2

33 6 0
                                    

Sabah büyük bir baş ağrısı ile uyandı Felix. Gözleri yuvasından çıkacak gibi hissediyordu. Birkaç dakika boyunca tavana baktıktan sonra ayaklandı, sıcak bir duşa girdi kendisine gelmek ve bir nebze de olsa baş ağrısını dindirmek için. Duştan çıktıktan sonra hâlâ ağrıyan başı için bir ağrı kesici buldu ve onu içti.

"Off, ne içmişim ha. Neler olduğunu hatırlamıyorum bile." Eliyle şakaklarını ovarken konuştu. Bu sırada telefonu çalmıştı, eline telefonunu aldı ve arayan kişiye baktı. Abisi arıyordu. "Alo? Ne oldu?" Duyduğu şeyle yutkundu. "Ciddi misin? Geliyorum." Hızlıca telefonu kapattı ve yanına gerekli olan şeyleri aldı. Cüzdan, telefon, arabasının ve evinin anahtarları... Hepsini aldığına emin olduktan sonra hızlıca çıktı evden, abisinin verdiği adrese doğru sürdü arabasını. Kocaman binanın önüne geldiğinde ise duraksadı, yüzünü buruşturdu ve girdi binaya. Annesinin ve babasının adını söyleyince oradaki kız yardımcı oldu ve yoğun bakıma yönlendirdi onu. Ailesi kaza geçirmişti, babası, annesi ve onların biricik kızları. Abisini görünce gitti yanına. "Durumları ne?" derin bir nefes aldı kıvırcık saçlı "Kötü."

Kötü...

Sadece bir kelime. Bir kelime ne kadar yakabilirdi ki canı? Ne kadar kırabilirdi kalbi, her şeye rağmen küçücük bir umudu nasıl söndürebilirdi? Felix şu anda lambası patlamış bir odada gibi hissediyordu, ona ışık tutacak kimsesi yokmuş gibi... Abisi dışında ailesiyle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı, onu hep dışlamışlardı ancak o her zaman sevilmek istemişti, bir kere saçları okşansın istemişti. Hâlâ daha umudu vardı... O bir kelimeye kadar.

Olumsuz şeylerden hep nefret etmişti sarı saçlı. O her zaman olumlu ve neşeliydi, hayatı severdi. Karanlığı, olumsuzluğu ise hiç sevmez, nefret eder ve öyle olan kişileri ise hayatından çıkarırdı. O, olumsuzluğun kötü sonuçlar doğuracağına inanırdı. İnandığı şey ise doğru çıkmış, abisi o bir kelimeyi söyledikten yaklaşık on beş dakika sonra kalp makinesinden sesler gelmeye başlamış, bir sürü doktor ve hemşireler yoğun bakıma akın etmeye başlamışlardı. Bir süre sonra ise aralarından bir doktor, üçünün de vefat ettiğini söylemişti.

Doktor söyledikten ve başsağlığı diledikten sonra bile Felix yerdeki o fayansı izledi. Diğer parkeler tamamen beyazken izlediği fayans biraz daha krem rengi gibiydi ve o kadar beyaz arasında farklı olan oydu, yalnızdı, Felix gibi. "Civcivim..." Kıvırcık saçlı geldi ve sarıldı kardeşine. Saatlerdir cesaret bulamayan göz damlası sonunda cesaret edip intihar etmiş ve kendini beyaz fayansa bırakmıştı. O sırada sarı saçlı olan ise sıkıca sarıldı abisine, bir şeyi unutmuştu.

O hiçbir zaman yalnız değildi, abisi vardı yanında.

Babasından dayak yediğinde de, bisiklet sürerken düşüp dizini kanattığı için soğuk ve karanlık depoda bekletilirken de, ölmeden önce yapılacaklar listesindeki her maddeyi yaptıktan sonra cezalandırıldığında da... Her yerde onun arkasında durmuştu abisi. Elini tutmuş ve bu zamana kadar neşeli olmasını sağlamıştı.

Onu babası veya annesi değil, abisi büyütmüştü. Her zaman, abisi yanında olacaktı onun.


Ayakkabılarını giydi ve dışarı çıktı, bu onun ilk günüydü. İstediği bölüm olan konservatuvarı kazanmıştı. Küçüklüğünden beri müziğe ve dansa ilgi duyduğu için bu bölümü kazanmayı ortaokulda kafasına kazımıştı bile. Şimdi ise istediği bölüme, sevdiği arkadaşlarıyla beraber gidiyordu. Çoğu dersleri ortaktı, bu yüzden yabancılık çekeceğini sanmıyordu. "Ne düşünüyorsun yine? Daldın gittin." Uzun boylu sordu arkadaşına. "Düşünüyorum. Heyecanlıyım biraz. Siz değil misiniz?!" Seungmin elindeki filtre kahveyi içerken kafasını iki yana salladı. "Okul işte. Bir değişiklik yok." Felix onu kınarmış gibi baktı ve gülüştüler en sonunda.

Kamüse girdiklerinde Seungmin Felix'e döndü. "Lafımı geri alıyorum." Hyunjin onlara güldü. "Dersin başlamasına on dakika var. Acele etsek iyi olur." Hızlıca derslerinin olduğu sınıfa girdiler ve kendilerine bir yer buldular.

"Hyunjin." Uzun boylu sarışın olana baktı. "Efendim?" Sarı saçlı gergince gülümsedi. "Bana biraz daha yaklaşsana, aşırı gerginim ben." Uzun boylu göz devirdi. "Neden bu kadar gerildin?" Siyah saçlı göz ucuyla ona baktı. "Anksiyetesi var çünkü mal arkadaşım." Hyunjin onun taklidini yaparken içeriye giren adamla yanındaki bedenin iyice gerildiğini hissediyordu. "Ayağa kalkma Felix. Gerek yok Felix. Gerilmene de gerek yok Felix. İlacını al Felix." Sessiz sessiz arkadaşının kulağına fısıldadığında diğeri kafasını salladı ve çantasından ilacını çıkarıp içti onu. O sırada yaşlı hoca bir şeyler anlatıyordu.

Ders bittiğinde bahçeye çıktılar ve bir yere oturdular. "Bak, gerileceğin kadar var mıymış? Hiçbir şey olmadı. Bir sonraki derste de olmayacak. Ama bir sorun var, benim dersim sizinkinden farklı. Bu yüzden yanında ben olmayacağım." Felix gözlerini büyüttü. "Hyunjin! Ne yapacağım ben." Seungmin kollarını açtı. "Ben varım ya, beni istemiyor musun?" Yüzünü buruşturdu diğeri. Sonra da siyah saçlıya sarıldı. Uzun boylu kahkahalarla gülerken birden arkaya doğru düştü ve kafasını bir yere çarptı. "Ayy!" Hemen çarptığı şeye baktı, beyaz bir bacak onu selamlarken bacağın sahibine baktı. Siyah ve kıvırcık saçları gözlerinin üstünde biten, çekik gözlü ve keskin çene hattı olan çocuk da ona bakarken birden oturuşunu düzeltti uzun boylu. "Kusura bakmayın, fark etmedim." Diğeri uzun ve ince, yer yer yüzükler taktığı parmakları olan elini iki yana salladı. "Sorun değil, biz de dibinize oturduk gibi oldu sanki. Asıl siz kusura bakmayın, gölge diye buraya oturmuştuk aslında." Uzun boylu gülümsedi. "Ne kusuru canım, asıl siz kusura bakmayın. Ben Hyunjin bu arada." Diğer ikili şaşkınlıkla uzun boyluya bakarken çekik gözlü cevap verdi. "Jeongin, memnun oldum."

...

arkadaşlar fici unutmadım sadece çok tıkandım

o uüzden bayaaa gec attım bolumu




Ölmeden önce yapılacaklar listesi, changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin