"Sevgili günlük,
Annem çok zayıfladı. Hiçbir şey yemiyor, su da içmiyor. Ve hep ağlıyor. Babam da evde değil, neden ağlıyor ki? Keşke hep gülse."ও
"Hay sikeceğim şimdi ya"
Seokjin hyung gözlerini kısıp zorla tahtayı okumaya çalışıyordu. Yoongi hyung sınıfa girdiğimiz an kafasını sıraya gömmüş, uyumadan önce de kimsenin onu uyandırmaması için Hoseok hyungı tembihlemişti. Ama o da kendisiyle bir uyumaya başlamıştı.
Dün gece bizden beklenilmeyecek derecede sakin geçmişti. Genelde içmiş ve eski anılardan bahsetmiştik. Birbirimizle tanıştığımız ilk zaman, kavgalarımız, uyuşturucular, ailelerimiz, başarısız aşk deneyimleri...
Seokjin hyungı dinleyip fazla içmemiştik. Çünkü okul vardı ve hepimizin sabah 8de kapıda olması gerekiyordu. Devamsızlık yapsak bizim için sorun değildi ama Seokjin hyung takımda olmadığı için onun için sorundu. En büyüğümüzü yalnız bırakmak olmazdı.
"Gözlüklerini Namjoon hyungın evinde bıraktığından emin misin? Ben dün eve gözlüksüz geldiğini hatırlıyorum."
Kaşlarımı çatıp yanımda oturan Seokjin hyunga dönünce kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Evden çıkarken gözlüğü taktığımdan eminim, annem hatırlattı hatta. Namjoon iti kırmadan getirir umarım yenisini alacak param yok."
Dediği şeye sırıtıp sertçe koluna vurdum. İçimizden maddi olarak durumu en iyi olan kendisiydi ve en cimrimiz de oydu. Babasının geliri çok fazlaydı ama mütevazi bir hayat yaşıyorlardı.
"Pes ediyorum benden bu kadar."
Gözlerini kısmayı bırakıp oturduğu sandalyeyi geriye çekerek kendine daha rahat bir alan oluşturdu ve benim bir şey dememe kalmadan sıraya başını gömdü. Belindeki tikle oynamaya başlayınca ağzından bir küfür savurup beni sıradan ittirdiğinde yere oturup kaldım. Sınıfta hoca olmadığı için rahattık, boş zamanlardan biriydi. Test çözmemiz için her gün 2 dersimizi boş geçirirdik.
"Jeongguk siktir git uğraşma benimle başım çatlıyor zaten."
Ben ayağa kalkınca çantalarımızı siper edercesine yanında tutup diğer tarafına döndü.
"Hyung canım sıkılıyor kalk kantine falan inelim."
Orta parmağını gösterdiğinde göz devirip kapıya doğru ilerledim. Namjoon hyung benimle aşağıya gelmezdi, içimizden en az o içmişti ve şuan büyük ihtimalle gözü dönmüş gibi test çözüyordu. O yüzden Taehyung ve Jimin'in yanına uğrasam fena olmazdı.
Çok da uzağımızda olmayan sınıfa ilerleyip hafifçe kapıya yaslandım ve içeriyi yokladım. İkisi de yoktu.
"Haru?"
Kız arkadaşlarıyla gülüşerek sohbet eden Haru sesimi duyar duymaz bana dönüp ayaklandı. Yanıma gelince yanağıma hafifçe vurup sinirli bir şekilde konuştu.
"Ya sen kafayı mı yedin, bize neden gelmedin?"
Omuzlarımı umursamazca silkip sınıfa son kez göz gezdirdim.
"Jimin ve Taehyung nerede?"
"Namjoon oppanın yanına gittiler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts
FanfictionSimsiyah bir kitap gibi düşün kendini Jeongguk. Okumaya başladıktan sonra insan ruhunu cılız mum ışığıyla aydınlatılmaya çalışan bomboş bir odada buluveriyor. Seni tanıdığını sanarken aslında hiç tanımamış, anladığını sanarken hissettiğin duyguların...