İnsanların çok tuhaf bir varlık olduğunu hepimiz biliyoruz ne de olsa bizde o tuhaf varlıklardan biriyiz. Sinirlenmek, ağlamak, sevinmek, umutlanmak gibi birçok duygusu vardır insanın içinde bu duyguları kontrol edebilmek ve hissedebilmek biz insanların zorlandıkları şeylerin başında gelir.
Defterimi kapatıp masaya koydum aklıma geldikçe masama oturup bir şeyler yazarım tabii bunu profesyonel olarak yapmıyorum sadece zihnimde canlanan şeyleri defterimde gördükçe yazdıklarımı okumak beni rahatlatıyor. Aklıma karan gelince içime huzursuzluk yerleşiyor nedenini biliyorsunuz hastalığı onun önüne hep bir engel çıkaracak gibi hissediyorum ne kadar birbirimizi daha yeni tanısak ta onun için endişelenmem çok normal üstelik kimsesi yok bu onun yanında ona destek çıkmam için yeterli bir sebep.
Odadan çıkıp Buket'in odasına girdim uyuduğunu görünce gülümsedim, odasının kapısını sessizce kapattım. Mutfağa geçip kahvaltılık bir şeyler hazırlamak için biraz düşündüm hatta baya bir düşündüm. Pankek için yeterli malzemeler var mı diye buzdolabına baktım kakao dışında hepsi vardı kakaosuz pankek mi olurdu?. Aslında dışarı çıkıp marketten hemen alsam buket uyanmadan gidip gelirim diye düşünürken çoktan kapının önündeyim vestiyerden hırkamı alıp giydim cebinde 30 tl bulunca sevindim kakao için bana yeterliydi.
Apartmanın biraz yakınında olan markete girdim ve pasta reyonunu aradım reyonu görünce gözüme direkt pasta süsleri çarptı bugün Karan'ın yanına giderken pasta yapsam ve ona da götürsem hiç fena olmazdı evet evet yapmalıyım. Pasta için gerekli olan malzemelerin fiyatlarına baktım eve çıkar yanıma para alırım bir daha markete gelirim diye düşündüm.
Kakao'yu alıp marketten çıktım ve direkt eve geldim. Odama girip cüzdanımı aramaya başladım siyah baget çantama baktım ve onun içinden çıktı, cüzdanımdan 200 tl alıp son paramı da pastaya yatırmaya gidiyordum. Evden hızlıca çıktım ama bilin bakalım kakao nerede hala elimde oflayıp kapıyı tekrar açtım ve kakaoyu evin içine fırlattım çok iyi isabetçi olmasam da mutfağı içine girdi en azından diyerek sonunda merdivenlerden inmeye başladım. Tekrar markete girince hemen pasta reyonuna doğru hızlandım. Gerekli malzemeleri alıp kasaya doğru ilerlerdim daha öğlen olmadığı için market kalabalık değildi bu beni mutlu etmiyor değildi, kasadan aldıklarımı geçirdikten sonra aldıklarımı poşete attım birinin bu ekonomiye haddini bilmesi gerektiğini hatırlatmalı pasta kreması ve iki üç pasta süsüne 100 lira ödedim neyse buna daha sonra kafamı yorarım.
Eve geldiğimde Buket'i oturma odasında uyur halde görünce üstüne ince battaniyelerden örtüp mutfağa geçtim. Pankek için malzemeleri hızlıca bir kaba koydum ve karıştırarak harcını hazırladım, tavayı çıkartıp ocağın üstüne koyup ocağın altını açtım, kaşıkla pankek harcını teker teker tavada pişirdim ikimize yetecek kadar çıktı .Buket uyanmadan kendime bir bardak kahve ve Buket her ne kadar sevmese de içmekte zorunlu olduğu portakal suyunu koydum. Buket'i kaldırmaya gittiğimde orda olmadığını fark ettim."B öö." diye bir ses ile yerimde zıpladıktan sonra kahkaha sesleri odada yankılandı uzun zaman sonra Buket'in bu denli mutlu olduğunu görmemiştim. "Neyse seni küçük şakacı kahvaltı hazır hadiii." kahvaltı için mutfağa geçtiğimizde klasik bir Buket KARADAĞ sözü olarak "portakal suyu kadar boş lezzetsiz bir şey görmedim niye içiyorum bunu ben, ben de kahve içmek istiyorum." diye bir homurtu çıktı dudaklarından bende "Bir kere o portakal suyu çok leziz kahve içmek senin yaşın ve hastalığın için o kadar da yararlı değil vitaminlerini düşürmemen gerek ki daha hızlı iyileşebilesin bunlar senin yararına olan şeyler bitanem." deyip sandalyeye oturdum Buket'in bana cevap vermeyip kahvaltısına başlamasına tebessüm ederek ağzıma bir şeyler tıkıştırıp masadan kalktım.
Pasta için pandispanya kekini hazırlamaya başlarken "pasta mı yapacaksın abla" diye sorunca buket "Evet ablacım ama bunu bize yapmıyorum hastanede bir abi vardı hatırlıyor musun ismi Karan'dı." Buket söylediklerimi duyunca yüzüne şımarık bir gülümseme yerleştirip "Hatırlıyorum tabii ama senin onu pasta yapacak kadar hatırlaman tuhaf geldi niye pasta yapıyorsun eliz." dediğinde afallayıp "Eliz mi ablaya ne oldu? Ayrıca bu özel bir durum değil sadece bugün buluşacaktık ve elim boş gitmek istemedim belki canı istemiştir ama yapan olmamıştır diye." Buket'e daha fazla hesap vermeden keke başlasam iyi olurdu malzemeleri ayarlayıp tek tek çırptıktan sonra pandispanya harcını boşaltmak için fırından yuvarlak pasta kalıbını çıkartıp yağlı kağıt yerleştirdim ve kek harcını ona boşaltıp fırına verdim. Kek pişerken kremayı yapıp buzdolabına attıktan hemen ardından pastanın üstü için çikolata erittim o sırada pişen keki fırından çıkartarak masanın üzerine koydum tabii ki elimde havlu vardı başka türlü fırından tepsiyi çıkartmam mümkün olamazdı herhalde, kek soğurken muzları yuvarlak dilimlere ayırdım pandispanya kekini yarıya kesip içine kremayı sürdüm, arasına muzları dizip diğer kek yarısı ile de üstünü kapattım kekin üstüne bir kat daha krema sürüp erittiğim çikolatayı üstüne gezdirip buzdolabına dikkatli bir şekilde koyup dolabın kapağını kapattım.
Dünden hazırladığım kıyafetlerimi giyip, yüzüme biraz nemlendirici sürüp kirpiklerime rimel sürdüm saçlarımı açık bırakarak odamdan çıktım. Bukete gelmek ister misin diye sorduğumda 'saçmalama ben ne yapabilirim sizin yanınızda demişti' kendi bilir teklif var ısrar yok.
Dolaptan pastayı çıkartıp aldığım pasta süslerini üzerine serptim işim bitince kapağını kapatıp piknik çantasına koydum 2 tabak ve 2 çatal çıkartıp çantanın içine koydum aklıma peçete gelince peçetelerden de 4-5 tane koyup piknik çantasının fermuarını kapattım. Telefonumu alıp bukete gerekli tembihlemelerimi yaptıktan sonra elimdeki çantayla beraber evden çıktım. Taksiye bindim ve hastanenin ismini söyleyip hastaneye varmamızı bekledim.
Hastanenin önünde durunca taksiciye parayı uzattım para üstünü alıp taksiden indim hastaneye hızlı adımlarla ilerlerken bir yandan çantaya da dikkat etmeye çalışıyordum. Asansöre binip 5.kata bastım ve aynadan kendimi incelerken 'keşke bu kadar paspal bir kız olmasam diye içimden geçirirken asansörün kapısı açıldı, asansörden inip Karan'ın odasına doğru ilerledim.
Odanın kapısını tıklatıp 'gelebilir miyim ' diye sorduğumda anında 'gel tabii ki' diye ses duyunca direkt odaya girdim. Karan'nın "oo premses hoş geldin" lafıyla yanaklarımın kızarması bir oldu. Karan bunu hemen fark etmiş olacak ki anında "kendine gel premses sen kızardıkça daha çok diyesim geliyor domates olmak istemiyorsan kendine hakim olmalısın" ve ben bayan hazır cevap "kızardığım falan yok oda havasız olduğu için sıcak " dedim. Demez olaydım "yani...şu pencerenin yaklaşık 2 buçuk saattir açık olan oda mı yoksa neyse seni daha utandırmamak adına konuyu dağıtıcam elindeki ne yoksa bana bir hediye mi" sen mi... "ne alaka sevgilimle buluşmaya gidiyorum sana da uğrayım dedim onun için pasta yaptım da." morali anında bozulmuştu Allah'ım bu çocuk beni kıskanıyor mu acaba. "demek sevgilin var söylememiştin bilmiyordum ama tanışmak isterim" (derken ellerinin yumruk olduğunu görebiliyordum ve gittikçe sinirden kızarıyordu)yani adı ne çocuğun adı soyadı vesaire bir araştırayım" aslındaaa araştırmana gerek yok çünkü öyle biri yok ama sinirlenme sinirlendikçe daha çok kızarıyorsun domates falan olmanı istemeyiz değil mi kendine hakim ol." "Bizim premsese bak sen beni kendi silahımla vuruyor sevdim ama hala o pasta kim için demedin ."
Gerçekten mi "tabii ki senin için hastaneden taburcu olacağın için küçük bir kutlama" bunları derken Karan'ın bana pırıltıyla bakan yeşilin en güzel tonu gözleri sanki ona dünyayı vermişim gibi bakıyor. "Neden bana o gözlerle bakıyorsun." "hangi gözler premses sana herşeyi söylemeyi isteyip gerçeklerden korkan bu gözler mi " son kelimeler beni ilgilendirmez ben ilk üç kelimeye bakarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARE
Teen FictionHayatta her şeye yetişmek, her şeyin bizim kontrolümüz altında yola girmesini isteriz. Ama ne yazık ki istemekle kalırız. Ben tam olarak bu kesimdendim 18. yaşımda hayatın bana sunduğu türlü zorluklarla baş etmeye çalışıyordum. Eliz'in yıkımlarını...