Siktir, siktir, siktir.
Kapının önünde biri var, yaklaşıyor. Birazdan her şey bitecek. Ya halen matem akan kubbelere kan yağacak tekrar, ya da yaşam kazanacak. Hayatta kalma dürtüsü ağır basacak. Deniz bir kez daha korkunç şeyler yaşamaya hazır değil. Ölüme kim hazır olabilir ki?
Çok sevdiği birini henüz gömdü. Daha kanı taze, pıhtılaşmış kokusu duvarlardan silinmemiş. Şimdi ya kendisi bürünecek beyazlara; ya da bir arkadaşına daha kederli bir veda edecek.
Sonumuz böyle olmamalı.
"Saldır!!"
İki kadın aynı anda var gücüyle ileri atıldı. Gelenin erkek olduğunu üstüne atılıp yere düşürdüklerinde çıkardığı kaba gürültüden anlıyorlar. Kısa boylu ama epey cüsseli, enine geniş, yüzünü çirkin bir maskeyle örtmüş.
Adam hırlayarak iki kadını üzerinden savurdu. Deniz bir tarafa, Derya öteki yana yuvarlandı. Deniz o kadar atik değildi ama Derya her zaman kendini savunmayı iyi bildi. Yılan esnekliğinde yerden zıplayıp ayakları üstüne kondu, adamın göğsüne oturup boğazını var gücüyle sıktı.
Çirkin maske kafanın arkasına doğru iki kemerle bağlıydı. Adam kimliğinin kesin surette gizli kalması için ekstra çaba harcamış. Derya da pek yardımcı olmuyor. Deniz müdahale etmese adamı öldürecek.
"Bırak şunu, kendine gel!" Deniz kollarını Derya'nın koltukaltından sarıp geriye doğru çekeledi. Adamın boynu Derya'ya ait parmakların kırmızı mührüne boyanmıştı. Ten rengi hafif soluk ve mordu. Biraz daha durmasa kendisi katil olacak.
Derya kolunu bacağını vahşice sallayıp özgür kalmaya çalıştı. Deniz ise kolları etrafındaki düğümü asla çözmüyordu. Adam boğuk bir sesle soluklandı. Karada can çekişen bir balığın ağzını açıp kapamasını andırıyordu. Böğürerek yerde birkaç metre süründü, ardından ayaklanıp var gücüyle koşmaya başladı.
"Peşinden gitmemiz lazım."
Derya cevap dahi beklemeden Deniz'in bir anlık boşluğundan faydalanıp fırladı. "Derya, geri gel!" diye bağırsa da Derya çoktan binayı terk etmişti. En yakın cama koşup caddeye çıkan yolu gözledi. İri cüsseli herif siyahlar içinde, bir eli boynunu tutar halde kaçıyordu.
Çerçevede arkadaşı belirdi. Adamı yakalayınca ne yapacağını sanıyor acaba. Emniyete mi teslim edecek yoksa kendi adaletini mi sağlayacak? Her şekilde bu işin ucu iki boklu değnek. Deniz olanları izlemekten başka bir şey yapmadı. Nasıl olsa Derya'nın iki dakika sonra eli boş halde geri döneceğinden adı kadar emindi.
Ta ki silah ateşlenene kadar.
Kalbi ritmini kaybetti. Zaman durdu, tüm renkler çekildi. Henüz kaybettiği Erhan'ın acısını dahi yaşayamadan Derya'yı gömeceği korkusundan eli ayağı buz kesti.
Tüm sahne hızla rengini kaybediyordu. Siyahın yutucu boşluğunda attığı her adımın onu Derya'ya götürmesi için dua etti. Köşeyi döndü, sokak bomboştu.
Bombaların patlatıldığı ve saldırıların ardı arkasının gelmediği o günlere döndü. Ülkenin nabız attığı İstiklal Caddesi o dönemler hayalet kasabaya dönmüştü. İnsanlar korkudan sokağa çıkmıyordu.
Emin değildi ama tabanca patladıktan sonra buradaki insanların çığlık attığını ofisten duymuş olabilirdi. İstiklal'in yalnızlığına terk edilmişti sokak; arkadaşı orada bir yerlerde can çekişiyorsa en azından bunu yalnız başına göğüslememeliydi.
Elinde telefon, 112 çoktan tuşlanmış ama önce kendi gözleriyle görmeli. Ölümün soğuğu pençelerini çekmemişti zaten, bir ölü daha görmek korkutmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crossed Roads
FanfictionYıllar oldu onu görmeyeli. Şimdi karşısına çıkıyor, üstelik saçma sapan bir sahte kimlikle. Söz verdiği gibi avukat olmuş. Zaman merhametli davranmış, 8 sene önce nasılsa öyle görünüyor, oysa Deniz'in eski güzelliği yok, tükenmişliğin acımasız esare...