Coyoachan isimli mahalledeyim. İspanyolca'da Coyoachan sanırım çakal kurt gibi bir hayvan. Burası Rivera, Frida ve Troçki'nin yaşadıkları mahalle. Dün de yaptığım gibi bir kafede oturdum kahvaltı ediyorum.
Dün düzgün bir ayakkabı bulmam zaman aldı. Ayakkabı numaram 45-46 arası olduğu için, birçok dükkanda bana uygun ayakkabı bulamadım. En sonunda sanıyorum büyük bir mağazada bir ayakkabı bulmayı başardım, açıkçası o da küçük geliyor ama idare ediyorum. Ayakkabıyı bulduktan sonra günün geri kalanında biraz tembellik etmeye karar verdim. Şehir merkezinde, oradan oraya dolanarak, birkaç müzeyi gezerek geçirdim günümü. Bugün parça parça dün gördüklerimi, ve Meksika Şehri hakkındaki genel bazı izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Düne ilişkin ilk anım, ayakkabı ararken rastladığım üç küçük çocuk ve anneleri idi. Boylarına bakınca, çocukların 5 ile 8 yaş arasında olabileceğimi tahmin ediyorum. Anneleri çocukları Mariachi sanatçıları gibi siyah takım elbisenin Meksika versiyonu ile giydirmişti. Çocukların arkasında gitar çalıyordu, ve çocuklar bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Meksika'da rastladığım en güzel sahnelerden birisi idi. Ne yazık ki, ayakkabı aradığım için orada fazla duramadım.
Sanırım şunu söylemek lazım. Meksika ile ilgili aklımdaki en fazla yer eden şeylerden biri, sokaklardaki ve metrodaki müzik. Klasik müzik, Amerikan müzikleri, Meksika müziği akla gelen her müziğe rastlanıyor sokaklarda ve metroda. Hiçbir şey yoksa, bile, akardiyona benzeyen bir alete takılmış kolu çevirerek müzik çalan çoğunlukla yaşlı insanlar var. Bu insanların yanında, çoğunlukla elinde şapka olan ve para toplayan ikinci bir adam oluyor. Şehrin birçok yerinde çalınan müzik sanırım büyük şehirlerde rastlanan bir şey. İstanbul ve New York'ta da sokaklarda müzik sesi duymak mümkün, gerçi metroda bu kadar sıklıkla müzik çalındığını ilk defa Meksiko Şehri'nde gördüm. Açıkçası Utah eyaletinde geçirdiğim zaman boyunca sokaklarda böylesine sıklıkla müzik sesi duymayı özlemişim.
Bu arada belki en başta yazmam gereken bir şeyi şimdi yazayım. Meksika Şehri Kuzey Amerika'nın en büyük şehri. Meksika Şehri'nin parçası sayılabilecek alanda, 20 milyondan fazla insan yaşıyormuş. Sanırım bu sayı İstanbul'un nüfusundan da büyük. Şehir aynı zamanda Dünya'nın en büyük metro sistemlerinden birisine sahip. Metro çok ucuz, giriş TL ile 10 15 kuruş kadar. Ve girdikten sonra metro içinde bir trenden diğerine geçiş için para ödenmiyor. Aynı evi paylaştığım arkadaşım, metronun aynı zamanda bir market yeri ve bir konser alanı gibi olduğunu söylemişti. Buna belki müzeyi de eklemek mümkün. Her istasyon olmasa da bir çoğunda ufak bir müzede bulunacak boyutta sergi alanı var. Dün ilk defa metroda sihirbaz gösterisi de gördüm. Artık, her türlü gösteriyi görmenin mümkün olduğunu düşünüyorum metro arabasının içinde. Metronun belki en güzel yanı, her istasyonun isminin yanında sembolünün de olması. Mesela Coyoacan istasyonunun sembolü bir kurt veya çakal. Chapultepec'inki çekirge. Bu sistem okuma yazma bilmeyenler için düzenlenmiş. Ama yazıları göremeyecek kadar uzakta olduğumd benim de işime yarıyor. Ayrıca Chapultepec'in çekirge, Coyoacan'ın çakal veya kurt olduğunu bu sistem sayesinde anladım.
Dün gördüğüm küçük müzelerden ilki, yine Rivera ile ilgili idi. Daha sonra, Populer Sanat Müzesi'ni, ve işkence müzesini ziyaret ettim. Şunu söyleyebilirim, şu ana kadar ziyaret ettiğim tüm müzeler çok güzel düzenlenmiş. Bir çoğunda müzenin konusu ile ilgili ek bilgiler alınabilen bilgisayarlar var. Hemen hepsinde eşyaların veya fotoğrafların yanında açıklamalar. Hangi eşyanın ya da resmin neden orada olduğunu anlamak mümkün, İspanyolcası olan bir insan için tabii. İspanyolcası olmayan veya benimki gibi zayıf olan insan için İngilizce açıklama olmayan müzelerde problem yaşamak mümkün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meksika Günlükleri
RandomArkadaşlar, öbür hikayemde de belirttiğim gibi Meksika'dayım. Meksika'da yaşadıklarımı yazıyorum. Dün yazdıklarımdan başlayarak paylaşacağım yaşadıklarımı.