16

379 74 111
                                    

|Yüzleşmek.

Öfkesinin esaretinde zincirlerle vurulmuş bir adamdı Kim Taehyung. Esire duyduğu aşkının önüne geçen bir esaretti bu. Ne Jeongguk'un sıcak bakışlar altında erir ne de zarif parmakları tarafından kırılabilirdi. Bunu henüz fark edemiyordu General. Hissettiği bu öfke dalgalarının tek sebebini yalnızca esirin başına buyruk hareketlerine bağdaştırıyor, kendi hayatında yaşadığı sorunları sebep gösteriyordu. İçten içe hiçbir zaman fark etmemiş olsa da aynaya baktığında düşmanını görebilirdi General. Hiç de uzaklarda değildi bu düşman, tam karşısındaydı. Kendi ipini tutmuştu elleri arasında, ona attığı her adımda boğazındaki düğüm biraz daha sıkışıyordu. Bir gün anlayacaktı.

Yapılan hiçbir hatanın telafisinin aslında hiç olmadığının sadece affetmenin insana özgü acınası ve bir o kadar fedakar bir davranış olduğunu. General hiç fark etmese de Jeongguk'u korumaya çalışırken hapsettiği bu kutunun içerisinden sadece bir anlık hatayla kaçmak için an kollamaya başladığını bilmiyordu. Öğrencekti.

Eve adım attığında altında gıcırdayan ahşap sesi duvarları ezip geçerek esirin kulaklarına dek ulaştı. Kısa bir süre sonra kapısı açıldığında Kim Taehyung'un mum ışığında yüzüne ilişen haresine baktı. Yüzündeki gerginlik ve öfke yerini yumuşak ve şefkate bıraktığında biraz olsun rahatladığını hissetti. Belli ki bugün öfkesinden nasibini yeterince almıştı.

Fakat gözüne ilişen bavulu fark ettiğinde almak için ayağa kalktı.

"Sevdiğin kıyafetlerini al hızlıca toparlan aşağıda bekliyorum."

"Efendim, nereye gidiyoruz?"

Sorduğu sorunun altında mahcubiyetle ezilirken General'in tepkisizliğine karşı anlamsız bir telaşa düştü. Bir sonraki noktanın belirsizliği boğazına canice  yapıştığında bedenindeki her bir zerre uyuşmaya başlamıştı.

"Dediğimi yap Jeongguk."

Ağzını açmadan hemen önce susturulduğunda başını sallayarak dolabına ilerlemiş ve birkaç parça kıyafeti hızla bavula koyarak arabasında bekleyen efendisine doğru ilerledi. Kapıdaki çalışanlardan biri elindeki bavulu bagaja yerleştirirken gözü torpidodaki silahına uzanan bedene değdi ve birkaç adımda arabanın kapısına ulaşıp yanına oturdu.

Gecenin bir vakti onu bu denli telaşa düşüren şeyin ne olduğunu fark etmesi zor olmadı. Kaçtıkları kişi şüphesiz Clara'dan başkası değildi.
Yolun sessizliğinden faydalanarak olabildiğinde hızlanırken umutsuzca gözlerini kapattı esir. Sonraki saklanacağı noktayı artık pek de merak ediyor değildi.

Birkaç saatin sonunda artık başka bir şehirde olduklarını anladı. Şehir merkezinden belki de bu  son geçişiydi. Öğretmeni buralarda bir yerlerde olmalıydı fakat artık o da tıpkı herkes gibi çok geride kalmıştı. Sahi bir anlığına kendisine bulunduğu yardım teklifine karşı umutla gözlerinin parladığı dahi olmuştu. En nihayetinde esir de tıpkı herkes gibi hayal kurmaktan geri kalmıyordu.

Ve o hayaller kuyusunun içerisine düşüp yaralanmaktan da geri kalmıyordu. Bu kez yaraları henüz kabuk bağlamadan belirsiz zifiri bir karanlığın içerisinde yolunu bulmaya çalıştı. Şüphesiz ona bu izbe dünyada yoluna ışık tutacak kişi onu bu kuyuya hapseden insanla aynıydı.

General Kim Taehyung... Sahiden de bu yaptıklarından öylece sıyrılabilecek misin?

Gözleri öylece karanlık yolda gezinirken geçip gittikleri her bir ağacın ardına bakarak saymaya çalışıyordu.

"Az kaldı. Merak etme, seni daha güvenli bir yere götürüyorum."

Saçlarının arasında hissettiği parmaklara karşı tepkisizce yolu izlemeye devam etti. Onu onaylamaktan başka bir seçeneğinin olmadığının farkındalığıyla bu sessizliğini bir cevap olarak kullandı.

rises the moon'tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin