3

570 90 54
                                    

|General'in Oğlu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|General'in Oğlu

Aradan geçen birkaç haftada Jeongguk zamanla yaptığı işe alışmaya başlamıştı. Kendisiyle birlikte kahya ve bir kadın çalışan vardı. General nedeni bilinmez, üç personelini işten çıkarmış ve yerine yeni bir personel alma gereği duymamıştı. Öyle ya da böyle yapılacak işler hâlledilirdi, her şeyden öte Jeongguk vardı. Onun elinden her iş gelirdi, patates soymak dışında temizliğe bakıyordu. Üst kata kahyayla birlikte çıkar general gelmeden yapılacak işleri hâlledip aşağı inerdi. Son zamanlarda onu neredeyse hiç görmüyordu. Yemekleri birer birer çıkarıyor ve hızlıca mutfağa iniyordu. Sanki bir anlığına gözüne gözükse başına kötü bir şeyin geleceğini düşünüyordu. Askerlerin gözüne gözükmeden yemekleri kapıya bırakıyor, köpek uykudayken sessizce kulübesine yanaşıyordu. Bu şekilde yaşamayı öğrenebilmişti. Bir süredir aksamaya devam ediyordu, dinlenmeye de uyumaya da vakit yoktu.

Buraya geldiğinde en çok korktuğu kişinin general olduğunu düşünüyordu fakat Clara Kim... Kendisiyle birlikte gelen iki genci de kurşuna dizmişti, cesetlerine ise ne olduğu bilinmiyordu. Generalin katlanamadığı tek şey sesti, bu tarz durumlarda kimsenin gözünün yaşına bakmadığını biliyordu. Bu yüzdendir ki eşiyle evini ayrı tutuyordu. Malikhanede ondan fazla çalışan, her gün başka bir nedenle gelen soylulara hizmet ediyordu. Onların işi bu köşke nazaran çok daha zor görünüyordu Jeongguk'un gözünde.

''Bunları dikkatlice seraya götür. Vakit kaybetmeden de gel. Nereye yetişeceğimi bilmiyorum artık.'' Kahya hayıflanarak gence doğru ilerledi, eline tutuşturulan sigara ve kahvenin bulunduğu tepsiyi elleri arasına sıkı sıkıya alarak arka taraftan çıkmış, köpeğin ise kulübesinde olmadığını fark etmişti Jeongguk.

Bu gerçekle henüz yeni kabuk bağlamış yarasının sızladığını hissetti, o köpekten çok korkuyordu fakat kahya günden güne hizmet edemez hâle gelmişti. Yaşlı adam birkaç küçük işin ardından neredeyse bir saat boyunca verandada oturuyor ve çay içiyordu.

Adımları geniş seraya doğru ilerlerken kulağına ilişen çığlıklarla olduğu yerde kaldı. Seslerin nereden geldiğini tam olarak kestiremedi fakat duyduğu bir el silah sesiyle donmuş bedenini zorlayarak seraya girdi. Ağzı bantlanmış yaralı adamın eli dahi titremeden başına isabet ettiği kurşunla kazılı toprağa düştü bedeni. Bu âna şahitlik edişi elindeki bardağı taşırırken askerin gel işaretiyle generale doğru yaklaştı birkaç adımda. Gözlerini bir an dahi ona değdirmek istemedi, hizmet ettiği adamın kim olduğunu anladığı ân gelmişti.

General önünde eğilmiş çocuğun boynuna astığı ince boyunluğu bir çırpıda çekerek ellerini temizlemiş ve kahvesinden bir yudum almıştı. Boynunda bir anlığına hissettiği o soğukluk küçük bedeni titretirken kimsenin görmediğini düşündüğü bir damla göz yaşı yanağından cansızca süzülmüştü. Neden buraya geldiğini bilmiyordu, bu kahyanın işiydi.

Sandalyesine kurulmuş sigarasını içen generalin karşısına üç kişi elleri ağızları bağlanmış bir şekilde getirildiğinde Jeongguk bu ana şahit olmamak için ne yapması gerektiğini düşündü büyük bir çaresizlikle. Adam asla gitmesi gerektiğini söylemiyor, genç çocuk ise ne yapacağını şaşırmış, hata yapmaktan korkar bir şekilde yanında dikiliyordu sessizce. Dişlediği dudağı kana bulanmış, bu acıyı dahi hissetmemişti.

rises the moon'tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin