Yol boyunca bu düşünceye dahil olan anılarımla ilerlemeye devam ettim. Geçen otobüs numaralarını görüp onlara bindiğim zamanları anımsadım.
Köşedeki diş kliniğinin kapısına giden tuhaf köprüyü ilk kez gördüğümde on üçlü yaşlarımda olduğumu düşündüm. Hala aynıydı.
Eski dükkanların bazıları el değiştirmiş bazıları olduğu gibi duruyordu. Attığım her adımda gördüğüm her bir detay hem çok farklı hem de bir o kadar aynıydı.
Sonra okulumu gördüm. Eski bina tamamen yıkılmıştı. Çok daha büyük, bambaşka bir okul binası vardı yerinde ama adı hala aynıydı. Burnumun sızlaması yeniden başladı. Okulum bambaşkaydı ve anılarımı olduğu gibi hatırlamamın imkanı yoktu artık. Çünkü yaşarken bir çocuk bedenindeydim. Her şeyi çok büyük ve güzel görüyordum ama eminim ki bu halimle görsem mininacık bir bahçesi olan butik bir okul gözüyle bakardım oraya. Ne yazık ki bugünkü bakışımla görme ihtimalim artık kalmamıştı.
Buna rağmen bitişiğindeki botanik bahçe olduğu gibi duruyordu. Arkadaşlarımla ve hatta ailemle defalarca geldiğim ve türlü türlü anılarımın olduğu bu yerin az ilerisinde taksi durağını görünce veda vaktinin geldiğini anladım.
Gitmeyi istiyor muydum peki? Hiç istemiyordum. Anılarıma veda etmeye henüz hazır değildim. O en saf ve neşeli yıllarımın hiçbir karşılığı yoktu çünkü. Bu yüzden ani bir kararla okulumu ziyaret etmeye niyetlendim.
Sekizinci sınıftaki matematik öğretmenimin hala bu okulda öğretmen olduğunu biliyordum neyse ki. Onu görme bahanesiyle okula girebilirdim. Okul kapısına doğru koşar adım ilerledim ve girişteki bekçiye açıkladım.
"Merhaba iyi günler. Kaezahara Yuki'nin eski öğrencisiyim. Görüşmek istediğimi bildirir misiniz acaba?"
Bekçi başını salladı, hızlı bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra bana tatlı bir tebessümle gülümsedi ve Yuki hanımın beni beklediğini söyleyip geçmemi işaret etti. Keyfim iyice yerine gelerek ve biraz da heyecanla bahçeden içeri adımımı attım.
İkinci adımımda görüşüm değişmeye başladı.
Bir anlık uğultu ve bulanık görmenin ardından her şey netleştiğinde inanmakta güçlük çektiğim bir şey yaşandı. Okul binası eksiden hatırladığım o sarı duvarlı küçük pencereli ve ön bahçe duvarları çizimlerle dolu haliyle karşımda duruyordu.
Bahçede çocuklar turuncu kurdeleli lacivert önlükleriyle koşuşturuyor ve nöbetçi öğretmenler de banklarda oturmuş onları gözlemliyorlardı.
Kapı girişinde dikilen bedenim şok içinde kalakalmışken ardımda bir sesin adımı söylemesiyle irkilip kendime geldim.
"Ayame-chan beni karşılamak için buralara kadar zahmet etmene gerek yoktu. Koca adamım ben."
Bu gerçek olamazdı.
Şaka da olamazdı.
Hayal olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar hayaldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Time Bird ✓
FanfictionAyame tesadüfen uğradığı eski mahallesinde geçmişi yad ettiği sırada minik bir kuşa yardım edince kendini eski anılarında dolaşırken bulur. Asla unutamadığı çocukluk aşkı Beomgyu'ya yıllar boyunca söylemek istediği her şeyi söylemeye fırsatı olur bö...