iki.

56 18 1
                                    

🌧️

Ertesi gün de gitmiştim yanına iş dönüşü, biliyordum orada olacağını.

O gün de ağzından laf almak oldukça zordu, yaşını öğrenebilmiştim. 22 yaşındaydı. Ben de yaşımı öğretmiştim ona, 24.

Sonrasında her gün gittim yanına, 1 haftadır her gün gidiyordum. Bana biraz daha alışmıştı, karşılık veriyordu sözlerime; tek kelimelik cevaplar, yine de bana yetiyordu.

"Söylesene Minho, neden her gün buraya geliyorsun?"
Bana ilk sorusu. Şu an yine aynı çardakta otururken gözleri, bana ilk kez 5 saniyeden uzun süredir bakıyor.
"Sen neden her gün buraya geliyorsan o yüzden." diyorum net bir cevap vermeyerek, onun nedenini öğrenmek istiyorum.

"Öylesine" diyor öylesine bir ifadeyle. Biliyorum, gerçek bu değil ve bana yalan söylüyor. Bana söylemek istemiyor yaşadıklarını, anlıyorum.

"Hava bugünlerde açık, değil mi?" diyor benim ona ilk yaklaşmaya çalıştığım zamanki cümleleri kurarak, tek farkla, benden kaçmaya çalışarak.
"Ben artık gidiyorum." diyor önceki cümlesinin hemen ardından ve kalkıyor.

"Eve mi gidiyorsun?" diyorum haddime olmayan sorularla onu darlayarak.
"Mhm. Eve."
Başımı oynatıyorum, "görüşürüz." diyorum onu bir daha görmek istediğimi açıkça belirtirken.

"Görüşürüz." Fısıldıyor, yine de duyuyorum, çünkü duymak istiyorum.

Ben de akşama kadar oturuyorum aynı yerde. O gitti ama ben hala buradayım, bilmiyorum neden; sadece varlığı hala buradaymış gibi geliyor, yalnız hissettirmiyor.

Üşümemle içimde oluşan ürperti beni artık evime dönmeye zorluyor.
Kararan gökyüzü, ortalıkta görünmeyen ay, yanmayan sokak lambaları.. evimin yolunu bulmamda bana hiç yardımcı olmazken ben yavaş yavaş yürüyorum boş yollarda.

Evime vardığımda anımsıyorum, çantamı çardakta unuttuğumu. 5 karış havada olan aklım, bugün de beni şaşırtmıyor. Geldiğim yolu yeniden tepiyorum.

Bulutların ardından çıkan ay bu sefer biraz da olsa etrafı aydınlatırken çardakta bir silüet görüyorum, yaklaşıp gözlerimi kısarak bakıyorum. Yine o.

Geceleri de mi burada? Eve gitmemiş miydi? Evden mi kaçtı? Bu soğuk havada bu saatte ne işi var bir başına bu çardakta?

Gitmiyorum yanına. Neden orada olduğunu sorsam bana yanıt vermeyecek yine çünkü, belki de bu boş sorularımdan bıkıp bir daha gelmeyecek, bir daha görmeyeceğim onu. Bu yüzden vazgeçiyorum, bir daha evime yürümeye başlıyorum. Çantamı sabah geçerken de alabilirim ne de olsa.

Fazlasıyla endişeliyim onun için, içimi ürpertiyor bu davranışları. Onun yanında olmak istiyorum, hiçbir şeyini bilmediğim bu çocuğun yanına gitmek, sırtını sıvazlamak istiyorum. "Hepsi geçecek" diye fısıldamak istiyorum kulağına.

Yalnız olmadığını bilsin istiyorum belki de, eğer gidecek bir evi yoksa ona kucak açmak istiyorum. Benden ayrılmasın istiyorum, ayrılırken benim de yeniden ısınan kalbimi söküp götürecek çünkü yanında, biliyorum...

Ve ertesi sabah ben, dün gece de söylediğim gibi işe giderken o çardağa uğruyorum, bıraktığım çantamı almak üzere.

Orada. Uyuyor. Bankın üstüne kıvrılmış, bir ölü gibi uyuyor. Boğazıma bir yumru oturuyor onu öyle gördüğümde, kendime küfrediyorum. Dün gece eğer geldiğimde konuşsaydım onunla, söyleseydim benimle gelmesini, burada böyle yatıyor olmazdı şimdi diyorum. Koşar adımla yanında bitiyorum, elim titreyerek uzanıyor yüzüne.

Yanaklarını okşuyorum, buz gibi. Ellerini tutuyorum, buz gibi.

"Jisung.." diyorum titreyen dudaklarım ve sesimle, gözümden akan tek damla yaş daha yanağıma düşmeden gözlerini açıyor.
"Minho?..."

Hayatımda hiç olmadığım kadar şükranım, sarılıyorum ona. Hala uzanıyorken ben üstüne kapanıyorum onu ısıtmak istermişçesine. Soğuktan zor hareket ettirdiği elleri saçlarıma çıkıyor, bir defa okşayıp geri çekiliyor.

"Neden burada yattın Jisung?" diyorum buğulu gözlerimle yüzünü seçemezken. Sırtımdaki montu çıkarıp ona giydiriyorum, bana karşı çıkmıyor. Hala yanıt vermezken ellerini alıp sıcacık avuçlarımın içine sığdırıyorum; soğuk elleri, ellerimde hemen ısınacak kadar minik.

"Üşüyeceksin" diyor bana. Sanki ona dokunurken ben yanmıyormuşum gibi...

"Asıl sen üşümüşsün tüm gece, aklını mı kaçırdın Jisung! Hani evine gitmiştin? Neden gece geri gelip bu soğukta burada uyudun?!"

"Canım öyle istedi, Minho... Bana kızma lütfen..."
Doğru dürüst bir bahane dahi sunamazken ona kızmamamı istiyordu. Sesi, sanki gerçekten canı istediği için gelip burada uyumuş gibiydi. Bana ilk defa doğruyu söylüyor gibiydi.

"Burada böyle kalamazsın." dedim, soğuktan neredeyse kaskatı kesilen bedenini sırtıma aldım. "Ne yapıyorsun?" dedi şaşırmadan, ruhsuzca. "Seni sıcak bir yere götüreceğim."
Çantamı da alıp az ilerideki evime doğru yola koyuldum.

Bugün işe gitmesem hiçbir şey olmazdı.

🌧️

🌧️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
petrichor | 'minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin