1. bölüm:

35 4 0
                                    

Her zaman giydiğim,siyah eskimeye yüz tutmuş paltomu vestiyerden alıp üzerime geçirdim. Ayakkabı dolabından beyaz alt tabanlarında yer yer çamur izi olan ayakkabılarımı elime alıp kapıyı açarken bi yandan giymeye çalıştığım ayakkabımın bağcıklarını bağladım ve kapının yanındaki asker yeşili sırt çantamı sırtıma geçirirken anneme seslendim.
"anne ben çıkıyorum  görüşürüz!"
Tabiki cevap vermiyordu, hiç verir miydi ki?
belki başıma bela gelirse olabilir ama pek sanmıyordum.
Apartmandan çıkıp ana yolun kenarındaki otobüs durağına doğru yürümeye başladım bankta oturacağım sırada otobüs gelmişti ben oturamadan, tıklım tıklım dolu olan otobüse adımımı atıp telefonumun kılıfının arkasından akbilimi çıkardım ve bastım. En sevdiğim sesti malum ekonomi şartlarıyla sadece otobüsteki akbil sesi en sevdiğimiz ses olabiliyordu.
Otobüsten inip okula doğru yürümeye başladım. Yaklaşık 100 metre kadar yürüyordum her sabah,kulağımda müzik dinleyerek ve aklımda geleceğe dair ilgili kurduğum hayalleri yineliyordum kendi içimde çok başarılı bir yazar olmak istiyorum aslında ama bu durumu içimde ki utangaçlık hep geriye çekiyor, yazdığım onlarca hikaye ve şiirlerin masamda bi kutuda hapsolmasından belli oluyor aslında. Düşüne düşüne yine cehennemin kapısına adım attım  12. sınıfın son günlerindeydim.  yine düşünmeye kaptırdım kendimi ama insan her anlamda tek başına olunca tek arkadaşı düşünceler ve hayaller oluyordu.

Açık kahve saçlarımı arkaya doğru attım telefonumdan saatin kaç olduğuna baktım  derse daha 7 dakika vardı sınıfa geçtim ve cam kenarı birinci sıraya oturup ilk ders olan edebiyat dersinin kitaplarını çıkardım, telefonumu uçak moduna alıp çantama attım yani tabii ki atmadım içine koydum telefonumu kırmak hiç niyetim değildi.

"Günaydın gençler" günaydın hocam da bu saatte burada olmamız için geçerli bir sebep söyleseniz keşke bu kadar değer verdiğiniz canınız öğrencilerinize. İki ders edebiyat bitmişti ha bu arada söylemedim galiba ben sözel okuyorum yani yazar olmak istediğim için daha uygun olur diye düşünmüştüm.
Okul bitince futbol ve basketbol turnuvaları vardı genelde okulun bitmesine yakın böyle şeyler düzenlerlerdi, yarım saat izlesem sorun olmazdı herhalde annem zaten asla umursamaz babamın da yaşadığımızdan haberi yok. Neredeyse kardeşimin okulunun  bitmesine de 1 saat kadar vardı.

İlk önce basketbol turnuvası vardı benimde vaktim buna yeterdi zaten. İki takım sahaya çıktı ve oynamaya başladılar çokta anlamam bu işlerden ama olsun izleye izleye olur bir şeyler, kimisinin boyu gerçekten çok kısaydı ben 1.70 boyumla gayet iyi oynayabilirim  gerçi oynamayı bilseydim evcilik oynuyorlarmış gibi bahsettim ama bence sorun yok , vaktimden 12 dakika fazla kalmıştım oturduğum yerden kalktım ve insanların aralarından geçmeye çalışıyordum insan yıkanır parfüm sıkar ne bileyim deodorant sıkar abicim kokunu alamıyor musun yani?. Okulun kapısına geldiğimde güvenlik klubesinin önünde buketi gördüm yani kardeşimi, tam yanına gideceğim sırada salağın teki omzuma çarptı soluma bakarken kahverengi dağınık saçları eladan yeşile çalan gözleri ve kalın dudaklarıyla çok hoş bir çocuktu ama ben bunu bir yerden hatırlıyorum.
"önüne baksana kale yok burada!" yüzüme sadece aval aval bakıyordu.
"kalede olabilirmişsin aslında"
aptala bak salak şey "ağzını topla ve defol" salağın gitmesine izin vermeden ben gitmiştim zaten ona defol demem de saçmaydı ama bir şey olmaz. Kardeşim buket 8. sınıfa gidiyor ve okullarımız neredeyse 8-10 dakikalık mesafede beraber eve yürüdüğümüzde kapıyı açıp eve girdik ve tabii ki de bizi 'sevinçle karşılayan, 'kızlarım siz açsınızdır dinlenin yemek hazırlayayım' diyen bir annemiz yok sadece kendi güzelliğini kendi arkadaşlarıyla ilgilenen bencil bi annemiz var, eminim içinizden bazılarının yada çoğunun vardır böyle bir annesi tabii anne demeye şahit istese de.
"abla yemek hazırlar mısın acıktım"
beni bakan bir ablam olmadı en azından buketin olsun diye geçirdim içimden mutfağa girip buzdolabını açtım kaşar peyniri ve sucuğu çıkarıp tezgahın üstüne koydum fırının yanındaki kapaklı dolaptan son 4 tane kalmış tost ekmeklerini de çıkardım tost makinesi zaten tezgahın üstündeydi tostları yapıp makineye bastırırken dolabı tekrar açtım ve içecek olarak sadece süt olduğunu gördüm e yapacak bir şey yok içer artık diyerek bardağa sütü doldurdum ve yemek masasının üstüne koydum tostunuda masaya yerleştirdiğimde "buket gel hazırladım bir şeyler atıştır" buket gelene kadar tezgahın üstündeki tost makinesini kapatıp arkadaki kablosunu sardım. Kaşar peyniri ve sucuk kabını geri buzdolabına yerleştirip kapağını kapattım. Ekmekler bittiği için tost ekmeği poşetini çöpe attım. Buket hala gelmemişti Oturma odasına girip orada mı diye kontrol ettim, orada olmayınca banyodadır diye düşünüp banyoya baktım  orada da yoktu tek seçenek odası kalıyordu orada da yoksa dışarı çıktı herhalde ama bana haber vermeden niye çıksın ki. Odasını açıp masasına baktım ama boştu, gözlerimi halıya çevirdiğimde "b-bukkeett" yerde bütün bedeninin yüküyle yatıyordu. Hayatımda hissettiğim en çaresiz zamandı şuan zaman durmuştu zaman diye bir kavram yoktu..
Ellerimle yumuşacık kahve saçlarını okşayıp kucağıma aldım ve odadan çıktım oturma odasındaki koltuğa yatırdım o kadar hafif bir bedeni vardı ki çok az yemek yediğini şuan daha iyi kavramıştım. Komodinin üstündeki telefonumu ve kolonyayı alıp ilk iş ambulansı aramaktı ambulansı arayıp gerekli bilgileri verdikten sonra kolonyayı elime sürüp buketin burnuna koklattım hiç bir kıpırdama yoktu kolonyayı boynuna doğru sürüp birkaç dakika ayılmasını bekledim yine bir tepki olmayınca yüzüne sürdüm kolonyadan, ama hiç bir hareket yoktu kolonyayı bileklerine süreceğim sırada kapı çaldı kapıyı açtığımda 2 tane sağlık görevlisi ve bir sedye gördüm paramparça olmuştu kalbim, o sedyeye yatırılacak, benim kardeşim buket..

Bir hastane köşesinde yere çökmüş vaziyetteydim kardeşime dair hiç bir bilgi alamıyordum ilk başta acilde muayene ettiler ama ayılmayınca yoğun bakıma almışlardı bense sadece oturup nasıl olduğunu ve neden olduğunu düşünmekteydim kafayı yiyecektim, annemin nerede olduğunu bilmiyordum babam okuldan çıkıp direkt olarak gelecekti babam bir lisede biyoloji öğretmeniydi tabii annemle ayrılmışlardı kendisi yeni bir hayat kurup hayatına mutlu mutlu devam ediyordu bizi arada sırada arardı ve aylık para gönderdiği zaman  ' eliz canım para yolladım eğer yetmezse yazman yeterli ' çok iyi bir baba profili..

Ağlamaktan şişen gözlerimi ovuşturup oturduğum yerden kalktım yoğun bakım kapısından bir doktor ve iki hemşire çıkınca hızlıca yanlarına gidip "noldu kardeşime, bir şey söyleyin bana ,bana onun canının yanmadığını söyleyin " gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim ve doktora odaklandım.
"Eliz hanım açık ve net konuşacağım kardeşinizin epilepsi hastalığını yakaladık epilepsi, beynin bir bölgesindeki hücrelerin anormal elektrik sinyali yollamasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır, kardeşiniz ilk
nöbetini gerçekleştirdi daha öncelerinde bir yere odaklanıp dalmalar başının dönmesi veya da başının ağırmasına rastladınız mı" ağzım açık bir şekilde doktoru dinledim ben hiç fark etmemiştim ki " hayır yani bilmiyorum ben hiç fark etmedim dikkat etmedim bilmiyorum Allah kahretsin ki bilmiyorum" doktor başını onaylarcasına sallayıp "anladım kendinizi suçlamanız kardeşinizi iyileştirmeyecek kardeşiniz uyandı görebilirsiniz ama çok fazla yormayın ve onu endişelendirmeyin " kafamı salladım ve direkt odaya girdim buket o  kadar güzel yatıyordu ki sadece uykuda gibiydi ama gerçekler lanet olsun bu gerçekler, yavaşça yürüyüp yatağının kenarına oturdum ve yüzünü izledim kahverengi saçları siyah uzun kirpikleri kalın dudakları ve güzel burnu ile çok güzel görünüyordu, ben onu izlerken bir anda gözlerini açtı ve anlamsızca yüzüme baktı içime su serpilmiş gibi ferahladım , yanağına sevinçten kocaman bir öpücük kondurdum bukete her şeyi anlattım bilmesi daha doğru olur gibi gelmişti, bukete su almak için kantine ineceğim sırada buketin odasının önünden geçip diğer odaların önünden geçerken içlerine bakıyordum son odanın önüne geldiğimde içeri baktım içeride bi erkek vardı yatakta yatıyordu bu çocuk, çok tanıdık geldi bana diyerek içimden geçirdiğim sırada okul bahçesinde koluma çarpan çocuk olduğunu anımsadım bileğinin üstünde hastanenin verdiği bileklik vardı üzerine 'Karan' yazıyordu karan..

ÇAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin