Gözlerime saplanan ani bir sızı, refleksle gözlerimi sıkıca kapatmamı sağlamıştı. yorgunluğumun habercisi olarak uyarıyı almamı istermiş gibiydi bu acı. gözlerimi bir süre kapalı olarak tutmaya karar vermiştim. ardından bunun verdiği rahatlığı arkama iyice yaslanarak biraz da esneyerek tamamlamıştım. gerçeklikten uzak olarak adlandırdığım bu on saniyenin sonucuda masamı kaplayan dosyalar selamlamıştı beni. derin bir nefes verdim, ara vermeliyim diye düşündüm. belki de vermemeliydim fakat ilki daha iyi, terazideki dengeyi sarsacak, bir cazibelikteydi. ikilemde kalma sürecimi kendi içimde tartarken bedenim çoktan lavaboyu bulmuştu.
Aynada beliren suratımı süzmüştüm. gözlerimin iç kısmında var olduğunu belli etmeye çalışırcasına beliren ince kırmızı damarlar, çevresinde yavaştan yer edinmeye başlamış göz altı halkaları. sanırım yorgunluğumun tek habercisi acı değildi. suyu açtım ve soğuk suyu avuçlarımın arasında biriktirdim. her ne kadar çalışmayı bıraksam bile aklımı farklı şeyler kurcalıyordu. sonucuna çok yaklaştığım bir cinayet dosyası. aniden suratımda hissettiğim buz misali suyun etkisiyle kendime gelmiş, bir anlığına bile olsa farklı bir şey düşünebilmiştim. bunun iyi geldiğini hissettiğimde tekrarlamıştım, tekrardan aynaya baktım.
"ne olabilir.."
sessizliği bozan, bir süredir konuşmadığımdan kaynaklı çatallaşmış, sesim olmuştu. kaşlarımı çattım, kaçırdığım ayrıntılar olmalıydı. izini sürdüğüm cinayet de lavaboda işlenmişti. gözlerim olduğum ortamı incelerken bu ansız ve bilinçsiz gerçekleşen hareketlerimi, açık olan lavabo kapısından yankılanan telefon sesi bozmuştu. evde yankılanan telefon sesi odaklanmanın verdiği etkiyle yerimde sıçramama sebep olmuştu.
yüzümden akan su damlalarını umursamayıp ısrarla çalan telefonun yanına gittim. arayan Johnny'ydi. aynı yerde çalıştığım "iş arkadaşı" denilen kişilerden bir tanesiydi. belki de arkadaş anlamında biraz daha fazlasıydı. telefonu açtığımda konuşmasını beklememe gerek kalmadan hızlıca lafa girmişti.
"iyi geceler Mark, n'apıyorsun?" benimkine nazaran daha enerjik sesi kulağıma doldu.
"biraz mola vermeye çalışıyorum. senden n'aber?"
"bir süredir üzerinde durmayı bıraktım sanırım." sanki düşünürmüş gibi duraksayıp sözlerine devam etti. "yaklaşık 1,5 bilemedin 2 saattir."
"birileri rehavete kapılmış gibi." deyip gülümsedim. ardından karşı taraftan beni onaylayan kıkırdamalarla karışık cevabını duydum. "başları için öyle denilebilir ama yarım saatlik bir etken nedeni de var bunun."
tek kaşımı kaldırdım. "öyle mi? bu saatte beni neden aradın o halde." söylerken eş zamanlı gözlerim saate kaymıştı. saat gece 3:30 civarlarıydı.
"saatli çalışıyorsun yani. arayıp konuşmam için bir zaman diliminden bahsetmemiştin Mark" şakayla karışık iması güldürmüştü beni. johnny eğlenceli bir kişilikti, kısa bir süre dahi olsa kafamı dağıtmayı iyi bilirdi.
"hatırımı sormak için aradın yani"
"o da dahilinde tabi. neyse, asıl konu bambaşka. yarım saat önce başkomiser beni aradı." merakın verdiği etkiyle kaşlarım çatıldı.
"şu bahsettiğin etken neden bu galiba. eee, neden aramış?"
"atanma olmuş fakat bizden biri değil."
"göreve bir kişi daha mı dahil edildi yani?"
"hayır dostum daha farklı. yeni bir dosyayla atanmış. ilginç değil mi? kolay kolay atanma olmuyordu. üstelik atanan kişiyle yeni bir dosya ne alaka? kıdemlilerden daha önce bir hareket görmemiştim." duyduklarım az da olsa benim de ilgimi çekmişti fakat aklıma düşen ani soru dudaklarıma döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
for you cho | yumark
Mystery / ThrillerMark Lee işinin ehli olmaya çalışan bir polisti. İstemediği bir karmaşa içerisine girdi. Nakamoto Yuta ise işinin belki de ehli olan zeki bir adamdı. Mark Lee'yi o bataklıktan kurtaracaktı. -onlyformycho