"Çocuklar yemek hazır." Diğerleri büyüklerinin sesini duyunca yaptıkları işleri bırakarak mutfağa doğru ilerlemişlerdi. Masaya, herkesin nerede oturduğu belli olan yerlerine doğru ilerlediler. Minho özenle hepsinin sevdiği yemekleri yapmıştı.Minho, masaya oturan, suskun üyeleri fark edince küçük, hüzünlü bir tebessüm bırakıp "Afiyet olsun." dedi. Üyeler belli belirsiz başlarını salladıklarında diyecek bir şey bulamayınca oda sessizce yemeğine başladı. İki-üç dakika geçmeden Jeongin ayaklanmıştı. "Size afiyet olsun ben doydum." diyerek ayağa kalktı. Kimse onu umursamadan yemeklerine geri dönüp yemek yemeğe devam ettiler. Minho kapıdan çıkan Jeongin'in arkasından onun tabağına çevirdi bakışlarını. Hiçbir şey yememişti. Bunu her gün yapıyordu. Minho'nun yaptığı yemekleri yemez bazen "Doydum." diyerek sofradan kalkar fakat az sonra dışarıdan yemek sipariş ederdi.
Minho üzgün bakışlarını tabağına indirerek çatalıyla yemeğini karıştırmaya başladı. Tüm hevesi her gün olduğu gibi yine kaçmıştı. Her gün sofrada bunları yaşamak, sofraya oturup, hep beraber yemek yerken mutlu olmak isteyen tarafını çok kırıyordu. Düşüncelerine dalmışken, o sırada sırtına dokunan ellerle kafasını ellerin sahibine çevirdi. Chan ona anlayışlı bakışlarıyla bakıyordu. "Takma bu kadar. O daha çocuk biliyorsun. Seni sevmediği için yapmadığına eminim." Chan konuşmasını bitirdiğinde hafifçe bir tebessüm sundu Minho'ya. Minho da burukça gülümseyip kafa salladı. Alışmıştı nasıl olsa. Ne diyebilirdi ki zaten? Elinden ne gelirdi?
Bir süre sonra, diğer üyeler de yemeklerini yiyip kalkınca Minho bulaşıkları tezgahın üzerine alıp yıkamaya başladı. Su ısıtıcısına su koyup yeterli sıcaklığına gelene kadar bekledi. Bu sırada gözünü ayırmadan suyu izliyordu.
Kapıdan onu izleyen Jisung iç çekti. Yavaşça yanına gitti. Minho'yu ürkütmek istemiyordu. "Minho." Minho, gözlerini dalmış olduğu, nerdeyse kaynayacak sudan çekip arkasındaki güzel bedene döndü. Jisung burukça gülümsedi. Sevdiği insanı böyle görmeye dayanamamaya başlamıştı. "Yardım etmemi ister misin?" diyerek hafifçe sordu. Minho hemen kafasını sallayıp "Hayır, hayır. Ben yaparım. Sen geç içeriye." dedi. Jisung tekrardan gülümseyip "Peki madem." diyerek oturma odasına gitti. Biliyordu ki ne kadar ısrar ederse etsin kabul etmeyecekti Minho.
Yeterli sıcaklığa ulaşan suyu alıp, önce bir tabağın içine boşalttı. Sonrasında içine biraz deterjan karıştırarak, yan taraftaki artık elinde olan süngerle tabağın içine dökmüş olduğu deterjanı köpürttü. Sonrasında sırasıyla her bir tabağı, çatalı yıkamaya başladı.
Bulaşıklar bittiğinde tezgahı da temizleyip ellerini kuruttu. O sırada kapı çalmıştı. İçeriye seslenerek bakacağını söyledikten sonra kapıya adımladı. Zaten bu görevi hep o yapardı. Kimin geldiğini de az çok biliyordu. Jeongin yine yemek sipariş etmişti.
Kapıyı yavaşça açıp yemeklerin fiyatını ödedikten sonra elindeki kokusundan anladığı üzere pizzayı yukarı çıkardı. Jeongin'in odasının kapısının önüne geldiğinde kapıyı tıklattı. Fakat içeriden ses gelmeyince yine iki kez kapıya öncekinden daha sert vurdu. Yine bir ses ya da açan yoktu. Yavaşça kafasını kapıdan içeriye soktu.
Jeongin'in onu duymadan oyun oynadığını görünce iç çekerek içeriye girip, pizzayı çalışma masasının üzerine koyup, Jeongin'in kendisini fark etmesi için koluna dokundu. Jeongin ani bir hareketle ona dönüp kulaklığını çıkartınca ona gülümseyip "Pizzanı masaya koydum, yersin." dedi. Jeongin teşekkür ederek kafasını sallayınca ve oyununa geri dönünce Minho artık gitmesi gerektiğini fark ederek kapıya doğru adımladı. Salona doğru gitmeye karar verdi. En azından diğerlerinin yanında olurum diye düşünmüştü.
Salona geçtiğinde bir tarafta televizyon izleyen Chan ve Seungmin, onların yanında sarılmış şekilde oturan hatta uyuklayan Changbin ve Felix, yan masada resim çizmekle meşgul olan Hyunjin, ve pencerenin karşısındaki koltuğa oturmuş kulaklık takılı bir şekilde telefon karıştıran Jisung.
Jisung'un yanına gitmeye karar vermişti. Sessiz ve paytak adımlarla Jisung'un yanına ulaştığında Jisung hafifçe başını kaldırmış ve başında masum bakışlarla ona bakan adama karşı koyamayarak yanında yer açmıştı. Minho bu harekete gülerek Jisung'un onun için acçtığı yere oturdu. Bu sırada Jisung da kulaklığı çıkarmış ve telefonu yan tarafına kapatıp koymuştu. Yönünü hafifçe Minho'ya çevirip ona sarıldı. İşte günün en huzurlu saatiydi Minho için.
Günü nasıl geçerse geçsin Jisung'a sarılınca sanki tüm yük omuzlarından gidiyor, üzüntüler ve endişeler vücudunu terk ediyordu Minho'nun.
Bir süre sonra uykusu gelince, kollarında uyuyakalmış Jisungu fark edip uyandırdı ve yataklarına götürdü. Geri tekrar diğerlerini de uyandırmak için salona geçmişti. Hyunjin hariç hepsini uyandırıp yataklarına gitmeleri gerektiğini söylemişti. Herkes uyku sersemliğiyle yavaş yavaş odasına dağılmıştı. En sonunda Hyunjin'in yanına gidip onu da yatağına gitmesi konusunda uyarmıştı. Hyunjin ona dönerek gülümseyince aynısını yaparak küçük bir "İyi geceler." deyip kendi odasına doğru gitti.
Günü burada son buluyordu. Jisung'un yan tarafına yorganı açarak içine girdikten sonra, biraz oturup telefonuna baktığında doktorundan aldığı 'ilaçlarını içme' adı altında bir ton mesaj görmüştü. Doktoru yine onu rahat bırakmamıştı. Tabikii ilaçlarını içmiyordu. Çünkü içince midesi bulanıyor ve çıkartıyordu. Böylece içmenin de bir anlamı kalmıyordu. Mesajları daha fazla görmek istemediği için telefonu kapatıp kenarındaki komodinin üzerine koydu. Etraf iyice sessizleşince yan odanın kapı açılma sesini duydu. Hyunjin'in odasına girdiğini ve bir süre sonra sesler kesilince uyuduğunu anladı. Şimdi içi rahat etmişti işte. Yatağa iyice girip yorganı kafası açıkta kalacak şekilde, kafasına kadar çekti. Uzun sayılmayacak bir süre sonra kendini uykunun kollarına teslim etmişti çoktan.
23 Ocak 2023
24 Mayıs 2023 Düzenlendi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Clouds And Rainbow (SKZ)
Fanfiction8 kişilik arkadaş grubu farklı şekillerde ölür.