• pedri •
sabah saatlerindeydik, yarın önemli bir maçımız olduğundan bugün otele yerleşmemiz gerekiyordu. buradan tesise gitmeliydim, oradan da takım otobüsüyle otele doğru hareket edecektik. bir eksiğim olup olmadığını kontrol etmek adına sırt çantamı açtım, her şey yerindeydi. evden ayrılırken anahtarımı lobiye teslim etmiştim. bende kalsa her an kaybedebilirdim çünkü. oldukça sakar ve bazen de unutkan biriydim.
ne kısa, ne uzun diyebileceğim bir yolculuktan sonra tesise vardığımda içerisinin yoğun olduğunu görmüştüm. koşuşturup duran çalışanların arasından geçip ansu ile bana ayrılmış odaya geçtim. kulübün sahip olduğu her tesiste antreman öncesi-sonrasında giyinmemiz veya kendi özel işlerimizi halletmemiz için iki kişilik odalar tahsis edilirdi. elbette kiminle kalacağımızı tercih eden biz değildik, bu şekilde olması adil olmazdı. bu yüzden teknik ekip karar veriyordu. bana da ansu ile kalmak düşmüştü, her arkadaşımı benimsediğim için başka biri de çıksa sorun etmezdim.
odanın kapısını araladığımda ansu koltukta iki seksen uzanmış, kulaklıkla müzik dinliyordu. alışık olduğum bir görüntüydü bu. o yüzden hiç garipsemeden diğer koltuğa oturup sırt çantamı çıkardım. telefonun ekranını açtığımda gitmeye daha bir saat kadar olduğunu fark etmiştim. ansu nihayet beni fark edince kulaklığı çıkarmış ve bakışlarını bana dikmişti.
"paşam gelmiş, hoş gelmiş." dediğinde güldüm. o da gülüp koltukta dikleşmişti. bir süre akşamki maçtan, rakip takımın genelde uyguladığı taktiklerden bahsederek birbirimize tavsiyeler vermiştik. bu yanımızı seviyordum, bir eksik varsa onu söylemekten ben ya da o çekinmiyorduk. devre arasında gidip ona düzgün oynamasını söyleyebiliyordum ve o gelip bana konsantre ol diyebiliyordu. ikimizin bu dinamiği yakalaması hiç de zor olmamıştı, ansu ile ilk tanıştığımız dakikada onun benim için mükemmel bir arkadaş olacağını hissetmiştim.
konuşmamız henüz bitmemişken kapı bir kez tıklatılıp açılmıştı. elinde yiyecek bir şeylerle içeri giren alejandro'yu gördüğümde gülmemi tutamadım. yine şekilden şekile girerek kimseye göstermeden içeriye yiyecek sokmayı başarmıştı.
"bir gün xavi seni koridorda kıstırıp fare gibi ensenden tutacak, zevkle bekliyorum o anı." dediğimde boşver gibisinden bir el hareketi yaparak yemeye devam etmişti. direkt ansu'nun yanına oturdu, kelimenin tam anlamıyla yapışmıştı. ikisi kendi dünyalarına dalıp tatlı sert atışmalarına tekrar başlarken telefonumu cebimden çıkardım ve sosyal medyaya girdim. ana sayfamı kadronun açıklandığı gönderiler ve yorumlar kaplamıştı. her zamankinden daha fazla yorum görünce gönderiye tıkladım. ve evet, buna dikkat ediyordum. kim etmezdi ki?
gavi'nin ilk maçı olacağı için heyecanla beklediğini söyleyen bir kitle vardı. ben de heyecanla bekliyordum çünkü aynı mevkide oynayacaktık. onunla uyumumuzun nasıl olacağını merak ediyordum, hafta boyunca süren antremanlarda dikkatimi ondan alamamıştım. top ayağına yapışmış gibi oynuyordu, bir kere kontrolü alınca onu durdurmak imkânsız gibiydi. bu saf yetenekten oluşan gavi hâliyle hepimizin dikkatini çekiyordu. lewandowski başta olmak üzere diğer tüm takım oyuncuları sabah antremanlarında onu neşeyle karşılıyor ve sürekli motive ediyorlardı. buna ben de dahildim. garip bir şekilde biz pek konuşamıyorduk. alejandro onunla en yakın olan isimdi.
dün maç öncesi son hazırlıklarımızı yaparken üçlü gruplara ayrılmıştık. ben, férran ve gavi aynı gruptaydık. diğer grupla yaptığımız ufak yarışta gavi'nin son dakika golüyle biz kazanmıştık ve o ani sevinçle birden ona sarılmıştım. gülüşü kulağıma dolarken kollarını boynuma dolayarak karşılık vermişti. aradan geçen saniyeler içinde bulunduğum durumu yüzüme vururken geri çekinmek için herhangi bir eylemde bulunmamıştım. férran ikimize birden sardığı kollarını çekip karşı gruptakilerle alay ederken onun dediklerini seçemiyordum. gavi'nin kahkahası yerini küçük kıkırdamalara, sonraysa sessizliğe bırakmıştı. bunu fark ettiğimde nihayet bir nebze geri çekilmiş, göz göze gelmemizi sağlamıştım. ıslak saçları alnına dağılmış, ilk günkü gibi ürkek gözlerle kirpiklerinin altından bana bakan gavi aklımı karıştırmaya devam ediyordu.