Bu kurguda yer alan kurum, kuruluş ve şahıslar tamamen hayal ürünüdür. Gerçeği yansıtmamaktadır!
...
Odadan hızla çıktım. Kutuyu elimde tutuyordum. Kameralardan yana problemimiz yoktu, Mehmet onları silerdi. Şu an önümdeki tek problem, davet salonundaki insanların beni görme ihtimaliydi.
Merdivenleri yarılamıştım, cok hızlı olmam lazımdı. Biri beni bu halde görürse hiç bir açıklama yapamazdım.
Salonun olduğu kata geldiğimde daha da sessiz olmaya çalıştım. Hızımı arttırıp kapının önünden geçtim. Giriş katına inen merdivenleri de indiğimde arka kapı hemen yanımda kalıyordu.
Resepsiyondaki kadını görebiliyordum, buraya bakmıyordu. Acil durum kapısının kolunu hafifçe sıktım ve kapıyı açtığım gibi hemen çıktım.
Buraya geldiğim araç kapının önünde duruyordu. Araca doğru yürürken kulaklığıma doğru konuştum. "Gökhan, Atakan, Philips'i ne yaptınız?"
Cevap veren Gökhan oldu. "Evde tutuyoruz İzel, ekiplere haber verelim mi?"
Arabanın kapısını açarken "Verin, hak etmediği özgürlüğe sahip. Bizim şehitlerimizde, küçücük bebeklerin ölümünde parmağı var o itin." dedim.
Atakan " Abla valla zor duruyorum şu piçe dalmamak için bir de sen alevlendirme." dedi. Abla demesinden rahatsız olduğumu biliyordu, bilerek yapıyordu. Ekipte benden küçük olan tek kişi Atakan'dı.
"Abla diyen ağzın büzülsün Atakan."
Araç hareket etmeye başlayınca ön koltuktaki Oğuz boynunu çevirerek bana baktı,üstümdeki kanı inceledi hafifçe sırıttı.
Yanında oturan Yusuf " Vincent'da piyasadan kalktığına göre sırada Heja ve Roni var." diyerek sessizliği bozdu.
Heja, Roni ve Jiyan üç kardeşti. Vincent'ın silah desteği sağladığı teröristler. Ülkeyi tehdit eden en güçlü unsurlardan biriydi bu üç kardeş. Jiyan yıllar önce öldürülmüştü ama güçlerinde bir eksilme olmadı.
Aslında ikiside tek başına olsa basit bir teröristti. Arkalarındaki ülkeler onları bu denli güçlü kılıyordu. Onlar sadece kuklaydı.
Heja'nın da Roni'nin de komşu ülkelerimizde ayrı ayrı kampları vardı. Bir ordu sayılmazlardı ama ülke için oldukça tehlikelilerdi.
"Tek tek Yusuf. Hepsine tek tek sıra gelecek."
Önümdeki Oğuz'un omzunu dürterek "Başkan'a haber verdiniz mi?" dedim.
"Verdik, flash'ı üsse bırakın yarın incelemesini beraber yaparız, şimdi eve gidip dinlenin dedi. Önce seni bırakalım, bizde flashı üsse bırakıp eve gideriz."
Onaylamak adına yorgunca başımı salladım. Yorucu bir gündü. Kafamı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Ara ara kan kokusu geliyordu, burnuma sinmişti.
İlk zamanlarım olsa midem bulandırdı ama alıştıktan sonra rahatsız bile etmiyordu. İlk polis olduğum günler geldi aklıma, ilk ceset görüşüm, ilk terörist öldürüşüm...
Ben bunları düşünürken coktan evimin önüne gelmiştik. Kafamı camdan kaldırıp "Sizde geç kalmayın, yatın dinlenin. Hadi iyi geceler" diyerek kapıyı açtım. İkisi de "iyi geceler" dediğinde indim ve kapıyı kapatıp apartmana doğru yürümeye başladım.
Dairemin olduğu kata çıktığımda Aşina hemen geldiğimi anlayıp havlamaya başlamıştı. "Geldim kızım, sakin ol." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Havlamaları kesilmişti. Şu an kapının önünde dilini çıkarıp beni beklediğine emindim. Irk olarak sert ve korkutucu bir ırktı ama bana karşı küçük süs köpeklerinden farkı yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
ActionHerkesin ne kadar cok yok etmek istese de ; silemediği, yok edemediği bir izi vardır. Hayat bazılarının yüzüne, bazılarının kalbine yansıtır bu izi. Ama yok olmasını istediğimiz bu iz aslında, fedakarlıklarımızı, cesaretimizi, intikamımızı, hırsımız...