mart ayının ortasıydı ve hava aynı onun orta son ergen kafası kadar saçma ve karışıktı. bir salak devlet okullarındaki kaloriferlerin açılmadığı için sövmelerine, bir de sıcaktan okul formasına küfretmelerine sebep oluyordu. ve o günde aynı o günlerden birisi olduğu için gömleğinin ilk bir kaç düğmesini açıp boş yapan hocayı dinlemek yerine saçlarıyla önünü kapattığı kablosuz kulaklıklarıyla sırasının altında ki telefonundan dizi izliyordu. tüm gün okulda geçmiş gibi gelmiş olsa da daha ikinci ders yeni başlamıştı. kulaklıklardan ses gitmesini ve yakalanmak istemediği için dizinin sesini az tutuyor, çok açmaya korktuğu parlaklığı yüzünden görünmeyen alt yazıları kıstığı gözleriyle okumaya çalışıyordu.
bir süre sonra dersin yarısına gelmişlerdi. sınıftaki uğultunun birden kesilmesi ile korkuyla sıraya yasladığı alnını kaldırdı, hocanın başında durup ona telefonunu vermesi için elini uzatmış bir şekilde görmeyi beklerken. ancak onun yerine hocayı hemen yanında duran öğrenciyi işaret etmiş konuşurken görünce kulaklıklarından birini çıkarttı ve dinlemeye başladı. tahtanın hemen önünde, hocanın yanında, duran çocuk yazmayı bitirdiği şey ile elindeki tebeşiri yerine bıraktı ve sınıfa yüzünü döndü.
"bu shoto todoroki. bugünden itibaren sınıf arkadaşınız olacak. todoroki kendini tanıtmak ister misin?" öylece orada duran genç bir süre hocayı seyrettikten sonra eliyle arkasında duran ismi yazılı tahtayı gösterdi ve konuştu. "ismimden başka bir şeyi bilmelerine gerek olduğunu düşünmüyorum. bu tanışma saçmalığını boşverip derse devam edebilirsiniz." (sınıfa yeni gelen şahsiyet kendini tanıtmak istemez yada hoca onun hakkında bişiler öğrenmeyi umursamadığı anda kaynamayan ders yüzünden kafayı yiyen ben)
"nasıl istersen öyleyse." hoca sınıfta ona oturacak düzgün yeri ararken sarışın genç merakla yeni çocuğu seyretmeye başlamıştı. yüzünün yarısını örten bandajlar bir gözünü tamamıyla arkasında esir almıştı. açıkta kalan gözü ise siyaha yakın bir gri tonuna sahipti. kırmızı ve beyaz saçları tam olarak düzgün ayrılmadığı için renkler birbirine karışmış, ortaya değişik bir görüntü çıkmasına sebep olmuştu. üstüne giymiş olduğu forma ona büyük geliyor olmasına rağmen zayıf bedenini saklayamıyordu. uzun ince bir çubuktan farkı yok diye düşünmeden edemedi.
o sırada hoca düzgün bir yer görmüş olacak ki elini melezin omzuna koyup öbür eliyle de sarışının oturduğu yanı boş ikili sırayı gösterdi. "bakugonun yanı boş oraya geçebilirsin."
"neden benim yanım!" (sen sor die)
"ben öyle uygun görüyorum da ondan. şimdi dersimi böleceksen kafanı tekrar sırana göm ve alttan bir şeyler izlemeye devam et." sarışın her ne kadar ısrar etse de sınıf öğretmenlerine laf geçiremeyeceğini bildiğinden kollarını kavuşturdu sinirle. o sırada melez yavaş adımlarla sarışının yanına kadar geldi ve çantasını astıktan sonra oturdu. bakugo bir şey demesini beklerken todoroki aksine sesini çıkartmayıp gereken ders eşyalarını çıkarttıktan sonra hocanın bir şeyler anlatmaya başlamasını beklemişti. ne kadar kendini beğenmiş olduğunu fark ettiğinde derin bir iç çekti ve kulaklığını takıp dizisini izlemeye geri döndü. hayatında salak kendini beğenmiş bir piçe daha ihtiyacı yoktu. (kendini de çıkar lan o zaman öhöm baku hater değilim kesinlikle çok seviom ama bok atması zevkli şimdi)
...
sarışın genç ders bittikten sonra bahçeye inmek için sınıftan çıkacağı sırada hoca elini omzuna koymuş ve ona döndüğü sırada onunla gelmesi için bir işarette bulunmuştu. sarışın her ne kadar istemiyor olsa dahi öğrencilerle dolu koridorlarda hocanın peşine takılmıştı. "ne var yine moruk."
"hala nasıl düzgün konuşulacağını öğrenmeme konusunda inatçısın değil mi? bir gün bu yüzden birinden çok fena dayak yiyeceksin haberin olsun. hala nasıl okuldan atılmadın anlam veremiyorum zaten."