1. KAZA

276 28 30
                                    

Bu kurguda yer alan unsurlar, şahıslar, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünüdür.
                              ...

2028 İstanbul

İnsan bazen uzaklaşmak istiyor. Tüm bu şehrin gürültüsünden, robotlaşmış insanlardan, tüm dertlerinden, sorumluluklarından...

Tek başına sadece biraz sessizlik istiyor. Benim sessizliğimde her zaman iki teker üstünde olurdu. Gecenin sessizliğini bozan motorumdan çıkan yüksek bağırtıydı. Hız yapmayı severdim. Tabi kimsenin canını tehlikeye atmayacak şekilde. Gaza bastıkça yüzümdeki gülümseme artıyor, kasktan çıkan saçlarım tüm benliğini rüzgara bırakıyordu. Yolu aydınlatan sokak lambaları hızla gözümün önünden kayıyordu.

Dikkatsiz bir sürücü değildim, hata yapmaktan genel olarak nefret ederdim ama bu sefer hata yapan ben değildim. Yol üç şeritliydi. Sağ şeritten gidiyordum. Orta şeritte yani hemen yanımda beyaz, onun yanında, sol şeritte, siyah bir araç vardı.

Gözüm beyaz arabaya takıldı. Ya içerisindeki ehliyetsiz bir cocuktu yada alkollü araç kullanıyordu. Hareketleri cok dengesizdi. İki aracı da geçmek için hızımı arttırdığımda beyaz arabanın da hızını benle beraber arttırdığını gördüm.

Hemen ardından da siyah araba gaza basmıştı. İkisinin arasında mı bişey vardı yoksa bana karşı yaptıkları bir yarış teklifi miydi anlamamıştım. Bu tip insanlara genelde asla uymazdım. Herkese açık bir alanda yarış yapmak aptallıktı.

İkisini de kendi haline bırakıp biraz daha gazladığımda aynalardan beyaz olan arabanın siyah olanı sıkıştırdığını gördüm. Siyah araba da ondan kaçmaya çalıştığı için olduğum şerite oldukça yaklaşmıştı. Hızlarımız eşitlendiğinde beyaz araba direksiyonu ani bir şekilde sağa doğru kırınca, siyah arabanın bana çarpması bir oldu.

Önce  motor yan yattı. Ardından bir süre sürüklendikten sonra durdum. Ne olduğunu anlayamamıştım. Tek duyduğum korna sesleriydi. Bir teker sesi duyduğumda asfalttaki kafamı kıpırdatmaya çalıştım. Boynuma inanılmaz bir ağrı saplanmıştı. Beyaz arabanın hızla yoluna devam ettiğini gördüm.

Kalkmak için yeltendiğimde başıma insanların doluşması bir oldu.

"hanımefendi iyi misiniz?"

"ambulansı arayalım hemen."

"bir şeyim yok iyiyim. " diye cevapladım meraklı insanları. Kalkmak için elimi asfalta dayadığımda kolumdaki ağrı yüzünden ağzımdan bir inleme kaçtı ve kendimi tekrar yere attım. Kafam asfalttayken bana çarpan aracı görebiliyordum. Aracın tüm camları filmliydi. İçerideki hiçbir hareket gözükmüyordu.

Araç bir süre kıpırdamadan durdu ardından motorun tekrar çalışma sesini işittim. Sürücü uzaklaşmak için hazırlanıyordu. Öylece kaçacak mıydı yani? Araba tam önümden geçerken
"zengin, zübbe, şerefsiz!" diye bağırdım.

"ulan hiç mi saygın yok!? Çekmişsin altına BMW'yi adam oldum sanıyorsun!" beyaz arabanın ardından siyah araba da gözden kaybolunca, ezik ve hemen hemen hurdaya çıkmış motorum, çıkmış omzum ve ben tek başımıza kalmıştık. Diğer elimden destek alarak zorla yerimden kalktım.

Üç, dört metre ilerdeki motorun yanına gittim ve telefonumun yerde olduğunu gördüm. Camı kırılmıştı ama hala çalışıyordu. Ekran kilidini açıp kişilere girdim. Gözümle hızlı bir tarama yapıp Ferhat'ı aradım ve telefonu kulağıma götürdüm.

Çocukluğumdan beri yanımdaydı ve ne zaman başım sıkışsa onu arardım. O da sorgusuz sualsiz yanımda biterdi. 

Olgun bir adamdı, maddi durumu gereğinden fazla yerindeydi. Şahsına ait bir restorat zinciri vardı. Olgunluğuna rağmen benle konuşurken  duvarlarını yıkar, küçük bir cocuk gibi davranırdı. 

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin