Hızlı hızlı okulun bahçesinden ayrılırken bir yandan kargomun şubeye gittiği mesajını görünce iyice adımlarımı hızlandırdım. Nova'dan bir hediye paketi alacaktım ve o paketin zarar görmemesi lazımdı.
Yarım saat sonra kargo şubesine gelmiş, sıramı bekliyordum. Sonunda 4. masanın üstünde 13 yazınca bankoya ilerleyip kargomu alabildim.
Paket hayli ağırdı, bir koli büyüklüğünde idi, taksi çağırmak istedim çünkü zaten yorulduğum için paketi yağmura yakalatmadan hızlı hızlı gidemezdim.
Eve zar zor girebildim, Şaziye "Neden geç kaldın, raporla hemen." diyen sinirli bakışlarını gözlerimden ayırmıyordu. "Bak bunu görüyor musun?" daha sonra sinirli bakışlarını heyecana bıraktı ve kutuyu koklamaya çalıştı.
"Bak, hemen üstümü değiştirip açıyorum, anlaştık mı?"
-
Pakedi çalışma masama koyup bir fotoğrafını çekip Nova'ya gönderdim.
-'İstanbul'dan buraya, güvenle LaVi taşımacılık-
Mesajı gönderip elime bir bıçak alıp açmaya koyuldum, zarar görmemesi çok sıkı paketlemişti, ama hayli yormuştu.
Pakedi açtığımda bir çok ürün çarptı gözüme.
Bir fotoğraf albümü.
Bir mektup.
Bir kazak.
Bir peluş tavşan.
Bir kalem.
4-5 tane kitap.
1 kitap serisi
Delirmiş bu diye düşündüm. Neden bu kadar masraf etmiş ki diye sinirlensemde mutluydum. Hepsini incelemeden önce fotoğraflarını çekip
-'Niye bu kadar masraf ettin manyak (sevinçten ölmemiş gibi davranma çabaları)'- yazdım.
Harry Potter serisi harici diğer tüm yan kitaplarını da almıştı.
Fotoğraf albümünde yılda bir buluştuğumuzda çektiğimiz tüm fotoğrafların çıktısı vardı.
Yaklaşık 1-2 saatimi bunlara yeni yerler bulmakla geçirdim.
Şaziye odama gelip masama çıktı. Sonra patisini Edebiyat defterime koydu, yarın edebiyat sınavı var.
-
-Ooofff be Şaziye, yaşanır mı ulan bu hayat?
Dedim çoktan uyuyan kedime.
-Ulan sırtımı hissetmiyorum ne bu çile.
Sonra mutfağa koşmaya çalışarak (daha çok yalpalayarak) ilerledim. 2 tane noodle yapıp yedim (gömdüm desem daha doğru)
Telefonum çalmaya başladı.
-Babam-
Yaklaşık bir saatte sağlıklı beslen nasihatini yedikten sonra aklıma kutlama geldi, 1 saatim var.
Hemen odama koşup rastgele bir kombin yaptım, tamam, şu an Lorelai Gilmore'a benziyorum kabul.
Evi toplayıp atılan konuma gitmek için evden çıktım.
Yaklaşık 20 dakika sonra kafede ki Nihal'i gördüm ve selamlaştık. Konu geldi 9. sınıfa, yok çok sessizmişim o zamanlar, çok asosyal duruyormuşum, sesim çıkmıyormuş, benim aksine çok neşeli ve renkli bir kızdın dedim Nihal'e, 5 dakika sonra Umut ve Metin de gelince 4 tane kahve aldık, Ufuk koleje gitmek istemiyormuş ama mecburmuş,
"Ne alaka oğlum mis gibi kolej işte"
dedi Metin."Her ders çizim yapmama göz yummayan kırık kafalı hocalarla dikleşince görürsün mis gibisini abicim"
"Tamam tamam susun, o değilde bu kolejde zengin zübbe doludur kendilerini zorba falan sanıyorlardır, işte o zaman pastel renkli Stabilo kalemlerimi çizmekte değil, onlara fırlatmakta kullanırım." dedi Nihal.
"Bende hamur silgimi onlara yedirebilirim eğer zorbalık konusu olursa." diye ekledi Ufuk.
"Eee, hedefleriniz ne sizin?" dedi Nihal boş sohbeti bölüp.
"Yani ben iyi bir üniversite kazansam yeter." dedi Metin.
"Ben yazarlık istiyorum ama ya Fransa, ya İngiltere." dedi Ufuk.
"Ben de iç mimarlık, Londra'da, ama olurda zor gelirse yazarlık yapabilirim"
"Ben Paris'te ünlü mü ünlü bir moda tasarımcısı olmak istiyorum." Diye hevesle konuştu Nihal.
"Filmde değiliz kızım, ne bu hayaller." Diye hevesini bölen Metin ağır bir bakış yemeyi haketti.
Sohbet uzadıya uzadı, kahveler içildi en saçma şeyler bile konuşuldu. Kalkıp hesabımı ödemeye gittim. O sırada Nihal, Ufuk'a bir şeyler diyordu.
"Bak Ufuk'cuğum. Ben eğer moda tasarımcısı olmazsam benim yerime Metin'i döv tamam mı?"
Biraz gülümsemeden edemedim. Onlar da arkamdan geldiler.
Hesabı ödeyip vedalaştıktan sonra bi' taksi durdurup eve geçtim. Şaziye yatağımda uyumuş üstelik kapı sesine bile uyanmamıştı.
Bende el acelesiyle giyinip uyumaya hazırlanıp yorgun göz altlarıma bir kaç saate hak verdim.