Kurtuluş

293 18 0
                                    

Sancak ve diğerleriyle birlikte diğer adamların oturduğu yere doğru ilerledik. Beni görenler küçük bir baş selamı verirken bende sırıtmıştım.

"Vay kimleri görüyoruz, Ufuk Bey hoşgeldiniz!"

Murat Kılıç, her zaman olduğum konumu hak etmediğimi ve benim yerime kendisinin patronun sağ kolu olması gerektiğine inanan adam.

"Hoşbulduk Murat Bey nasılsınız? Keyifler yerinde gibi." İğneleyici bir şekilde sorduğum soruyla oturuşlarını düzeltmişlerdi.

"Gidin bahçeyi turlayın. Adamın arkası sağlam bir anda baskına uğrarsak izlediğiniz cesetlerden farkınız kalmaz."
Dediğimde ayaklanmışlardı.

Plan gereği Sancağa "Sancak sen görev dağılımını yap ben bir Sina Beye bakayım." Demiştim. Sancak başını sallarken mahzene doğru yürümeye başladım.

Kitaplığın önüne geldiğimde gizli kapının açılması için kırmızı kitabı çektim. Yavaş yavaş aşağıya doğru uzanan merdivenleri görünce derin bir nefes aldım.

Merdivenlerden inerken temkinli davranıyordum. Eğer buraya geldiğimi biri bile anlarsa plan götümüzde patlardı.

Son merdivene gelince ağlayan bir çocuk sesi duymamla durdum ve sesleri dinlemeye başladım. "Nolur abi ben bir şey yapmadım ki niye bana kızıyorsun?" Duyduğum masum sesle dişlerimi sıktım. "kes sesini piçin dölü." Sinanın sesini duymamla dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım.

Bu adam kendini bir bok sanan pezevengin tekiydi, bunu zaten az çok biliyordum fakat küçük bir çocuğa bulaşacak kadar iğrençleşeceğini düşünmemiştim.

"Ufuk biz dışarıdaki adamları hallettik şimdi sende sıra." Kulağımdaki gizli kulaklıktan gelen sesle kalan merdivenleri inerken öksürdüm.

Adamların elindeki silahlar otomatik olarak bana dönerken beni gördükleri an geri indirmişlerdi.

"Ufuk?"

Sina'nın şaşkın suratı ile gülümsedim. "Efendim sizi merak ettim. " Dedim yalandan. Gülümsedi "ben de seni çağıracaktım. Bak burda kim var."

Küçük çocuğu gösterdiğinde bana korkuyla bakan gözlerini gördüm.

Sancağın da dediği gibi o kadar güzeldi ki...

"Çok güzel değil mi? Ama çok büyük bir kabahati var." Demişti kendi kendine konuşarak.

"Onun oğlu." İki kelime... Çok basit ve net bir cümle ama bedeli ağır bir o kadar da.

"Aklımda bu güzel oğlana yakışacak planlar var." İğrenç kahkahası kulaklarımı doldururken yüzümü buruşturmamak için kendimi sıktım. Yanıma kadar gelip eliyle omzumu sıktığında yüz yüze geldik. "ben yukarıya bakıp geliyorum burası sana emanet."

Şans ayağıma gelmişti.

Kafamı sallayarak onu onayladıktan sonra yukarı çıkmaya başladı. Merdivenlerin önünde sırtı dönük iki adam onunla birlikte yukarıya çıkarken geriye sadece çocuğun yanındaki iki adam ve ben kalmıştık.

"Aç kapıyı." Ali gözlerimin içine baktıktan sonra Mehmete dönmüştü. "Sana kapıyı aç dedim Ali." Baskın bir şekilde çıkarttığım sesimle yutkunarak kapının kilidini açtı. Çocuğun yanına gidip onu kucağıma aldığım zaman bana karşı koymamıştı. Sanırım ya başına gelecekleri kabul etmişti ya da içine doğmuştu. Silahımı çekip ikisine doğrulttuğumda aynı saniye onlarda bana silahlarını doğrulttu. "Ali, Mehmet oğlum kendinize gelin lan! Küçücük çocuğu adam tecavüz etmekten bahsediyor. Mazluma acı çektirmeyi bu kadar mı istiyorsunuz? Sizin de çocuklarınız var." İkisi de kararsızlıkla birbirine baktıktan sonra silahları indirip "çabuk kaçın arkadan gelenleri halledeceğiz."

Ağlamaları iç çekişlere dönmüştü. Mahzenden çıkmayı sağlayan ikinci kapının önüne geldiğimde yukarıdan sesler gelmeye başlamıştı. Bu demek oluyordu ki Sina geliyordu. Kapıyı açtığım gibi koşmaya başlarken çocuğu sıkı sıkı tutmuştum düşmemesi için.

Demir kapıya ulaştığım zaman kapının kilidini açmıştım ki kolumda keskin bir acı hissetmiştim. Arkama dönüp baktığımda gördüğüm suratla sinirle güldüm.

"Ulan pezevenk!" Diye bağırdığımda o da bana "işte bu yüzden sen baş koruma olmamalıydın şerefsiz. Sen sadece ihanet edebilirsin!" Demişti.

Sinirle bende ateş ettim. "Orospu çocuğu ben ihanet etmedim sen vicdanını kaybetmişsin."

Bana cevap vereceği sırada beyaz gömleğini kırmızılık kapladı. Onu kimin vurduğuna baktığımda Arslan gördüm, gülümsüyordu.

"Kaç Ufuk, çocuğu da kurtar bu pezevenklerin arasından da kaç!"

Adımlarımı hızlandırdım ve ormana girdim. Ev şehirden uzakta olduğu için Adel'i çağırmıştım. Biraz uzakta gördüğüm araba ile halim olmasa da koşmaya devam ettim. En sonunda arabaya ulaştığımızda Adel çocuğu alırken Eflin kolumdaki yaraya bakmıştı.

Arka koltukta duran şalı koluma sararken "şimdilik bunla idare edelim. Anıl evde o bakar koluna." Demişti. Kafamı sallayıp koltuğa yaslanırken Eflin arabayı eve sürmeye başlamıştı.

Gözüm yavaş yavaş arka koltukta Adel'in kucağında duran minik çocuğa değerken o da bana bakıyordu.

Yavaşça gülümsedim ona. Endişeliydi, endişesi tişörttünden belli olan kalp atışlarından belliydi. Belki şuan yanında babasını istiyordu.

"Güzel oğlan." Baygın gözlerle ona seslendiğimde bana baktı utangaçca. "Efendim?" Diye mırıldandığında gülümsedim. "Adın ne senin?" İri gözleri üzerimde kalırken deyip dememek arasında kalmış gibiydi. Kararsızca "Miraç." Dediğinde gülümsemem büyüdü.

Adı da tıpkı kendi gibi o kadar güzeldi ki.

Telefonuma gelen mesajla WhatsApp'a girmiştim.

Sancak: görev tamamlandı
Ufuk
Bizimkilerden birkaç kişi yaralandı ama iyiyiz
Sen de kendine dikkat et bu çocuğun babası Sina piçine kök söktürür
Muhtemelen baskına gelecek zaten
O zaman sana yazacağım

:Tamam kardeşim

Telefonu kapatıp başımı koltuğa yaslamıştım. Umarım küçük, umarım hayatının devamında mutlu olursun...

Küçük Dokunuş | GAY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin