Kim Taehyung, acı ve tatlı, ekşi ve tuzlu bir adamdı. Dünya üzerindeki var olan her duyguyu, her şeyi kendi ilkeleriyle ters düşmediği sürece ve hatta bazen kendi ilkeleriyle çeliştiğinde bile bünyesine kabul ederdi. Etrafında ise sürekli hayaletler varmış gibi hissederdi, bütün bunların zihninin içindeki fantastik dünyanın dışavurumu olduğunu ve gerçek olmadığını bilse de öyle hayal etmekten hoşlanırdı.
Marketten alacaklarını alıp tekrar karavanına döndükten sonra hava iyice kararmadan önce tekrar ormana dönüp güzelce yerleşmek istemişti. Akşam yemeği için daha fazla şey yemek istemiş olsa da bugününü de basit yiyeceklerle geçirmeye karar vermişti. Yağmurdan korunmak ve ateş yakmak zorlu olacaktı ve o bununla uğraşacak enerjisi varmış gibi hissetmiyordu.
Bu sebeple dönüş yolunu daha sessiz ve sakin geçirmiş hatta şarkı bile açmamıştı. Kendisini sık sık tabiatsal büyülere kaptırsa da içine o gün için çöreklenen huzursuzluk hissinden kurtulamıyordu ve bu da onun hüzünlenmesini sağlıyordu.
Taehyung, içindeki ve ruhundaki eksiklikleri dolduramadığı her seferde ışığının biraz daha söndüğünü hissediyordu. Ama o, insanlara ve canlılara, hatta elinin dokunduğu, gözünün gördüğü, kokusunu duyduğu, tadını aldığı ve hatta altıncı hissinin sezdiği her şeye ama her şeye bir şekilde bir şekilde dokunmak istiyordu.
Bunu yardım ederek ya da yardım alarak da yapabilirdi, sohbet ederek de, eksilterek de çoğaltarak da ya da zihinlere bir şeyler katarak da yapabilirdi bir duyguyu hissettirerek de...Sayısız yolu vardı ve hiçbir zaman bir yolu ötekinden daha fazla ya da az görmemiş, hiçbirini küçümsememişti. Birinin hayatını kurtarmak da birinin bilgi hazinesine bir şey kazandırmak da onun için değerliydi ve bu tür değerleri de kendi içinde yarıştırmıyordu.
Lakin eğer bir canlıyla ışığını paylaşacaksa onun da canlı kalması ve ışığını yitirmemesi gerekiyordu. Bu kimi zaman kendi beyninin ya da kalbinin alev almasını sağlıyor olsa da bu ateşi paylaşabildikçe ve ışığı görüldükçe bu yangınları söndürmeye çalışmıyor, aksine onları kucaklıyordu.
Ormana ulaşıp karavanını tekrar eski yerine park ettiğinde, yağmurun ıslaklığını bıraktığı taç yaprakları ve dallar hafifçe sarsıldıklarında bile damlalardan kurtulmanın peşindelerdi. Salyangozlar nemli havayla beraber toprağın üstünde ilerlerken sincaplar ve kuşlar yuvalarına çekilmişlerdi. Yağmur bulutları dağıldığı için gökyüzü berrak bir hal almış ve hilal şeklindeki ay, etraf tamamen siyahlaşmadan kendini göstermişti bile.
Taehyung, sabah papatyalar topladığı yere gidip ıslak ve kapanmış yapraklarıyla papatyalarına göz atmış ve ellerini beline koyarak "Bu kadar kolay büyüyen bir çiçeğin bu kadar çabuk içine kapanması ve solması ne kadar hassas olduğunu gösteriyor değil mi? Tıpkı benim gibi" diye söylenmişti.
Üstündeki kıyafetler ise onu rahatsız ettiğinde karavana tekrar girmiş, gece için ışıklandırmalarını açmış ve ne olur ne olmaz diye yedek bir ışıldağı da yatağını açıp yanına yerleştirdiğinde hızla pijamalarını giymişti.
Uzun zaman önce ormanda yalnız geçirdiği ilk gecesinde oldukça korkmuş ve tedirgin hissetmişti fakat artık buna alışmıştı. Yine de ara sıra ürktüğü ve korkusunun arttığı vakitler de oluyordu, böyle anlarda yanından ışıldağını ve silahını ayırmıyor her an her tehlikeye karşı tetikte bekliyordu. Lakin bugün öylesine ürktüğü bir günde değil aksine ağlama isteğiyle baş ettiği bir gündeydi.
Pijamalarını giydikten sonra daha da geç olmadan kendisine hızlıca mini mutfağında pilav yapmış ve ocağında tavuk kızartıp afiyetle onları yemişti.
Ardından da küçük bir vazoya yerleştirdiği papatyalarına bakıp "Acılar bir çiçek olsaydı papatya olurlardı ama mutluluk bir çiçek olsaydı o da papatya olurdu. Sanırım her duyguyu barındırdığınızdan bu kadar sihirli geliyorsunuz bana" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy&Glitter
FanfictionKim Taehyung'un hayali arkadaşı gerçeğe dönüşür Ay, bir kimliğe bürünür KTH | JJK