Öğleden sonraki fizyoloji dersimi beklerken vaktimi boşa harcamak bana kötü hissettirdiği için kütüphaneye gelmiştim. Dersler yavaş yavaş yoğunlaşmaya başlıyordu ve en ufak bir eksiğim olsa toparlayamazmışım gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Baskıcı bir ailede büyümemiştim, aksine istediğimi yapmam için bana destek olan kişiler yalnızca onlardı. Fakat kolay şartlar altında okumaya başlamamıştım. Ailemin bana tanıdığı bu şansı ve hak ettiğim şeyleri kaybetmemek için dişimi sıkmam ve yoğun bir şekilde çalışmam gerekiyordu.
Bu sabah uyandığımda ve banka hesabımdaki miktarı gördüğümde utana sıkıla annemi aramış ve biraz para göndermesini istemiştim. Artık küçük bir çocuk değildim, kendi paramı kendim kazanıyordum ve bu hâldeyken evde oturan annemden para istemek zoruma gitmiyor değildi. Bunu ona söylediğimde birkaç dakikalık ben senin annenim, anneden çekinme olmaz, konuşmasını dinlemiş, ona bolca öpücük gönderip teşekkür ettikten sonra en kısa zamanda eve gideceğime dair sözümü de verip telefonu kapamıştım.
Kütüphane fakültemin hemen arka sokağında, beş dakikalık yürüme mesafesindeydi. Dersime yalnızca on beş dakika kaldığını gördüğümde eşyalarımı toparlamış, aldığım kitapları yerlerine yerleştirmiş ve kütüphaneden çıkmıştım. Yürürken Jeongin aramıştı. Bu akşam için birkaç plan yapıp bir şeyler izlemeye karar vermiştik. Jeongin'in evi kaldığım yurdu oldukça yakındı. Ailesiyle yaşadığı eve sık sık giderdim. Çekinirdim çoğu zaman fakat Jeongin'in annesi beni çok severdi. Her gidişimde en sevdiğim yemekleri yapar, ne zaman fırsat bulsa tatlı tatlı saçlarımı okşardı.
Derince bir iç çekmeden edemedim. Kendi evimi, annemi özlemiştim. Kendi yatağımda uzanmayı, hemen penceremin yanındaki ağacın sokak lambalarının ışıltısıyla tavanımda oluşturduğu şekilleri izlemeyi özlemiştim.
Sınıfa girerken yüzümde yumuşak bir gülümseme vardı. Havanın esintisiyle eskilere gitmiş, bu kısacık yürüme mesafesinde kendi kendime hüzünlenmiştim.
Oldukça da dalgın olmalıydım bu yüzden. Zira omzuma çarpıp sınıftan çıkan kızla irkilerek kenara çekilmiş, arkasından ters ters bakıp da önüme döndüğümde hiç beklemediğim bir görüntüyle karşılaşmıştım.
Geçen seferki yerinde, hemen arka çaprazımda oturan beden nefeslerimin hızlanmasına neden olmuştu. Taehyung derse gelmişti, gelmişti gelmesine de görüntüsü beni şaşkına çevirmişti. Hasta gibiydi. Burnunun etrafı kıpkırmızı, gözleri akmayı bekleyen yaşlarla doluydu. Yataktan kalkıp gelmişe benziyordu, zira üzerinde yalnızca fermuarı boğazına dek çekilmiş bir hırka, altındaysa bol bir pantolon vardı. Onu en son gördüğümde saçlarında bir bandana varken şimdi kıvrımlı bir taç takıyordu. Böylece saçları yüzünü açığa çıkarmış, bitkin gözlerini daha net görmemi sağlamıştı. Hyunjin bana onun hasta olduğundan bahsetmemişti, belki de onun da haberi yoktu ama bu bir günlük bir hastalığa benzemiyordu. Taehyung, günlerce yatakta yatması gereken bir hastalığa kapılmış gibi görünüyordu.
Aceleci adımlarla yanına giderken bir yandan da ona çok fazla yaklaşmamam gerektiğini düşünüyordum. Hasta olmayı göze alamazdım. Özellikle hastalıktan bu kadar tiksinirken onu kendi ellerimle getirmiş olursam kendime çok kızardım.
Taehyung'un yanına ulaştığımda ve hemen yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda beni fark etmiş, bir eli dirseği masaya yaslı halde başına destek olurken, diğer eliyle burnuna bir peçete tutar haliyle bana bakakalmıştı.
"Ne oldu sana?" derken aramızdaki mevzular bir anda yok olmuştu. Böyle bir durumda ona kin besleyemez, dargın kalamazdım.
Taehyung burnunu güzelce peçeteyle temizledi fakat o sildikçe devamı art arda geliyor gibiydi. Gözleri bir süre gözlerime değmedi, konuşurken sesinden bıkkınlık ve yorgunluk akıyordu. "Jeongguk, inan bugün hiç havamda değilim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad romance
Fanfictionyazan: ggukfortae prompt sahibi: absimisa Işıklar sönüyor, Şu an biz kayıp ve bulunamıyoruz. Ben sadece senin yanında olmayı istiyorum. friends to enemies to lovers