Ay'ın ruhu titrek ışığıyla zamanın yarılıp açılan çizgisinden içeri sızdı.
Yaratıcının kelamı ışıdığında "Ölümlü olmak, ruhunu parçalayacak. En güçlü yanını terk mi edeceksin? Hala ay'ın parçası olmaya devam edeceksin. Ete kemiğe büründüğünde ellerin parlayacak, parmakların parlayacak, her zerrene bahşedeceğım karanlık mücevherimi. İnsanlardan daha zor yaşayacaksın, denizler çağıracak sonsuzluğa seni, ormanın sesi zihninde çağlayacak, şimdiye dek nereleri, kimleri aydınlattıysan gölgeleri ve izleri de seninle yaşayacak.Suretini ben belirleyeceğim, uğruna yitirilmiş eksik ruhunu adayacağın oğlanın sevgisini kazanamazsan geri dönme şansın olmayacak. Hala istiyor musun gözlerini dünyada açmak?" diye sorguladı onu.
Fakat ay'ın kararı belliydi, limon çocuğu uzaktan ve hatta onun erişemediği bir boyuttan izlemek istemiyordu artık. Doğanın ayrılmaz bir parçası ve bütünleşik ruhu gibi çimenlerin arasında her adımını attığında bu saydamlık canını acıtıyordu.
Ay'ın ruhu "İstiyorum" diye cevapladı, tüm riskleri bilerek, korkulara ve şüphelere düşse bile, papatya çocuğun uğruna bu riskin bile az olduğunu biliyordu.
Yaratıcı kelamı "Zamanın tekrar aktığı dağlarına, karanlık denizlerine ve kraterlerine geri gönderiyorum seni. Tekrar düşünmen ve hataya düşmemen için" dedi.
Ay'ın ruhu itiraz etme hakkına sahip değildi, biçimsizce var olmaya gitti yine. Çok yakında dedi, çok yakında....
...
Yağmurla beraber gökyüzü şimşeklerin ani parlaklığıyla boyanıyor, yeryüzünde de yıldırımların coşkulu hırıltıları duyuluyordu. Buna rağmen kargalar kanatlarını çırpıyor, farklı kuşların ötüşleri birbirine karışıyordu.
Taehyung, karavanın camından dingin bir şekilde yaprakları süsleyen damlaları izlerken bir yandan da kucağına aldığı günlüğüne duraksaya duraksaya kelimelerini bahşediyordu.
İnsanların birçoğunun maruz kaldığı gibi o da kendi babasından belirli dini öğretilerin aktarıldığı bir şekilde büyümüştü, hiçbir zaman üstünde ciddi bir baskı olmamıştı bu konuda lakin toplumlar bile birtakım inançlarla çoğunluğun uyduğu din geleneğini sürdürürken, karşılarına çıkan her kişiye kafalarından aynılık, farklılık ve bazen ötekilik yakıştırıyordu.
Taehyung ise gözlerini kocamanca bir şekilde açmış ve ani bir farkındalıkla sarsılmıştı. İnsanlar tanrıyı göklerde aramıştı, yerin altında ve denizlerde, mucizelerde aramıştı. Tanrı bir karakterdi sanki, bir kahraman, bir tüzel kişilik, tahtına kurulmuş bir hükümdar gibi...
Lakin Taehyung psikolojik olarak bireylerin geçirdiği süreçlerin bir yansıması olarak görmeye başlamıştı bu durumu. Din ve dinler hakkında gerektiğinden fazla düşünüyordu belki, dindarlardan ve din insanlarından da fazla belki de...Aradığı mavi çiçeğin, sürekli arayışında olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyordu, belki de aradığı şey sürekli devinim içinde değiştiğindendi bu.
Yaratıcıyı mı arıyordu? Kalıcı olmanın yollarını mı? Basitçe bu dünyada iz bırakmak ve öldükten sonra bile anımsanmak istiyordu da bunu sağlayacak derin yöntemler peşinde miydi?
Zamanla fark etti ki, burun kıvırdığı felsefelerin ve belli başlı kitapların tekrarladığı "hakikat" peşindeydi o. Gerçeği bulmak istediğini söyleyen o kimselerin hep şov peşinde olduğunu düşünmüştü. Oysa ki şimdi tanrının sadece yıldırımlarda değil, karavanının içine saplanmaması için konumunu değiştirmek zorunda olduğu o balçığın içindeydi tanrı.
Tanrı balçıktı, tanrı yağmurdu, tanrı balık puluydu, tanrı boşluktu, tanrı vardı, tanrı yoktu...Varsa nolacaktı yoksa nolacaktı? Taehyung için hepsi tatminsizdi, tanrının yokluğu her şeyin içindeki hakikatin belki de kendisine hiç sunulmayacağı umutsuzluğuna itiyordu onu. Tanrının varlığıysa yokluğundan da büyük bir sorundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy&Glitter
FanficKim Taehyung'un hayali arkadaşı gerçeğe dönüşür Ay, bir kimliğe bürünür KTH | JJK