8. BÖLÜM •ANAHTAR 2•

188 166 62
                                    

Medya: Cemre BAL

(...)

"Aralarından geçmeye çalışsak!"

"Hayır! Çok tehlikeli!"

"Sen beni tutsan bende oraya uzanıp anahtarı alsam?" dedim hevesle.

"Ne? Diğeri daha mantıklıydı!"

"O zaman onu yapalım!" dedim son bir umut.

"Ah! Hayır Cemre olmaz. Sen ya da ben zarar görmeyeceğiz anladın mı?" Elleri şakaklarında yaklaşık beş dakikadır çözümlerimi reddetmekle meşguldü. Hiç bir fikrim ona uymuyor, tehlikeli olduğunu düşünüyor ve sadece 'hayır' diyordu. Artık utanmasam ağlayıp 'istediğim hiç bir şeyi yapmıyorsun!' diye zırlayacaktım. Aras kendisine ve etrafındaki kişilere zarar verebilecek her şeye karşıydı. Artık aklıma başka fikir de gelmiyordu. Onu dinlemeyip kendim yapmaya çalıştığım zaman da bana engel oluyordu. Oldukça sinirlenmiştim. Birinin o lanet anahtarı alması gerekiyordu! Sinirle Aras'a döndüm. Umutsuzca anahtara bakıp bir şeyler düşünmeye çalışıyor gibiydi. Düşün düşün nereye kadar ama! Tek yaptığımız şey burada dikilip anahtarla bakışmak!

"Yeter artık ne düşünüyorsun? Birisi gelip bizi yakalayınca kim bilir hangi zindana atılırız, orada da böyle düşün ki ölmeden oradan kaçalım! Ben gidip o anahtarı alacağım Aras! Sen de burada ne bok yersen ye! Korkak!"

Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Biri bizi yakalarsa işler iyice kötüye sarardı. Bir an önce şu anahtarı alıp buradan defolup gitmemiz gerekiyordu. Aras ona böyle bağırmama şaşırmış kaşları çatılmıştı. Aynı zamanda kırılmış gibi görünüyordu. Amacım onu kırmak değildi ama bu iş böylede yürümezdi. Derin bir nefes alıp bana döndü. Yüzünde öfke vardı. Sinirlenmesine şaşmamak gerekirdi.

"Bak Cemre, bende burada bir şeyler düşünmeye çalışıyorum. Sen sürekli konuşup aklımı karıştırmasan çoktan bir plan kurmuştum bile! Korkaklıktan değil, hem oradaki lazere ufacık değsen bütün binada alarm çalmaya başlayacak haberin vardır umarım."

O da sinirlenmişti ve bağırıyordu. Daha fazla dayanamayıp odada yanan kırmızı lazer ışınlarının arasına daldım. Bu sefer engel olamamıştı. Küçük adımlarla hareket ediyordum. Önümde, arkamda ve yanlarımda bulunan her ışından haberim olması gerekiyordu. Tek tek onların arasından kolayca sıyrılıyordum. Ama anahtara daha yaklaşamamıştım. Gittikçe sıklaşıyor gibiydiler. Bu da beni zorlamaya başlamıştı. Müsait olduğum bir yere geçtiğimde dönüp kapının önünde duran Aras'a baktım. Endişe ile hareketlerimi izliyordu. Ona olan sinirim hâlâ geçmemişti. Göz devirip işime devam ettim. Bu işler sadece düşünmekle olmuyordu. Vaktimiz azdı, birileri bizi görebilirdi ya da her an Burak kartını bizim aldığımızı farkedebilirdi. Acaba İlayda ve Güney ne yapmıştı. Umarım bir şey çaktırmamışlardır. En son iyi gidiyorlardı.

"Cemre! Az kaldı, hadi çabuk ol. Ses duyuyorum." Gelen sesle arkama döndüm. Panik olmuştum. Başımı kaldırıp anahtarın bulunduğu askıya baktım. Gerçektende biraz daha yaklaşmıştım. İlerledikçe sıklaşan lazer ışınlarının arasından dikkatlice ve olabildiğince hızlı şekilde geçmeye devam ettim. Anahtarın olduğu boşluğa vardığımda Aras'a dönüp sevinç bakışı attım. Uzanıp anahtar asılı olan askıdan ilaç odasının anahtarını aldım. Arkamı dönüp Aras'a doğru koşacakken bir şeyin farkına varıp kendimi durdurdum. Her şeyi en baştan yapacaktım. Gidişi hesaplamış dönüşü hesaplamamıştım. Anahtarı cebime atıp tekrar lazer ışınlarının arasına daldım.

Bir sorun çıkarmadan karşıya vardığımda derin bir nefes aldım. Başarmıştım! Hemde bana güvenmeyen Aras'a rağmen. Cebimdeki anahtarı çıkarıp gösteriş yaparmışçasına Aras'ın gözlerinin önünde gezdirdim.

S.E. ÜYESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin