-1-

172 24 45
                                    

shoto pov-

-camdan yapılmış o küçük odanın içerisindeyim tekrardan. bir önceki buraya gelişiminden beri duvarlar biraz daha küçülmüş. sanırım yakında tamamen üstüme kapanıp beni aralarında ezecekler.

sırtımı duvarlardan birine yaslayıp etrafı izlemeye başladım etraftaki bütün insanlarda sırayla göz gezdirirken. aralarında geçen salak konuşmaları dinledim. bazıları sevgilisiyle yaşadığı zamanları arkadaşına anlatıyor, bazılarıysa dikkatlerini çeken bir ilgi alanıyla alakalı konuşuyordu. ama en çok sinirimi bozanlar bana bakıp gülenler oluyor. herkesin rahatça dolaşıp özgür olduğu bu dünyada benim bu salak camdan odanın içinde yalnız başıma bir şey yapmadan oturuşuma bakıyor ve dalga geçiyorlar. ne kadar salak ve gereksiz olduğuma dair konuşuyorlar.

aslında pekte umrumda olduğu söylenemez.

herkes yapacakları şeyi yapıyor, gidecekleri yere gidiyor. her şey gayet düzgün ilerliyor. bu demek oluyor ki ben bir parçası olmasam bile hayat yaşanmaya devam edebiliyor. bir parçası değilim çünkü bu salak odanın içinden çıkamıyorum. ama onlar için bu bir sorun değil çünkü hayatları ben olmadan da sorunsuz işliyor.

sadece bir fazlalık yok o kadar.-

...

"shoto! shoto bak eğer uyanmış olduğuna dair en ufak bir sinyal vermezsen içeri dalacağım ve yanımda taşıdığım o buzlu suyu kafandan aşağıya boşaltacağım. yarım saattir alarmın çalıyor ama o salak sese senin dışında tüm yatakhane uyandı." melez genç kulağında çınlayan alarm sesine bir de biricik arkadaşının sinir bozucu sesi eklenince yarım sattir içinden çıkmayı reddettiği yorganın altından kolunu çıkardı ve telefonuna uzandı. ilk öncelikle en az on kere ertlediği alarmını kapattıktan sonra zorla da olsa bedenini yorganının altından çıkardı ve gözlerini yakan güneşe küfrederek oturur pozisyona geçti. bu arada alarmın sesi kesildiğinden kapının öbür ucundaki kişi deli gibi vurmayı kesmişti. "uyanığım."

"uykunda öldün sandım bok parçası!"

"yok maalesef hala hayattayım."

"çıplak değilsen içeri geliyorum."

"sanki olsam da çokta umrunda." onun dediklerini umursamadan içeri giren yeşilli genci fazla takmadan dolabını karıştırmaya başladı beğenmediklerini yerdeki kıyafet yığınının üstüne atarken. "oda arkadaşın olmadığım için çok şanslıyım. bu kadar pisliğe dayanamam. bizim odada iki kişi kalıyor ancak burası kadar kirli değil aq."

"belki de annemlerin hocalara benim tek kişi kalmam için yalvarmalarının sebebi budur ha ne dersin?"

"iyi ki yapmışlar yoksa her gün tüm yatakhaneyi alarmınla değil oda arkadaşının sana ettiği küfürlerle uyandırırdın."

"en azından sosyal bir aktivite yapmış olurdum değil mi?"

"kavgalar sosyal aktivite sayılsaydı dünyanın en sosyal insanı olurdum."

-zaten öyleydi. bu şahsiyetin adı izuku midoriya. saygıdeğer en yakın arkadaşım. mucizevi bir şekilde dünyadaki en sinir bozucu ve aynı zamanda en tatlı kişi olma becerisine sahip. nasıl yapıyor henüz bende çözemedim. büyücü olduğunu falan az düşünmedim değil.

yeşil kıvırcık saçları var. büyük ihtimalle en arka sırada oturmuyor olsaydık arkasında oturacak kişiyi delirtecek kadar kıvırcık ve kabarık hemde. onlara binlerce bakım ürünü harcadığına eminim.

aşırı enerjik ve renkli kişiliğini resmen ona bakınca anlayabilmeniz için giydiği renk renk ve değişik şekillerde olan kıyafetleriyle dolu olan koca bir dolabı ve ayın her günü için planlanmış kıyafet kombinleriyle dolu bir çizelgesi var. okuldaki her kıza sırayla aşık olup açılan bu çocuk nasıl oluyorsa her birinden trajik bir şekilde red yemeyi başarıyor. açıkçası bana çıkma teklif etmiş olsaydı ve şu anda hoşlandığım birisi olmasaydı büyük ihtimalle teklifini kabul etmiştim.

fragile masks at the masquerade-bakutodoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin