Evlenmeye hiç sıcak bakmazdı Erhan. Deniz sürekli düğününde atacağı göbeklerin hesabını yapıp dalga geçerdi arkadaşıyla. Şimdi Erhan'ın cenazesine katılırken döktüğü gözyaşlarının yavan tadını tükürmemek için zor tutuyor. Erhan'ı seven, hatta sevmeyenler bile toplanmış, son yolculuğuna saygıyla uğurluyorlar.
Toprağın üstü kapandığında Erhan'ın adının kazındığı mezar taşıyla son kez göz göze geldi. Neden, nasıl, hangi barbarın sapkın idamına kurban gittiğini düşünmek istiyor. O gün gökyüzü yine bulutlu. Bir araba yağmur yağsa bile yerde kalan kanı temizlemez.
Derya'nın yumuşak sesi ve dirseğini çevreleyen parmaklarıyla gözlerini bir an için topraktan ayırdı. "Hadi, gidelim artık," diyor, Deniz duymuyor bile. Cinayete şahitlik etmesi mi yoksa sonrasında yaşadığı şok mu onu bu kadar eziyor emin değil doğrusu.
"Gitmek istemiyorum. Biraz daha kalalım."
Çaresiz, Derya başını salladı ve elini omzuna koydu. "Erhan bu halini görse alay ederdi."
"Ağlama karı gibi!" Deniz aynı Erhan'ın söyleyeceği tonda, aynı muziplikte söylemeye çalıştı. Erhan günümüz halen acınası normları tiye almaya bayılırdı.
Derya'nın dudak kenarları ufak bir tebessümle yükseldi.
"İşte aynen öyle derdi. Ne yapalım, Erhan bu dünyaya 5 gömlek fazla geldi. Hiç övünmedi ama. İstanbul'un en iyisi olmasına rağmen bir kez böbürlenmedi. Sessiz yaşadı, yine sessiz sedasız gitti işte. Şimdi sen de onun için yaşamalısın. Devam etmelisin ki bunu ona yapanları bulup Erhan'ı yattığı yerde rahat ettirebilesin."
Kadının başı hafifçe sallandı. Donuk mavi gözleri, alelacele dövülmüş mezar taşında görmeye asla alışamayacağı isme baktı durdu. Gözyaşları Erhan'a yardım edemezdi artık. Sükunetle kabullenip asıl yapması gerekeni, doğru olanı kafasında tahayyül etti.
Erhan'ın dinlenmesi gerekiyordu. Deniz'in ise yaşaması.
"Hadi gidelim."
Derya ufak bir tebessümle baş salladı. Mezarlık boyunca özensizce kuru toprağa dizilmiş tahtalara basa basa ruhsuz bedenleri arkada bıraktılar. Siyah bir sedan bekliyordu kapıda. Filmi camın arkasında iki kadını izleyen gözlerin sahibi aradaki perdeyi kaldırmak için aheste bir hareketle parmağını tuşa bastırdı.
"Onun ne işi var burada?"
"Deniz, lütfen."
Kıvırcık saçlı kadın öfke püskürerek kaldırımları çiğnedi. Hiç çekinmeden arabanın kapısını açtı, kısık gözlerinden ateş fışkırıyordu. Kurşuni gökyüzünün ve kara bulutların altında, arabadaki kadının anlayışlı gözleriyle karşılaştı.
"Bu onun işi, değil mi?" diye sordu hiddetle. "Seni buraya o gönderdi."
"Erhan benim de arkadaşımdı. Bunu sen de en az benim kadar iyi biliyorsun. Ona son kez saygılarımı sunmak için geldim. Azra ile ne alakası var?"
Deniz bu defa yüzünü Derya'ya döndü.
"Senin de haberin vardı, değil mi? O yüzden sürekli bana Heves'i savunuyordun. Azra'nın karşıma çıkması için yol yapıyordun resmen."
Kaşları çatılan Derya birden irkildi. "Azra mı geldi?" Cevabı Heves'in vermesini ister gibi yüzüne baktı.
Heves utana sıkıla arabadan indi, kapıyı yavaşça örttü. Sırtını cama doğru verdi. Ne diyeceğine karar vermek zordu. Azra'nın, Deniz'in karşısına çıkmak için uygun bir zamanı kolladığını elbette ki biliyordu ancak ne var ki kızıl saçlı kadının bunu ne zaman, nerede ve nasıl yapacağı konusunda bilgisi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crossed Roads
FanfictionYıllar oldu onu görmeyeli. Şimdi karşısına çıkıyor, üstelik saçma sapan bir sahte kimlikle. Söz verdiği gibi avukat olmuş. Zaman merhametli davranmış, 8 sene önce nasılsa öyle görünüyor, oysa Deniz'in eski güzelliği yok, tükenmişliğin acımasız esare...