ve iki tarafın da mutlu olacağını düşünmüştüm. Fakat Hyunjin her zamanki gibi beni asla şaşırtmadı, yaptı yine yapacağını. Siz ikiniz, bu saatten sonra her şeyin iyi olacağını düşünüyorsanız boşuna ümitlenmeyin derim. Hyunjin, Felix olmadan en fazla bir hafta yaşar. Kalan ömründe ise sadece nefes alır." Chris'in cümleleri iğneli değil, adeta çiviliydi. Öyle ki; Minho bile cevapsız kaldı bu ağır lafların üzerine.
Tekrar sessizlik oldu. Üçlü, yeniden sessizliğini kullanarak kendini gizleyen arkadaşlarına döndü. Hwang, dolu gözleriyle, kucağında duran ellerini izliyordu. Yorgun ve bitik bakışlarını gördüklerinde bu ayrılığı kolay atlatamayacağını daha iyi anladılar.
'''
İyi mi?