"Kerem, ne işim var benim burda?"
"Kerem?" Gözlerimi açtığımda tanımadığım bir adam ve bir doktor başımda bekliyordu.
"Biraz tansiyonunuz düşmüş hanfendi bir sorun yok. Sağolsun
Kaan bey sizi getirmiş, serum bağladık bitince taburcu olacaksınız.""Teşekkür ederim."
"Bana değil Kaan beye teşekkür edin, o sizi getirmeseydi durum kötüye gidebilirdi." Kaan denilen adama bakıp gülümsedim o zaten gülümsüyordu. Doktor yanımızdan ayrıldığında adam yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Ne oldu? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum."
"Bi anda bayıldın bende hastaneye getirdim."
"Kerem. Kerem'in haberi var mı?"
"Kerem kim bilmiyorum ama kimsenin haberi yok." Derin bi nefen almıştım. Kerem o haliyle evden çıksın, araba kullansın birde buraya gelip yorulsun istemiyordum.
"Kerem dediğim kişi, Kerem Aktürkoğlu."
"Ha bizim Kerem, sen sevgilisi misin? Şu öve öve bitiremediği?"
"Sen kimsin? Yani tanıdık geliyorsun, hemde çok tanıdık ama çözemiyorum."
"Kaan Ayhan"
"Aa Kaan, doğru ben nasıl düşünemedim."
"Sağlıklı düşünemiyorsun çünkü."
"Haklısın."
"Serumun bitti ben doktoru çağırayım, sonrada çıkarız."
"Tamam." Kaan gittiğinde Nazlı aklıma geldi. Şuan ne yapıyordur diye kafayı yemek üzereyken doktor geldi. Serumu çıkardı,
"geçmiş olsun" diyip tekrar çıktı.
"Hadi gidelim." Dışarı çıktığımızda Kaan'ın arabasına doğru ilerledik. Kapımı açtı ve binmeme yardımcı oldu. Kendiside şoför koltuğuna binince Kerem'in evine gideceğimizi söyledim.
Araba durupta Kaan tekrardan kapımı açtığında geldiğimizi anlamıştım. Yürümemde yardımcı olmak istiyordu ama ben gerek olmadığını düşünmüştüm. Sadece belimden tutup yanımda yürümesi bile abartılı gelmişti bana.
Kapıyı çaldı, bir kaç saniye sonra açılan kapıdaki Kerem ve Berkan, Kaan'ı görünve şaşırmışlardı.
"Kaan, hoşgeldin kardeşim."
"Banu, iyi misin rengin atmış."
"Bir şeyi yok sadece biraz tansiyonu düşmüş, doktor serum verdi şimdi daha iyi, iyisin değil mi?" Konuşurken eli hala belimde olmasına Kerem'in gıcık olduğu belliydi.
"Hadi içeri girelim o zaman öyle anlatayım."
İçeri girip oturduk Herkese her şeyi anlattıktan sonra sorular başladı.
"Beni neden aramadın?"
"Dedim ya Kerem çantam yanımda değildi. Zaten o kadının yüzü hala gözümden gitmiyor."
"Neyse, sen bana şu Nazlı olayını anlatacaktın?" Nazlı diyince Berkan'ın gözleri ayrılmış birazda endişelenmişti.
"Ne, bir şeymi oldu Nazlı'ya?"
"Hayır, sana neden bi kavga için küstüğünü anlatacaktım."
"Hadi bizede anlat, neden küstü bana?"
"Nazlı, annesi, onu ve babasını bırakıp gittikten sonra zaten hep yaralıydı. Eniştemde bi kavgaya karışmış, orda kafası mermer kaldırım taşlarının çıkık noktasına denk gelmiş üstüne birde kurşunlanmış ve hayatını kaybetmiş-" Kerem ve Kaan beni ağızları iki metre açık dinlerken Berkan ağlıyordu.
"- Nazlı o günden beri kavgalardan korkar, kavga elen bir yerde duramaz. Eğer bi kavgaya şahit olduysa eniştemin mezarına gider, sanki yanıbaşındaymış gibi her şeyi anlatır, tekrar eve gelirdi, uzun bir süre o kavgayı çıkaranlarla konuşmadan kendini toplamaya çalışırdı."
"Ben onu çok kırdım, beni affetmeyecek!" Berkan kendine kızarken sakinleşmesi için bir şeyler daha ekledim;
"Ama her ne olursa olsun o kişiyi affeder ve bir daha aynı hatayı yapmazsa hayatındaki en değerli kişi o olur."
"Umarım affeder ya!"
"Ben anlamadım Nazlı kim? Ne kavgası? Ne oluyor?"
"Nazlı benim kuzenim aynı zamanda Berkan'ın sevgilisi. Barış'la Berkan kavga ettiler bugün."
"Neden kavga ettiler?"
"Bu bizim mal, kız arkadaşından ayrılmış. Geldi bize çattı."
"Bize çattığı falan yok. Berkan sinirlendirdi çocuğu."
"Sinirliydi zaten!"
"Sende iyice sinir ettin ama Berkan!" Kerem beni savunurken kahve yada çay ikramı yapmak için ayağa kalktım;
"Çay kahve?"
"Ben kahve alayım." Kaan konuşurken Berkaın ağlama seslerini bastırmk için eliyle ağzını kapatmıştı.
"Sen ne istiyorsun Berkan?" Kaan ağzını kapatmayı bırakmadan söylediklerini anlamış gibi yapıp;
"Ha çay istiyorsun, tamam Berkan'ım çay içecekmiş yengesi."
"Bende sana yardım edeyim." diyerek kalkan Kerem, onlardan sıkılmışa beziyordu. Birlikte mutfağa girdik. Iki kahve iki çay bardağı çıkarıp tezgaha koydum.
"Kerem, kahveyi koydum hazır olduğunda fincanlara doldur ama bileğini zorlama, ben Nazlı'yı arayacağım."
"Tamam hallederim ben."
Salona gidip Berkan'ın yanına oturdum ve Nazlı'yı aradım.
'Aradığınız numara kullanılmamaktadır' sesini duyduğumda Berkan'a döndüm;
"Berkan telefonunu bi versene."
"Al" uzattığı telefonu aldım ve numaraların aynı olup olmadıklarına baktım.
"Ya bendeki numara liseden kalma numarası."
"Benden kendine at. Yeterki ara Banu!"
"Tamam be, arıyoruz işte!" Whatsappa girdim ve numarayı kendime attım.
"Beni 'Yengecik' diye mi kaydettin?"
"Evet ne olmuş yani!"
"Garipsedim biraz, neyse ben arıyorum susun!"
"Alo, kimsiniz?"
"Nazlı benim, Banu."
"Ne oldu?"
"Kerem'e gelsene ordayım bende konuşuruz biraz."
"Hiç istemiyorum ama seni mi kıracağım, geliyorum bekle beni!" Telefonu kapattıktan sonra Berkan'a döndüm;
"Bana bak adam gibi konuş kızla!"
"Ya giderse!"
"Gidemez kapıyı kitlerim gerekirse anahtarıda sana yuttururum."
"Sağol ya, çok kibarsın."
"İstiyorsan arayayım gelmesin."
"Yok, yok hiç gerek yok, ben gerekirse anahtarda yutarım."
"İyi o zaman bekle burda!"
...Bu gün başka bölüm gelmez diye düşünüyorum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk defa - Kerem Aktürkoğlu
Short StoryBu kitap Sürpriz - Yunus Akgün kitabının devamıdır.