"ne bu halin depresyona mı girdin mk."
"seni ilgilendirmez yaşlı bunak." sarışın yorgana sarınmış bir şekilde koltuğun üstünde oturmuş bedeni ile uzun süredir uyumadığından mor gözaltıları ile önündeki televizyonu izliyordu pür dikkat. "dün başladığın dizinin onuncu bölümüne geldin işte bu beni ilgilendirir."
"ne var on bölüm izlediysem."
"sorun da o işte velet. ücüncü sezonun onuncu bölümündesin. o kadar uzun zamandır ordasın ki sıçma eylemini bile koltukta gerçekleştirdiğini düşünmeye başladım."
"off bir rahat bırakın insanı be." o sırada oturma odasına giren babası ile annesi derin bir iç çekti ve onu aştığını düşündüğü durum ile odasına geri gitti. onun bu halini bir süre sessizce izledikten sonra babası yanına oturdu ve kumandayla televizyonun ayarlarıyla oynamaya başladı. "ne yapıyorsun peder bir şeyin ortasındayım."
"bir şeyler oynayalım hadi."
"olmaz. kontrolleri kırdım."
"niye?"
"bilmem sinirlerimi bozdular bende duvara attım kırıldı işte." babasının elindeki kumandayı aldı ve dizisini geri açtı. "bir sorun mu var katsuki?"
"niye o yaşlı bunakla aynı şeyleri söyleyip duruyorsun gayet iyiyim amk."
"pek iyi görünmediğin için olabilir mi? son bir haftadır ölü gibisin. bir şey olduysa konuşabilirsin benle."
"bir bok olduğu yok." bedenini koltukta iyice yayıp dizisine kaldığı yerden devam ederken babası derin bir iç çekti ve düşünmeye başladı. ikisinin arasından da en ufak bir ses çıkmazken çalan kapı ile babası ayaklanmak için bir harekette bulunacakken içeriden gelen annesinin ben bakarım sesi ile oturmaya devam etti. bakugo bakışlarını kapıya çevirmiş ancak yerinden bir milim kıpırdamamış, dikkatini dahi çekmese de kafasını dağıtmaya çalıştığı için izlediği diziye geri dönmüştü. "dışarı falan çıkmak ister misin peki? belki biraz hava almaya ihtiyacın vardır. hem okulların açılmasına az kaldı. ihtiyacın olan bir şey varsa alabiliriz."
"inanır mısın şu an ihtiyacım olan tek şey biraz sessizlik ve şu salak dizideki insanlara bir gram dahi olsa beyin verilmesi."
"beğenmediysen izlemesene."
"sana mı soracağım izleyip izlemeyeceğimi." o ikisi aralarında konuşurken annesinin sesi duyuldu. "katsuki buraya gel!"
"ne istiyorsun!"
"bir arkadaşın seni görmek istiyor." sarışın derin bir iç çekti ve dizisini durdurup bedenini yorganın altından çıkardı. yavaş adımlar ile sanki her adımında daha da uzayan kapıya giden koridorda yürüdükten sonra annesinin yanına varması ile aralanmış kapıdan gördüğü melezin bedeni ile hızla bedenini düzeltti. hızla annesinin bedenini ittirip kenara çekilmesini sağladıktan sonra melezi seyretti merakla. "sen ne yapıyorsun burada?"
"sana da merhaba katsuki." melez cevap vermesini birkaç saniye bekledikten sonra kollarını birbirine doladı iyice. "kusura bakma rahatsızlık verdiysem. sadece şey- geçen hafta senden aldığım kıyafetlerini getirmek istedim." parmakları arasındaki üç parça kıyafeti sarışına uzatırken gözlerinin içine bakmamak için uğraşıyordu. "ah ben seninkileri yıkamayı tamamen unuttum çok özür dilerim-"
"önemli değil. cidden." sarışının cümlesini bitirmesine izin vermeden aceleyle konuştu melez genç yüzündeki utanç dolu gülümseme ile. bir süre düşüncükten sonra ne diyeceğini bulamayan sarışın hızla yarım kapattığı kapıyı açtı ve içeri doğru adımladı. "dur hemen getireyim."
"teşekkürler." yanından ayrılıp kendi odasına girmesi ile hızla yere çöktü ve içindekileri tutamayacağını bildiğinden ancak ses çıkarmakta istemediğinden avuçlarını sıktı ve ısırdı bağırırken. bir süre çığlık attıktan sonra ayağı geri kalktı ve yastığın altına sakladığı kıyafetleri aldı. bir süre seyrettikten sonra derin bir iç çekti ve geri yastığının altına yerleştirdi. adımlarını tekrar dış kapıya yönelttiği sırada bir yandan da diyebileceği şeyleri kafasında sıralamaya başladı. "kusura bakma nereye attım bilmiyorum. istersen kapıda bekleme iki dakika içeri geç hemen bulayım."
"dert etme o kadar. iki parça bir şey. geri almasam da olur." elini boynuna attı ve ensesine kadar uzamış saçlarıyla oynadı hafifçe. "ben gitsem iyi olur."
"bu kadar çabuk mu?"
"eşyaları kamyona yüklemeye başlamışlardı. zaten o kadar çok şey yok ben gidene kadar halletmiş olurlar. hem ablamı da yalnız bırakmayayım." bakugonun gözleri duyduğu şey ile ardına kadar açılırken avuçlarını sıktı sıkıca. onu bir daha göremeyeceğini biliyordu bu yüzden içinde tuttuğu onca şeyi söylerse bir şeyin değişmeyeceğini bildiğinden sesini çıkarmasa da sıkıntı olmayacağını düşünüyordu. ancak aklının en ucunda olan o ya değişirse düşüncesi meraklanmasına sebep oluyordu.
dudaklarını sertçe ısırdı ve kelimelerini toparlamaya çalıştı todoroki orada dikilmiş bir şekilde merakla yüzünü seyrederken. aralarında oluşmuş o gerici sessizlik çok uzun sürünce melez geriye doğru bir adım attı. "o zaman ben şimdi gideyim."
"hemen mi?"
"evet az önce söyledim ya."
"istersen seni bisikletimle bırakabilirim yada- yada birlikte yürüyebiliriz belki-"
"katsuki."
"evet."
"sorun yok." melezin yüzündeki mahçup ifadeyi görmesi ile bedeni gevşedi istemsizce. avuçlarında çok bastırdığı için iz çıkan tırnaklarını çekti ve derin bir nefes aldı. "tamam o zaman."
"her şey için teşekkür ederim. kendine iyi bak." todoroki yüzündeki gülümseme ile söylediği kelimeler ile merdivene doğru adımladı ve arkasını dönmeden yürümeye başladı. bakugo ise arkasını dönmesini dileyerek bakışlarını görüş açısından çıkana kadar üstünden çekmedi. ancak todoroki arkasına dönmedi. (inanır mısınız baku gene ve gene zort)
...
bi bölümü 3k kelime yazıp öbür bölüme 700 kelime serpiştiren ağır bipolarım mk